Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Günler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
ENERJİ EKONOMİSİ belirtilen üretim ve dağıtım özelleştirmeleri yapıl(a)madı. Daha geçen yıl bu vakitlerde, dağıtım özelleştirmelerinin ani bir kararla ertelendiği duyuruldu. Bunun bir gerekçesi olarak da, dağıtım şebekelerindeki yerüstü hatların yeraltına alınması için yatırım gerektiği ve bunun özel sektör eliyle yapılmasının olanaksızlığı vurgulanıyordu. Tüm bölgeler için gereken yatırım tutarı yaklaşık 600 milyon ABD Doları olarak belirlenmişti; bu hesaba göre, ülke çapındaki 21 dağıtım bölgesinin her birine 30 milyon ABD Doları civarında pay düşüyor. 7 ENERJİ Finansmanın mitosu Bu noktada, hep söyleyegeldiğimiz “finansman mitosu” yine karşımıza çıkıyor: Bu kadar düşük bir tutarı özel sektörün karşılayamayacağını kabule olanak yoktur; hatta bunu özel sektörümüz kurumsal olarak kendisi de dile getirmiş ve “Bırakın da bu kadarcık yatırımı biz kendimiz yapalım” yollu ifadelerde bulunmuştu. Buna rağmen bu yatırım için Dünya Bankası’ndan kamu adına kredi alındığını basından birlikte izledik. Bu uygulamadaki amacı veya niyeti anlayabilmek olanağından yoksunuz. Şayet özel sektörümüz bu kadar dar hacimli bir yatırımın dahi üstesinden gelemeyecekse, sözgelimi dağıtım bölgelerindeki ilave şebeke yatırımlarını hangi yöntemle veya finansman yeteneğiyle gerçekleştirebilecektir, nasıl güvenebileceğiz? Bu haliyle özelleştirmemiz, malum yeniçeri yürüyüşüne benziyor sanki; lakin, adımların kaçı ileride, düşünmeye muhtacız. Sonuçta, piyasa yapısı bu belirsizlikler içerisindeyken, uzun dönemli yatırıma girerek üreteceği elektriği kime, nasıl ve hangi koşullarda satacağını berrak biçimde göremeyen özel sektörün finansman bularak devreye girmesi de söz konusu olamadı. Aslında, açıkça belirtmek gerekirse, kamudan daha iyi müşteri olmaz; dolayısıyla hazır kamuya elektik satmak dururken piyasaya çıkıp rekabetle enerji satışına girişmek, pek de arzu edilen bir şey olmasa gerektir. Dolayısıyla, bir sektör temsilcisinin 6 ay öncesindeki sözünü aktarmak da yarar olabilir: “Piyasa yapısındaki belirsizlik devam ettiği sürece özel yatırımlar istenildiği ölçüde gerçekleşmez, elektrik sıkıntısı yaşanacağı dönem yaklaştıkça kamu uzun dönemli alımlara gitmenin kapısını aralayacaktır; üstelik bu defa, süre kısıtının getirdiği aciliyet nedeniyle, eskinin sözleşmelerinden daha pahalıya mal olması olasıdır.” ‘Karanlıkta kalırız’ bahanesi Görünen o ki, bu öngörü şimdiden yaşama geçirilmeye başlamış durumdadır. Elektrik enerjisi açığının kapıya dayanmasıyla, acilen yatırım yapılması gereği, aksi halde karanlıkların kapıda olduğu söylemleri yeniden gündeme ENERJİ ENERJİ ENERJİ yerleşmektedir. Bunun sonucunda, kamunun uzun dönemli enerji satın alım anlaşmalarını yeniden kurgulayan yasal değişikliklerle karşı karşıyayız. Başlarda, yenilenebilir enerji kaynaklarına alım garantisi verilmesi gibi bir gerekçeden hareket edilmiş iken, kapsam birdenbire genişlemeye yüz tutmuş durumda. Kömür ve büyük ölçekli hidroelektrik ile çekirdek (nükleer) kaynaklı santrallara da alım garantileri rahatlıkla telaffuz ediliyor. Bu durum, açıktır ki, 2002 yılında giriştiğimiz piyasa yapısına yönelik reformun tam tersine bir gidişi gösteriyor. Şayet, kamunun imzalayacağı uzun dönemli enerji alım sözleşmeleriyle özel sektörün yatırım yapması anlayışından hareket edilecekse, yukarıda değindiğimiz üzere, bu durumun özel sektör eliyle finansman sağlamak ve yatırım yaptırmak şeklinde tanımlanması düşünülemez. Enerjiyi kamuya satarak gerçekleştirilecek bir yatırım, kamu eliyle finansman sağlamak ve yatırımı gerçekleştirmekten farklı değildir. Kamu eliyle gerçekleştirmeye kıyasla ilave kaynaklardan finansman sağlanıyor olma durumu da söz konusu edilemez. Hele, süreyi sözgelimi 5 veya 10 yılla sınırlamak ve böylece görünüşü kurtarmak anlayışına gidilecekse, bu da hatalı bir yaklaşımdır. Zira, vaktiyle YİD projelerinde olduğu gibi, “Kredileri ancak bu sürelerle kısıtlı olarak bulabiliyoruz” yollu gerekçelere sığınarak, tüm yatırımın amortisman bedelini bu sürelere sıkıştırırsanız, gerçekte tüm yatırımı garantilemişsiniz demektir; bu durumda ise, sürenin kısalığı veya uzunluğu önem taşımaz. Alım garantili süre sonrasına ENERJİ ENERJİ ENERJİ Elektrik enerjisi açığının kapıya dayanmasıyla, acilen yatırım yapılması gereği, aksi halde karanlıkların kapıda olduğu söylemleri yeniden gündeme yerleşmektedir. Bunun sonucunda, kamunun uzun dönemli enerji satın alım anlaşmalarını yeniden kurgulayan yasal değişikliklerle karşı karşıyayız. Başlarda, yenilenebilir enerji kaynaklarına alım garantisi verilmesi gibi bir gerekçeden hareket edilmiş iken, kapsam birdenbire genişlemeye yüz tutmuş durumda. sarkan zaman diliminde kime, nasıl ve hangi koşullarda enerji satacağı belirsiz olan özel sektörün, yatırımın tümü için finansman sağlaması esasen olanak dışıdır. Zaten, özel sektörün yatırımın tamamı için finansman bulamamasının nedeni, işte bu belirsizlik. Öyleyse, özel sektörün tüm yatırım bedeli garanti altındaki alım süresine sıkıştırılmamış bir yatırım için finansman sağlayabilmesi olasılığını ciddi bulmak olanağı yoktur. Özetle, tüm yatırım finansmanının kamuyla imzalanacak anlaşmalara giydirilmesi olasılığını ciddi biçimde endişe kaynağı olarak görmekte yarar var. Bu durumda, kamu yerine özel sektör eliyle yatırıma gitmenin hangi mantığa dayandırılmakta olduğu ise sorgulanması gereken bir merak konusudur. Ve biraz mizah: İlber Ortaylı hocamız, Ortaçağ Arap devlet teorisinde “velayetun nas, belayu’l azm” (başkasını yönetmek, büyük beladır) deyişinden söz ediyor. Enerji sektörümüzdeki uygulamalara ENERJİ ENERJİ ENERJİ bakıldığında, yöneticilerimizin gözüyle özel sektörümüzün finansman sağlayabilme yeteneğine bakışta “finansman’ul ferd’un enerji, vallah’ül müşkülat’ul azm” (özel sektörün finansman bulması emin olun pek bir zordur) anlayışı mı geçerlik kazanmış durumdadır? Bundan dolayı mı dağıtım şebekesi yatırımını özel sektör yapamaz deyip kamuya yaptırıyoruz ama devasa yatırımları özel sektörden bekliyoruz? Çelişkiler düşünceyi davet ediyor. Masallarda “Gece gündüz gittik, dönüp bir de arkamıza baktık ki, meğer bir arpa boyu yol almamışız” deyişine çok sık yer verilir; son yılları kapsayan enerji öykümüzde bu ifadeye yer olup olmadığı ise, sevgili okuyucunun takdirinde. Yine de, bir inatçı soru, halaorada: “Sahi, biz bu (2001 yılındaki) ‘piyasa reformu’nu ne için yapmıştık?” ? ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ