01 Haziran 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

23 ENERJİ hükümler bulunmuyor. Yönetmelik’te yer alması gereken kurulacak santralın üretim kapasitesi, 30005000 megavat aralığında belirlenerek, şirketlerin tercihine bırakılmış durumda. TETAŞ tarafından satın alınacak enerji miktarı Yönetmelik ile belirlenmesi gerekirken, bu husus şirketlerin teklif edeceği miktar olarak gösteriliyor. Yani santralı kuracak olan şirket ne kadar elektrik enerjisi satmayı teklif ederse, TETAŞ’a o kadar enerjiyi alma yükümlülüğü getiriliyor. Hemen her konunun santralı kuracak ve işletecek şirketin tercihine bırakılmış olması karşısında, neden nükleer güç santrallarının kurulmasına yönelik bir yasa çıkartıldığı sorusu akla geliyor. Eğer sorun, üretilecek elektriğe TETAŞ’ın alım garantisi vermesi ise, AKP iktidarının alışık olduğu bir uygulama ile bu herhangi bir yasaya eklenecek bir madde ile de yapılabilirdi. Sorunun yanıtı, nükleer santral yapımı konusunda ülkemizin geçirdiği daha önceki deneyimlerde yatıyor. Hemen hemen tüm deneyimlerde çeşitli şaibe iddiaları ve üstü kapalı süreçler gündeme gelmişti. Bu kez tüm sorumluluklar bir şirkete devrediliyor. Bu husus da bir yasaya dayandırılarak, yapılan işlemlere yasallık kazandırılmak isteniyor. Ancak, yapılan düzenlemelerin, birer yasa, yönetmelik hükmünde olduğu söylense de, ne kadar hukuki içerik taşıdıkları ve gerek karar vericileri, gerekse uygulayıcıları sorumluluktan ne denli kurtardıkları tartışma konusu olarak kalmaya devam ediyor. TAEK’e ilişkin hukuksal düzenlemeler de son derece yetersiz kalıyor. Dünya’daki tüm nükleer santrallar ilgili ülkelerin kamu kurumları eliyle işletildiğinden, özel sektör eliyle yapılarak işletilecek ilk deneyim de ülkemizde gerçekleşiyor. Nükleer santrala sahip ülkelerde, kamu kurumları tarafından yapılan ya da işletilen nükleer santrallar için dahi, ciltler dolusu kurallar, lisanslama ölçütleri, işletici kurumdan bağımsız denetim mekanizmaları, bir nükleer kaza halinde yapılacaklara ilişkin düzenlemeler, halkın nükleer ve radyasyona karşı eğitilerek bilinçlendirilmesi ve örgütlenmesi gibi pek çok konuda sıkı ve oldukça maliyetli önlemler geliştiriliyor. Nükleer santralı kuracak, işletecek, denetleyecek, lisanslayacak, kısaca bu alanda görev yapacak tüm kurum, kuruluş ve şirketlerin sorumluluklarının, uymaları gereken kuralların bir yasa düzeyinde ayrıntılı şekilde tanımlanması, kamu düzeni açısından vazgeçilmez zorunluluk gerektiriyor. Yetkililerin “Türk tipi nükleer santral” şeklinde, alaycı bir ifade olup olmadığı da tam anlaşılamayan bir yaklaşımla, tamamen şirketlerin belirleyici olduğu koşullarda hiçbir kamusal denetim mekanizması getirilmemiş olması, var olan endişeleri de artırıyor. Aynı şekilde, nükleer santralın yapımı ve işletimiyle ilgili olarak üçüncü kişilerin uğrayacakları zararlarla ilgili olarak bir mevzuat geliştirmek gerekiyor. Bu durum, Nükleer Santral Yasası’nda, 1960 yılında imzalanmış olan Nükleer Enerji Alanında Üçüncü Şahıslara Karşı Kanuni Sorumluluk Hakkındaki Paris Sözleşmesi ile diğer ulusal ve uluslararası mevzuat hükümlerine atıfta bulunularak geçiştiriliyor. Türkiye’nin uluslararası bir yükümlülük olarak da üstlendiği güvenlik önlemleriyle ilgili mevzuatının bulunmadığı koşullarda, nükleer santral için yarışma düzenleniyor. Bu eksikliği kapatacak bir yasal düzenlemenin daha sonradan yürürlüğe girmesinin tasarlanması halinde dahi, yasal düzenleme yapılmadan ihalenin yapılıyor olmasındaki acelecilik, pek çok soruna davetiye çıkartıyor. açısından var olan hukuk kuralları, kamusal sorumluluğun daima devam ettiğini gösteriyor. Nükleer santral konusu, ulusal bir planlama gerektirdiğinden, böyle bir santralın maliyeti, bir şirketin yapım ve işletme maliyetleri ile de ölçülemez. Dolayısıyla, en ucuz elektrik enerjisini satın almak ölçütü, böyle bir projede hiçbir anlam ifade etmiyor. Asıl maliyeti, kamu eliyle gerçekleştirilmesi gereken önlemler nedeniyle yapılması zorunlu yatırımlar oluşturuyor. Özellikle de, bir nükleer kaza halinde toplumun ödemek zorunda kalacağı bedel, hiçbir düzeydeki ucuz enerjiyle karşılaştırılamaz. Nükleer güvenlik konusu, toplumsal duyarlılıkla da yakından ilgilidir. Toplumdaki nükleer güvenlik bilinci ve isteği ne denli güçlü ise, güvenliğe yönelik kural, denetim ve yaptırımların boyutunun da ancak o ölçüde güçlü olması söz konusu. Ülkemizde nükleer karşıtlarının ve nükleer santralların kurulacağı yöredeki halkın mücadelesiyle sınırlı olan ve aslında hiç de küçümsenmeyecek bu duyarlılığa politikacıların ve tüm yetkililerin kulak vermesi yerine, bunun yok edilmesi ve hatta toplumda karşıtlık yaratılmasına yol açacak çalışmalar ve açıklamalar yapılıyor. Nükleer santral kurmakta kararlı olan iktidar, hemen her konuda olduğu gibi, bu konuda da toplumsal tepkileri yok sayıyor ve gerçekten bir nükleer felakete sürüklenmenin taşlarını döşüyor. Düzenlemeler uluslararası sözleşmelere de aykırı Getirilen yasal düzenleme, uluslararası anlaşmalarda öngörülen güvenlik kurallarıyla da uyum sağlamıyor. 1994 yılında yürürlüğe sokulan Nükleer Güvenlik Sözleşmesi, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’na (UAEA) üye ülkelerin, nükleer güvenlikle ilgili sorumluluğunun nükleer tesis üzerinde yetkisi bulunan devlete ait olduğunu kesin bir dille vurguluyor ve Türkiye’nin de taraf olduğu bu sözleşmede, yasal düzeyde getirilmesi zorunlu güvenlik kuralları bir bir sıralanıyor. Türkiye’nin uluslararası bir yükümlülük olarak üstlendiği bu güvenlik önlemleriyle ilgili mevzuatının bulunmadığı koşullarda, nükleer santral için yarışma düzenleniyor. Bu eksikliği kapatacak bir yasal düzenlemenin daha sonradan yürürlüğe girmesinin tasarlanması halinde dahi, yasal düzenleme yapılmadan ihalenin yapılıyor olmasındaki acelecilik, pek çok soruna davetiye çıkartıyor. ? Uyuşmazlıklarda tahkime gidilecek TETAŞ ile nükleer santralı işletecek olan şirket arasındaki enerji alışverişinden kaynaklanacak anlaşmazlıkların çözüm yolu olarak tahkim öngörülüyor. Yönetmelik ile getirilen ve şartnamenin eki niteliğindeki sözleşme taslağında da yer alan düzenlemeye göre, 4686 sayılı Milletlerarası Tahkim Kanunu’nun 2. maddesinde yabancılık unsuru sayılan hallerin mevcut olması halinde, taraflar, uyuşmazlığın çözümünde uluslararası tahkimin uygulanmasını kabul edecekler. Uyuşmazlıklar UNCITRAL Tahkim Kuralları’na göre çözümlenecek ve tahkim yeri Zürih/İsviçre olacak. Bu durum gösteriyor ki, artık enerji alanında küçük bir fatura uyuşmazlığı için dahi, yüksek maliyet içeren tahkim yoluna gidilecek. Toplumsal maliyet yok sayılıyor Diğer yandan, nükleer santralın bir özel şirket tarafından yapılması ve işletilmesi, uluslararası düzeyde ve ülke yurttaşları açısından, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin sorumluluklarını da ortadan kaldırmıyor. Gerek uluslararası anlaşmalar, gerekse yurttaşlar Mevzuatta denetim boşluğu Nükleer güç santralları kurulmasıyla ilgili mevzuatın en önemli sorunlarından biri de, santralların hem kuruluş aşamasında, hem de işletilmesi sırasında herhangi bir kamusal denetimin öngörülmemiş olması. Bu mevzuatla, Türkiye’nin ilk nükleer santralının kurulacak olduğu düşünüldüğünde, ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle