Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Bir satranç maçı kudaı hılıııısıi yaklaşmalı tiyatrucular guldüruye. Zaınaniaına, eleştiri dozu, bireye ya da topluma tutulan yergi aynasının açısı çok, ama çok önemlidir. Yani guldurıı baştan sona "akıl" işidir. Biliyor musun, insanlar akıllarıyla güler ve duygularıyla ağlar! Bu yüzden de güldürüyü son derece " d d d i " bir iş olarak algılıyorum. Yoğun bir gözlemciliğin ve bilgi birikiminin ürünüdür güldürü. lyi bir usta fırsat buldukça ya da fırsat yaratıp dünyayı gezerek değişik güldüru anlayışlarının özünü tatmayı bilmelidir. Ben biraz da tiyatronun Evliya Çelebi'siyim galiba; gülümseyen dünyanın geniş ufuklarında yüzmek epey keyifli bir iş!.. Çok (ehlikeli bir soru sormak istiyorum. tsterseniz yanıtlamu/sınız, ama o zaman da ben "Alı Poyrazoğlu şunları söyledı" diye kendi uyduruk yanıtımı sizin agzıımdan eklcyiveririnı! Sayın Poyrazoglıı, liyatro cleştirıncnleri konusunda ne düşünuyorsunu/? Kleslirmenleri kıyasıya eleştirin lutfen. Isterseni/ isim de verebilirsinu. Hodri meydan! Hop, hop, yavaş gel! Ne yapmaya çalışıyorsun sen Allah aşkına? Eleştırmenleri eleştirmek ne haddimize! Bi/ onlara şöyle bir dokunabilıriz, o da müthiş nazıkçe ve oldukça uzaktan. Tiyatro eleştirmenlerıni kastediyorum doğal olarak; yoksa bale eleştirmenleri pek umıırumda değil! Alındın mı? Şaka, şaka! Efendim, ben eleştırmenlerin yazdıkları yayın organlarının doğrultularına göre "göruş" bildirdiklerine, hatta o yayın organı tarafından yonlendirildiklerine inanıyorum. "Akademik" eleştiri vc "pratik" eleştiri olarak ikıye ayıralım olayı. Sokaktaki adaıııa seslenen bol boyalı "popiiler" bir gazeteyc yazılan eleştirıyle ağırlıklı bir sanat dergisine yazılan eleşıiri apayrı olacaktır doğal olarak. Bu yayın organlarının istemleri, okura aktarmayı diledıkleri noktalar, üslup, sözcük seçımi çok farklıdır. O zaman ne oluyor? Eleştirmen hangisine yazıyorsa ona "uymak" zorunda kalıyor. Gelelim işin "can alıcı" noktasına. hleştırmenler (tiyatrocular gibı) ikiye ayrılır: İşıni ciddiye alan eleştirmenler ve işinı ciddiye almayan eleştirmenler. Hic zorlama, isim vermeye niyetım yok! Elcştırmenlerin işini ciddiye almaması yadırganmamalı, çünkü bizde çoğu yayın organı eleştirmenleri ciddiye almıyor: Şöyle biı goz gezdir, kaç yayın organı tiyatro eleştırısıne sürekli yer verir? Kaç günlük gazete eleştiriyi zamanında yayımlar? Oyun oynanıyor, sezon kapanıyor, bir de bakıyorsun ki üç ay önce yazılmış çeyrek sUtunluk eleştiri gazetenin bir köşeciğinde beliriveriyor. Olmaz böyle şey; olmamalı! Tiyatro bilimcileriyle eleştirmenler bu yaklaşıma karşı çıkmalı ve du yatromun kirasını vcrdim, oyuncularımın ücretlerini ödedim. Benim uğraşım, ne pahasına olursa olsun, tiyatromu canlı tutmaktı. Eleştirmenler de eleştirinin, yazan, yayımlayan ve okuyan tarafından ciddiye alındığı bir ortam yaratıp onu canlı tutmakla yukumlu kanımca!.. Tiyalrocuseyirci ilişkisi belirgin, en azından açık; oyunlann benimsenip benimsenmemesiyle dogru orentılı bir ilişki bu. Peki, gelelim tiyatrocutiyatrocu ilişkilerine: Meyhane sohbctlerindeki karşılıklı sıcaklık içten mi, yoksa yapay mı? llişkilerin öziinde kıskançlık, çekememezlik, "husumet" yatıyor mu? Yatıyorsa nasıl gun ışıgına çıkıyor bu olgular? Bilmiyormuş gibi sormana da bayılıyorum doğrusu! Tiyatronun içinde olan insanlar (yazan, oyuncusu, yönetmeni, dekorcusu, kostumcusu, ışıkçısı, eleştirmeniyle) surekli bir "projeklor" altındadır. Bu insanların bir bölümügerçekten tiyatroya tutkundur ve tiyatroyu "a"dan "z"ye kadar derinlemesine bilir. Bir bölumu de (ki bunlar ne yazık ki çoğunlukta) tiyatronun sırtına kene gibı, parazıt gibi yapışmışlar, ceplerinı doldurmaya çalışıyorlar. Pek dolduramıyorlar da; çunku son derece beceriksiz insanlar bunlar. Oyuncu ve yönetmen geçinenler var ki her biri birer "yeteneksizlik anılıl" Bir çağlarda "es kaza" isim yapmışlar, hâlâ yuvarlamp gidıyorlar. Soruna gelınce: Gerçek tiyatrocularla bu "söziim ona" tiyatrocular arasında zerre kadar sevgı ve saygı yok, olmaması da doğal. Tiyatroda bilgisi ve yeteneğiyle ustalaşmış insanlar arasındaki "diyalog" ise koklu bir içtenlik taşır; burada soz konusu olan aynı onurlu yükü omuzlamış olmanın verdığı haklı gurur ve yazgı birliğidir Ama tiyatroyu bir "ticarethane" ya da "teşhirhane" olarak görenleıin bunu anlamasını bekle I Ia Yahu bız burada satış yapamayız. zelmesi için uğraş vermelı. Nasıl bir uğraş mıV On altı yıldır tıyatrom var ve on altı yılda tek gün bile tiyatromu kapatnıadım. Kö tü filmlerde oynadım, gazınolarda içki içenleri güldürmek için komedyen oldum, günde yirmi dört saai paralı çeviri yaptım ve ti yeme7sın. O tür ınsanııı lum derdı senden seyiıcı çalabilmek, gereğinde oyuncularını bıle ayartmaya çalışarak tıyatronu "sabole" ctmektır. Yanı kücuk hesaplar, sanat adamlığına yakışmayan "dumen'Mer. Bunlar kuçuk insanlar, ılkel insanlar. Yine de biz (tiyatroya gonul adamış kişiler olarak) bunları hoşgörüylc karşılıyoruz; o tür davranışlara öfkelenmektense, o şekilde davrananları mikroskop merceğine yerleştirip ıncclemeyi yeğlıyoruz. Kimbilır, bakarsın bir gün bu ilginç "karakter"lcrı anlatan bir oyun bile yazılır!.. Bu keyifli soyleşiyi "banal" bir soruyla noktalayalım: Neler yapıyorsunuz bugünlerde? Şaşıracaksın, ama ben iyı bir tablo koleksiyoncusuyum! Şimdilerde koleksiyonumu genişletmeye çalışıyorum. Param yokken müzelerde resimlerle "arkadaşhk" ederdiın. Bilimsel değil, (Umuyle duygusal bir ilişki bu doğal olarak. Resmin dokusu, çağrıştırdığı titreşimler, rengin müzığı benı etkilemiştir hep. Sonra ucuz kopyalar satın aldım. Artık "ozgün" tablolarla süsleyebilıyorum duvarlanmı. örnek istersen Osman Hamdi, Ali Rıza Hoca, Fikret Mualla, Avni Arbaş, tbrahim Çallı'nın yapıtlanyla "arkada^lık" edebiliyorum. Bu arada, perdelcrımızi dc açmak üzereyız. Gcven yıl sergilenen Hoşcakal Islanbul, "Nostalji" yüklü bir lstanbul mozayiğiydi; bu yıl bir sure için yine ramp ışıklarında olacak. Biliyorsun, bu oyunla tüm Turkiye'yı dolaştık, ardından Atina Festivali'ne gittik. Şu anda oyunu Portekiz, Japonya , Polonya ve Israil'e gütürmeyı tasarlıyoruz. D Baksana mitinge gelen millet başka balonlarla oyalamyor Baloncular (Fotoğraf: LEVENT ÇAĞLAR)