Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
arasında... Ama bunların içinde en uzun çalıştığım iki gazete, Vatan ile Cumhuriyet oldu. 30 yıldır Cumhuriyet'te çalışıyorum." O zamanki çalışma koşulları nasıldı? " O zaman gazeteler, sabaha doğru basılırdı. Bütün benimle çalışan gazeteci arkadaşların hiçbiri Istanbul'u, Beyoğlunu gündüz gözüyle görememişlerdir. Akşam 17.00'de gazeteye gelir, sabaha karşı çıkardık. Ben Cumhuriyet'te 25 yıl Burhan Felek ile aynı odada çalıştım. O yUzdendir ki, bu ödülün benim için değeri çok büyüktür:* O zamanlar, şimdi de oldugu gibi, gazeteciler, içkili gazinolann, meyhanelerin, butçeleri elveniifci olçude devamlı musterileıiydi herhalde degil mi? Sizler nerelere giderdiniı mesela? "Biz o zamanlar en çok Faraon'a giderdık. Beyoğlu'nda Sovyet Konsolosluğu'nu geçince sağda, aşağı doğru inen bir sokaktaydı Faraon. Masarik ise aynı sırada, daha Rus Konsolosluğu'na gelmeden önce idi. Orada bir Macar, viyolonsel çalardı. Çok meşhurdu. Adı Masarik olan bu adamın adını sonradan Atatürk 'Mazhar' yapmıştı. Biz o zaman büyük paralar almıyorduk. Ama yine de yetiyordu. Zaman zaman Boğaz'a gıderdik. Mesela Akıntıburnu Restoranı'nda, dört kişi yemekiçmek, taksı dahıl, hepsi 7 liraya çıkardı. Bu arada şimdi han olan Tokatlıyan, yine onun yanında yıkılan Çiçek Pasajı'nın yanındaki Degustasyon vardı. Bu arada, ressamlar ve hele hele gazeteciressamlar, donemin yazarlan ve sairlerf ile yakın dostluklar kurarlardı degil mi? "Ben yıllar yılı, birçok ünlü, büyük şair, hikâyeci ve yazarın eserlerıni resimledim, kapaklannı çizdim. O yüzden çoğu ile dostluk ve iş ılişkilerim oldu. Bunlar arasında, Sail Faik, Orhan Veli, Ahmet Muhip Dranas, hâlâ zaman zaman bir araya gelip eski günleri andığımız, birlikte birıki kadeh ıçtiğimız aziz dostum değerli şair ve yazar Melih Cevdet Anday, Oktay Rıfat, tabii Oktay Akbal, Cemal Sureya, Fazıl Hiisnü Daglarca, Salâh Birsel, ilk aklıma gelenler. Aman bu arada çok önemli bir noktayı belirtmek isterim. Kimseyi 'taan etmek' için söylemiyorum. Çünkü bilirim, biz ressamlar da öyleyizdir. Alıngan oluruz. Eğer ben de dostlardan, değerli yazarlardan herhangi birini unutmuşsam, bunu onun adının, kişiliğinın, değerinin unutulur olmasından değil de, benim yaşlılığımdan olduğunu anlamalannı nca ederim. Ben 73 yaşına geldim. Artık böyle spontane konuşmada, her şeyi eksiksiz bir anda sayabilmek kolay olmuyor. Benim yaşıma gelince sevgili okurlar da anlarlar..!' Agop Arad, siz aynı zamanda bir Istanbul ressamısınız, bir sanatçı gözüyle eski Istanbul ile bugunkunu karşılaştırır mısınız? "Eski lstanbul'u bir daha göremeyiz. O günler bir daha gelmez. Artık kalabalık kalabalık her durak, her sokak, her köşe, her bucak... lnsan akıyor... Herkes yıkıyor, yenisini yapıyor... Söyletme beni, eski günler bitti.." Peki Agop Arad, son bir soru daha; şimdiye dek kaç sergi açlınız? Gelecek serginiz ne zaman? "45 sergi açtım bugüne dek. Bunlardan ikisi Paris'te açıldı; 43'u Türkiye'de. Resinı hayatımda ilk tablomu satın alan kişi de, Turkiye'nin unutulmaz Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel'dir. O zaman tabloma otuz lira vermışti. Gelecek sergim ilkbaharda ınşallah... Daha nice yıllara Agop Arad!" "Hep birlikte inşallah!" U İstanbuFu gündüz gözüyle göremezdik ALÎ SİRMEN • azı insanlar vardır, on parmağında on hüner... Evet; birçok hüneri bir arada götürürler götürmesine; ama onlara bir an için, "Arkadaş sen kimsin?" diye sorulduğunu düşünün, kendilerini tanımlamakta güçlttk çekeceklerdir... "Hangi ugrasıma öncelik vereyim?.. Beni tanımlayan, kislliglmi belirleyen ne olabillr ki?.." türUnden soruları kendilerine yöneltip düşüneceklerdir... Gazeteci sanatçılar da böyle mi oluyorlar dersiniz?.. Pek öyle degil, diye yanıtlamak gerekir. Çünkü yıllann gazetecisi aynı zamanda bir ozan ise eğer, kendini hetnen ozan olarak tanımlar. Kaksız da dejjüdir. Ozan daha değerli bir çiçektir. Tlpkı ressam gibi... Elli yıl boyunca, resım"ügraşını ve gazeteciliği birlikte sürdürmüş, elli yıl Babıali yokufunu asındırmış ve bu arada, ikisi Paris'te olmak üzere, 45 sergi açmış bir Agop Arad'a da sorarsanız, "Agop, senin için hangi sıfatı kıılhmalım?" diye, hiç kuşkusuz, o, ressam yanına ağırlık verecektir. Eh, kişi, elli yıl gazetecilik mesleğine emeği geçtiği için, "Burhan Felek Hizmet ödulu''nü yeni almış ise, onu böyle bir ikilemin içine atmamak için, bu soruyu hiç sormayalım, bırakalım o kendisi anlatsın... "Ben daha akademide okurken gazetelerde çalışıyordum. öyle yapmasaydım okuyamazdım. Fransız KUltur Ataşesi Camille Bergeot, bana burs verdi Paris için; sergilerde resimlerimi izlermiş. 1950 yılında Paris'e gittim. önce iki yıl, sonra bir daha iki yıl kaldım. Ancak burslarını kullanamadım. Çünkü Paris'te yaşayan halam, "Sen kimseden para isleme, burada ev var; ye, iç, otur, çalış," dedi. Başka akrabalarım da vardı. Onlar da beni misafir ettiler. Bu dört yıl dışında sürekli, gazetecilik ile ressamlığı birlikte sUrdürdüm!' Peki Sayın Arad, gazetecilıge yenıüen donmek uzere, şu Paris dönemine kısaca deginelim, çünkü sizin gazeteciliginiz ile ressamlıgınızı ayırmak olanaksız. Orada kimin öjjrencisi idiniz? 'Burhan Felek Hizmet Ödülü'nü alan gazeteciressam Agop Arad anlatıyor "Orada Metzinger'in öğrencisi oldum. Ben akademideyken, Matisse hayranı idim. Metzinger'e öğrenci olmamın nedeni, Matisse'dir. Nice'e gittim. Kâşanesini buldum. Hizmetçilere, 'Monsieur Matisse'i görmek Istiyorum!' dedim. Beni yanına götürduler, ona, 'Sizin ögrenciniz olmak istiyonım!' dedim. Kendisi o sırada tekerlekli bir sandalyede oturuyordu. 'Görıiyorsunuz halimi, ben artık ayakta duramıyorum, hocalıgı bıraktım,' dedı. Yanındakı asıstan kızlar makasla renkli renkli kâğıtlar kesiyor ve duvarlardaki panolara yapıştırıyorlardı. Bunlar hep Matisse'in desenleriydi. Büyük ressam bana bir kart verdi ve oııunla Metzinger'i buldum Paris'te, Pigalle'de çok güzel bir atölyede hocalık yapıyordu. Onun uzun süre öğrencisi oldum. Paris'teki resim maceram budur. Ve ondan sonra her yıl ikiüç kez Paris'e gider oldum. Resimde ne yenilikler oluyor, ne olup bitiyor diye izlemek için..!' Konuyu resimden açtık; böyle sürerse, gazetecilige bir tiirlü gelemeyecegiz. Istersente biz yine Hizmel Odülii'nün konusuna, bizim ortak meslege dönelim. 1936'da gazetecilige nerede basladınız? "Nizamettin NaziPin Zaman gazetesinde başladım. Nerelerde çah^madım ki?.. Hani neredeyse hepsini ben de unutur oldum. Zaman, Açıkgöz, Haber, lstiklal, Son Saat, Yeni lstanbul, Şehir Akın, Türk Sesi ve Ekspres'i sayabilirim bunlar Agop Aradhn son yapıtlanndan tktsU "Naturmort, barbunya", 1984 ve "örm Püzarmdan", 1985