Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Aylar
Günler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
eskisehir c 28 21 Mayıs 2011 Cumartesi EskişehirsevdalısıikiünlüBeyazıtÖztürkveCüneytArkın... ‘Ölünce beni Eskişehir’egömün’ Eskişehirli Cüneyt Arkın’ın tüm dünyada hayranları var. Cüneyt Arkın hayranları 68 ülkeden ona ulaşıyorlar. 3040 yıl önce çevirdiği Kara Murat, Battal Gazi filmleri bugün de her kuşak tarafından ilgi ile izleniyor. Cüneyt Arkın, 1937 yılında Eskişehir’de doğdu. Uzun yıllar, İstanbul’da yaşamasına rağmen, Eskişehir ile olan bağını hiç koparmadı. Eskişehir’de akrabaları, dostları ve hemşerileri var… Arkın, Eskişehir’i anlatmaya başladığında, bitiremiyor. Ona içinde “Eskişehir” ile ilgili bir konu sorun o Eskişehir’i anlatsın, siz dinleyin… Arkın, Eskişehir ile ilgili olarak çocukluğunda çiftlikte geçen yaşamı aklına geliyor ve şunları söylüyor: “İlk anılarım ablamın melankolik şarkıları, babamın akşamüstleri bahçeyi sularken içtiği rakıya karışan kızgın toprağın, güneşin ve çiçeklerin kokusu oldu. Annem topuklarına kadar uzun saçlı bir kadındı ve gizli gizli ağlardı. Biraz daha büyüyünce günlerim çiftlikte geçmeye başladı. Toprağa karışmış kalın tenli, kaba, kara, büyük elli kadın ve erkekleri seyrederdim tarlalarda. Akşamüstleri bir rüzgâr uğuldardı kulaklarımda. Uçsuz bucaksız ovadan geçen treni karma karışık özlemler, korkular, isteklerle beklerdim” ri... Babamın aldığı, Hazreti Ali’nin cenklerini anlatan kitaplar. O çocuk yaşımda, benim de zülfikar gibi bir kılıcım olmasını isterdim. Kuranı Kerim ve mevlid okunur, yaşlı insanlar dini sohbetler yaparlardı. Eskişehir Ortaokulu’nda hep pencere kenarında oturup uzak dağlara baktım. Eskişehir Lisesi’nde başka bir dünya bulmuştum. Sait Faik, ‘Bir gün herkes Eskişehir’e gitmek isteyecek’ Beyazıt Öztürk’ün anne ve babası Gemlikli. 1986 yılında Anadolu Üniversitesi’nde okumak için geldi ve o zaman tanıştı Eskişehir’le. Üniversiteyi bitirip ayrılsa da her yıl birkaç kez mutlaka Eskişehir’e gelir, dostlarını görmeye. Öztürk, Eskişehir’e geri dönmeyi her zaman düşündüğünü belirterek, “Eskişehir öyle güzel bir şehir oldu ki, herkes bir gün Eskişehir’e gitmek isteyecek” diyor. Eskişehir’de Anadolu Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Seramik Bölümü’nde öğrencilik yıllarında sosyal faaliyet olarak başladığı radyoculuğu daha sonra İstanbul’a gelerek profesyonelleştiren Öztürk, “Geldiğim noktada Anadolu Üniversitesi’nin ve Eskişehir’in payı büyüktür. Yediğimiz ekmeğin yüzde 89’luk payı Eskişehir’e aittir. Eski şehir’de arkadaşlık, bekar evinde yaşamak bir başkaydı. Bankamatik kuyruğunda bekler, parayı göremezdik. Cennet Pide’ye borç takardık. Eskişehir’de bekar evinde Tito lakaplı bir arkadaşım ile kalırdık. Bir de köpeğimiz vardı. Sabah çıkarken, köpeğimize kuru ekmekler verirdik. Akşam ise eve geldiğimizde yiyecek bir şeyler arardık. Köpeğimize o ekmeklerin hepsini yediği için kızardık” dedi. Yatırım yapacak Öztürk, Tepebaşı ilçesindeki fabrikalar bölgesinde satın aldığı arsaya otel kuracağını belirterek, Eskişehir’e birkaç yıl içinde yatırımlar yapacağını söyledi. Eskişehir pek çok ünlü kişide yetiştirdi. Prof. Dr. Orhan Oğuz, Fahrettin Kerim, Yılmaz Büyükerşen, Mehmet Terzi, Gün Sazak, Zeki Sezer,Tuna Kiremitçi, Enis Batur,Serpil Çakmaklı, Nuri Alço, Banu Avar, Rasim Kara, Asya bunlardan sadece bazıları. Orhan Veli, Panait Istrati. Ara sıra yazıyor, dergilere gönderiyor ve boyumdan büyük hayaller kuruyordum.” Ayna ile mercekte film Sakarya Caddesi’ndeki sinemaya kendisini ablasının götürdüğünü, “Beşe çeyrek kala çıkacaksın” tembihiyle filmin finalini izleyemeden çıkmak zorunda kaldığını anlatan Arkın, ilk film macerasını da “Sonraları bir mercek buldum. O kopan filmlerden ayna ile merceğe ışık verir ve gösteri yapardım” sözleriyle anlatıyor. Ailesinin ekonomik sıkıntıları nedeniyle pazarcılık dahil birçok iş yaptığını belirten Arkın, İstanbul’a ilk gelişini de Gurbet Kuşları filmine benzetiyor: “Haydarpaşa’ya geldim, valiz, yatak ve yorganımla. Sirkeci’ye geçtim. O gece otelde kaldım. Ertesi gün imtihana gireceğim. Sonunda İstanbul Tıp Fakültesi’ni kazandık ve İstanbullu olduk. Hem çalıştık, hem okuduk. Filmler çektik. Eskişehir’i elbette özlüyorum. Eskişehir’in son yıllarda Yılmaz Hoca sayesinde gelişmesini herkes gibi ben de yakından takip ediyorum. Eskişehirli olarak kentimle gurur duyuyorum. Çocuklarıma vasiyetim bile var. Ölünce beni Eskişehir’de ailemin yanına gömün.” Irgat ateşleri arasında uyku Çiftlikte geçen çocukluğunda Arkın, doğa ile iç içe yaşamını ve kırlangıçları unutamıyor. 7 yaşına gelince kent merkezindeki Necatibey İlkokulu’na başlayan Arkın, toprağa duyduğu özlemi ve ve kentten kaçışlarını şöyle anlatıyor: “Geceleri Eskişehir’den kaçıp, büyük ırgat ateşleri arasında uyuyordum. Bu anamı üzüyor, babama kıvanç veriyordu. Bir erkek okuyup da ne olacaktı ki? Yine de ilkokulu normal bitirdim. Zaten ders kitaplarından çok kimsesiz çocuk romanlarıyla, taşı toprağı altındır diye İstanbul’a kaçan ve adamı topuğundan vuran canilerin hikâyelerini okumuştum. Çocukluğumda kış geceleri menkıbeler dinlerdim. Mesela Deli Dumrul’u dinlediğimi çok iyi hatırlıyorum. Ve Battal Gaziler, Köroğlu hikâyele