Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Günler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
ENERJİ 6 ENERJİ EKONOMİSİ uygulamalarında, özel sektörün kullandığı özkaynak oranı yaklaşık yüzde 20’ler düzeyinden öteye geçmemiştir. Kaldı ki, kimi YİD projelerinde özkaynak kullanımına hiç tesadüf edilmediği de resmi makamlarca yapılan tespitlerde açık biçimde vurgulanmaktadır. Oysa kamunun dış kredilerle gerçekleştirdiği enerji yatırımları da bu söylediğimiz yapıdan daha farklı bir nitelik göstermiyor! Üstelik enerjideki devlet tekelini sürdürerek özel sektörün ürettiği enerjiyi devlete satması zorunluluğu kaldırılmadığı sürece, buradaki finansman gerekçesi tam anlamıyla bir “mitos” haline gelir ve aldatmacaya dönüşür. Finansman odaklı gerekçelerin, türlü özelleştirme uygulamalarında yanıltıcı biçimde kullanıldığını da bu vesileyle hemen vurgulayalım. Güzel ülkemizde finansman sağlama gerekçeleri ile işlerin ihalesiz yapılması arasında bağ kurmaya dahi cüret edebilen kurgular bulunur. Daha ilginci, Fransız hukuk geleneğinden miras alınan anlayışa dayanarak ve mutlaka iyi niyetle, imtiyazların ihalesiz verilebileceğine hukuki dayanak sağlayan bilimsel görüşlere de rastlarsınız. Kısacası, şu finansman “mitosu” ile öncelikle bir hesaplaşmak ve bu “yüceltilmiş” kavramı yerli yerine, hakettiği mevkiye koymak lazım; yoksa daha bir süre canımızı acıtacağa benziyor ve öngöremediğimiz boyutlarda zarara yol açacak görünüyor! Bu ifadeler, o dönemde yaşananları sadece kronolojik açıdan özetliyor. Gerçekte ise, yapılabilmesi için tahkim olanağı getirilen sözleşmelerin, bu defa uygulanmaması için yasal düzenlemelere gidilmesi, akabinde bu sözleşmelerin uygulanmaması nedeniyle uluslararası hakem heyetlerince tazminatlara mahkum edilmesi pratiğine dönüşmüştür (Çal Sedat, Türkiye’de Kamu Hizmeti ve İmtiyazın Dönüşüm Öyküsü, TOBB Yayınları). 2001 yılındaki ‘adil ve hakkaniyetli’ bir piyasa öngören reform sözde kaldı Enerjide ‘tersine reform’ veya * ‘Quo Vadis?’ * Latince “nereye” anlamına gelmektedir. Enerjide kapitülasyon dönemi Duayen gazeteciyazar Hasan Pulur’un ifadesiyle, İsmet Paşa Lozan’da “Kapitülasyonları kabul etmeyiz. Sağlam bir Cumhuriyet kurulmuştur, vatandaşlarımız bunu şerefle muhafaza edeceklerdir” demişti. Oysa enerji sektöründeki ihalesiz YİD uygulamaları, yarattığı imtiyazlı düzenlemelerle, kaldırmak için uzun gayretler sarfettiğimiz kapitülasyonların izdüşümünü Cumhuriyet’in son dönemlerine yansıtabilmiştir. Bu türden imtiyazlara –üstelik geçmiş tarihli sözleşmelere dahi uygulanmak üzeretanınan uluslararası tahkim olanağı ise, bunun şiddetini daha da bir artırmıştır. Bugün, uluslararası tahkime ideolojik sayılabilecek kimi sloganlar eşliğinde çağ atlamak hayaliyle gidilmiş olmasının sancılı sonuçlarını, ilgili mercilerde görev yapan özverili yetkililerimiz gün be gün yaşamakta. Hatta bu süreçte nasıl tek yanlı bir kurgu oluşturulduğunu irdeleyen ve şaşkınlık yaratan bulguları kaleme almakta tereddüt etmeyen erdemli (hakşinas) yabancıların yapıtlarına bakılmasında da yarar var (Gus Van Harten; “Investment Treaty Arbitration and Public Law”, Oxford University Press, 2007). Geçmiş dönemlerde YİD ve Yİ modelleri üzerinden gerçekleştirilmeye çalışılan özel sektör enerji yatırımları, sadece ismen “özel sektör yatırımı” olmuştur. Özünde, neredeyse tüm riskleri devlet üzerinde bırakan “garantili ticaret” imtiyazıdır ve kimi “rekabetsavar” özel sektörümüzün kendi ifadesine göre “başka hiçbir işte olmayan kazançlar” içermekle, “imtiyazlı bir düzene” yol vermiştir. Dr. Sedat ÇAL Kıdemli Uzman (Yatırımlar Direktörlüğü) Enerji Şartı SekretaryasıBrüksel cal@encharter.org ürkiye, elektrik enerjisi gereksinimini karşılamak üzere 1990’lardan başlayarak özel sektör yatırımlarına dayanan bir modeli benimsedi. Bu yaklaşımdaki başat düşünce, devasa enerji yatırımlarının kamu eliyle finanse edilmesine bütçe olanaklarının elvermediği, dolayısıyla özel girişimcilerin kendi finansmanıyla bu işin üstesinden geleceği inancıydı. Burada hemen bir saptama yapalım: Özel sektör, bu türden büyük tutarlı yatırımları finans sektöründen aldığı kredilerle gerçekleştirir; kendi özkaynaklarından kullandığı tutar, “çerez” mahiyetindedir. Nitekim eski dönemin mahut yapişletdevret (YİD) YİD ve Yİ’de riskleri devlet üstlendi Özetlersek; geçmiş dönemlerde YİD ve yapişlet (Yİ) modelleri üzerinden gerçekleştirilmeye çalışılan özel sektör enerji yatırımları, sadece ismen “özel sektör yatırımı” olmuştur. Özünde, neredeyse tüm riskleri devlet üzerinde bırakan “garantili ticaret” imtiyazıdır ve kimi “rekabetsavar” özel sektörümüzün kendi ifadesine göre “başka hiçbir işte olmayan kazançlar” içermekle, “imtiyazlı bir düzene” yol vermiştir. Bu durum, kamunun yatırımları kendisinin yapmasından daha yararlı bir düzenlemeye de yaramamıştır, özellikle finansman bağlamında. Bunların üzerine, bir de 1999 yılında “çağ atlıyoruz” gerekçeleriyle süslenmiş bir uluslararası tahkimin getirilebilmesi için Anayasamız değiştirilmiş, geçmiş tarihli sözleşmelere de tahkim olanağı tanınmıştır. Bu süreç, bildiğimiz gibi, ekonomik kriz sonrasındaki gelişmelerin ve kâh içerden kâh dışardan türlü desteklerin vektörel bileşkesinde Elektrik Piyasası Kanunu’nun çıkarılmasıyla sonuçlandı. T Piyasa reformu sözde kaldı 2001 yılındaki “reformist” Elektrik Piyasası Yasası ile getirilen düzenleme, artık enerji yatırımlarını özel sektörün piyasa yapısı içerisinde gerçekleştireceği anlayışına dayanıyordu. Bu defa, eskisi gibi kamuya uzun süreli sözleşmelerle enerji satışı gibi “garantili ticaret imtiyazları” söz konusu olmayacaktı. Kamu, sürecin sadece denetleyicisi konumunda olacak, “adil ve hakkaniyetli” bir piyasa düzeninin uygulamaya geçebilmesi ve sürdürülmesi için “etkin hakemlik” görevini üstlenecekti. Eğrisidoğrusuyla, gerçekleştirilmiş durumdaki veya devreye girecek projeler sayesinde 20022008 yılları arasında oluşması beklenen arz fazlası da, piyasa sisteminin oturması için duyulan “yeterli zaman” gereksinimine fazlasıyla olanak tanıyacak gibi görünüyordu. Ne var ki, 2002 yılı sonrasındaki gelişmeler, bu öngörüyü doğrulamayan bir seyir izledi. Siyasi veya ekonomik, türlü gerekçelerle, piyasa yapısını kurgulayacak düzenlemeler bir türlü oturtulamadı. 2004 yılındaki Strateji Belgesi’nde ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ