Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Günler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
ENERJİ 22 Prof. Steve THOMAS Greewich Üniversitesiİşletme Okulu Uluslararası Kamu Hizmetleri Araştırma Birimi eni nükleer santralların inşa edilmesi olgusu, karşı konulamaz gibi görünüyor. Nükleer santral için iki güçlü avantaj sunuluyor: Sera gazı emisyonları düşecek. Fosil yakıtların istikrarsızgüvenilmez bir şekilde arzı ile karşı karşıya olma riski azalacaktır. Bu avantajlar ABD, İngiltere, Fransa ve Finlandiya gibi bazı Batı hükümetlerini 2030 yıldır uykuda olan nükleer sipariş programlarını yeniden canlandırmaya yöneltti. Bu durumda geçen 30 yıldan daha fazla bir zamandır öngörülen nükleer rönesans nihayetinde gerçekleşecek midir? ENERJİ EKONOMİSİ Y Nükleer enerjide maliyetler Şimdiye kadar, nükleer santrallar yanlış giden ne olursa olsun elektrik tüketicisinin maliyeti ödeyeceği temelinde inşa edildi. Bu, nükleer enerji santralı yapımını hem şirket için hem de finansmanı sağlayan bankalar için çok az ticari riskli hale getirdi. Borçlanmanın maliyetini düşürdü. Fakat tüketicilerin bu riski taşıması adil miydi? İngiltere sübvanse etmiyor İngiltere programını yeniden aktif hale getirme çabaları 2006’da başladı. Haziran 2008’de sorumlu Bakan şu açıklamayı yaptı: “Britanya’nın ışıklarının yanık kalmasını garanti etmek için, kullanım dışı bırakılmış mevcut reaktörleri sadece yenilemekten öteye geçen, daha kapsamlı bir yol izlenmesi hayati önemdedir. Yolumuzdaki engelleri kaldırmak için ne gerekiyorsa yapacağız.” Fakat Hükümet, herhangi bir sübvansiyon sağlamama konusunda kararlıdır ve bu durum ticari üretim şirketlerinin sipariş kararlarını düşürecektir. Yardımcı olmak için yapılacakların tümü; lisans sürecinin düzgün işleyeceği ve atıkların yok edilmesi politikasının açık olduğuna yönelik garanti verilmesinden ibarettir. ABD’de olduğu gibi kuruluşlar hevesli görünüyor; sübvansiyon olmaksızın santral inşa edebilmeyi beklediklerini söylediler. Ancak yeni siparişler; aday tasarımlar güvenlik denetimi sürecinden geçtikten ve yer izinleri alınması sonucunda en az beş yıl sonra olacaktır. ABD’de şirketler yüzde 100 güvence istiyor ABD, Bush’un 2002 yılındaki “Nükleer 2010” programıyla birlikte yeniden siparişi faaliyete geçirmeye başladı. Bu, 6 yeni üniteye kadar destek (sübvansiyon) sağlamanın başlangıçtaki engelleri aşmada yeterli olacağı ve sonrasında sübvansiyon olmaksızın yapılan siparişlerin kendilerini sürdürebilir hale geleceği varsayımına dayanmaktaydı. Mevcut durumda, bir düzineden daha fazla ABD kuruluşu bu konuyla ilgilendiğini ifade etmiştir. Ne var ki, şirketlerin atmış olduğu adımların büyük bir maliyeti yoktur ve hiçbir şirket yeni bir santral inşası için ciddi bir finansal taahhüde girmemiştir. Başlangıçta yaklaşık 15 milyar dolar olan sübvansiyon paketi federal kredi garantilerini de içeriyordu. Bunlar, (öz kaynak hariç) girilen borcun yüzde 80’ini karşıladı, fakat bu da yeterli olmadı. Şimdi verilen güvence, borçların yüzde 100’üne ve (öz kaynak da dahil) toplam proje maliyetinin yüzde 80’ine kadar arttırılmış durumda. Enerji Bakanlığı’nın hazırladığı son bütçede, 2008/2009 mali yılında nükleer projeleri için kredi garantilerine 18.5 milyar dolar ayrılmış durumdadır. Ancak nükleer endüstrisi, halen proje maliyetinin yüzde 100’üne güvence verilmesi için direnmektedir. Açık ki ABD Hükümeti yeterince sübvansiyon sağlarsa yeni nükleer santrallar inşa edilmiş olacak, fakat eğer yeterli sübvansiyon olmazsa, daha fazla santral yapılması mümkün mü? ENERJİ ENERJİ ENERJİ Nükleerde atipik örnekler: Fransa ve Finlandiya Finlandiya (2005) ve Fransa’daki (2007) siparişler, yaklaşık 1990’lardan bu yana Avrupa’da ilktir, bu nedenle, özellikle Avrupa Birliği hukukuna tabi olan üye ülkelerin elektrik üretim sektörlerini rekabetçi piyasalar aracılığıyla işletme zorunda oldukları ve haksız devlet yardımlarının illegal olduğu dikkate alındığında bu ülkeler özel bir izlemeyi gerektirir. Finlandiya, dünyadaki en rekabetçi piyasa olan İskandinav pazarının parçasıdır. Dolayısıyla, nükleer enerji ile rekabetçi piyasaların birlikte var olamayacağı yönündeki genel kanının yanlış olduğu kanıtlanmış gibi görünmektedir. Ancak, Olkiluoto Santralı’nın neredeyse tamamen piyasanın dışında olduğu ve ticari sözleşme koşullarının yinelenebilirliğinin imkansız olduğu açıktır. Bu santralın sahibi, Finlandiya’nın yoğun enerji kullanan şirketlerin ortak olduğu kar amacı gütmeyen bir şirkettir. Oluşan maliyet her ne olursa olsun, santralın çalıştığı sürece elektriği bu şirketlere vereceği sözleşmeyle sabitlenmiştir. Santral bir FransızAlman şirketi olan Areva NP tarafından, anahtar teslimi (sabit fiyat) bir sözleşme altında yapılmaktadır. Fransız ve İsveç hükümetleri tarafından ihracat kredi garantisiyle desteklenmiş olan krediler yalnızca yüzde 2.6’lık faiz oranıyla verilmiştir. Yeni nükleer teknolojilerin en iyisi olarak görülen proje, çok kötü gitti. İki yıllık inşaat sonunda, santral 2 yıl gecikti ve Areva NP’nin karşılaması gereken maliyetler bütçenin yüzde 50’sini aştı. 1960’larda daha önce yapılan sabit fiyat sözleşmelerle uyumlu olan bu deneyim mevcutken, herhangi bir satıcının yeniden bir nükleer sabit fiyat sözleşmesini pay sahiplerine sunmayı nasıl gerekçelendireceğini hayal etmek güçtür. Yeni santral çalışması Kasım 2007’de başlayan Fransa’da, Mart 2008’e kadar kalite sorunları ortaya çıkmış ve Mayıs 2008’de Fransız denetleyici, inşa çalışmasını durdurma talimatı vermiştir; bir ay süren bu dönemde kalite sorunları çözümlenmeye çalışılmıştır. Ticari bir bakış açısıyla, Fransız elektrik sektörü “sözde” bir piyasa olsa da, pratikte EDF bu sektörün yüzde 90’ını kontrol etmektedir ve bu şirket acil bir rekabetçi baskı altında da değildir. Dolayısıyla hem Finlandiya hem de Fransa’daki koşullar tipik örnek olmaktan uzaktır. Nükleer enerjide piyasa riskleri Şimdiye kadar, nükleer santrallar yanlış giden ne olursa olsun elektrik tüketicisinin maliyeti ödeyeceği temelinde inşa edildi. Bu, nükleer enerji santralı yapımını hem şirket için hem de finansmanı sağlayan bankalar için çok az ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ