Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Günler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
7 ENERJİ sonrasındaki 5 yıllık süreçte özel sektörün devreye aldığı HES yatırımı yalnızca 400 MW’tır. Bu yatırımlar içinde kurulu gücü 50 MW’a ulaşan 1 santral dahi bulunmamaktadır. Söz konusu 25 özel sektör hidroelektrik santralından 12 tanesi 10 MW’ın altında, yalnızca 2 tanesi 40 MW’ın üstündedir. Rüzgarda ise 48 bin MW olarak belirlenen potansiyelin de üzerinde özel sektör tarafından lisans başvurusu yapılmış olup, bu potansiyelin değerlendirilmesine yönelik, üretimiletimdağıtım ağı planlaması bulunmamaktadır. TEİAŞ üretim kapasite projeksiyonunda son yıllarda yapılan baz santral uyarısı da “güvenilir üretim” açısından ayrı bir sorun olarak değerlendirilmektedir. fiyatların en yüksek düzeyini gösteren Sistem Marjinal Fiyatı’nın ağırlıklı ortalaması olarak hesaplanan elektrik fiyatındaki artış 2008 yılında rekor düzeye ulaşmıştır. Ocak 2008’de gündüz döneminde megavat başına 169.05 YTL, puant döneminde 177.67 YTL, gece döneminde 148.59 YTL olan SDF; gündüz ve gece dönemi için temmuz ayında 188.24 YTL155.94 YTL düzeylerine ulaşarak rekor kırarken, puant dönemi için ağustos ayında 181.6 YTL ile tepe düzeyine varmıştır. Böylesi bir ortamdan elektrik satın alma zorunluluğuyla karşı karşıya kalan kamu kuruluşları ciddi bir mali elektriğe faturalara yüzde 56.13 oranında yansıyan zam yapılmıştır. Doğalgaza yapılan zam ise yüzde 82’yi aşmıştır. Petrol fiyatlarında ise rafineri, dağıtıcı ve bayilerinin kâr paylarının ne olduğunun dahi açıklanmadığı, serbest piyasa maliyeti yanında ağır vergi yükleriyle birlikte rafineri çıkış fiyatlarına göre tüketicilerin yüzde 393 artırılmış bir bedeli ödemek zorunda kaldığı bir yapılanma yürürlüktedir. Piyasacı anlayışın yarattığı sıkıntılar yalnızca bizim ülkemizdeki yatırımsızlık, enerji açığı ve pahalılık sorunundan da ibaret değildirdir. AB enerji alanında kalmasının bu planlama ve arz güvenliği için yeterli olacağı şeklindedir ki bu varsayım üretimin iletimle anbean koordinasyonda bulunması gerekliliği nedeniyle dayanaksızdır. İki yerleşim birimi arasında birden fazla iletim hattı mümkün değildir. Aynı şekilde bir şehir içerisinde birden fazla dağıtım şebekesi de olanaksızdır. Bu alanlar “doğal tekel”dirler. Üretimin de bu yapıya entegre olma zorunluluğu düşünülünce bu alanda dikey entegre olmuş bir kamu tekelinin yeniden tahsisi zorunlu olmaktadır. Krizle özelin verimsizliği belgelendi Dahası yıllardır söylediğimiz ve neoliberal ideolojinin zemin kaybettiği bugünlerde daha çok taraftar bulan bir gerçek de şudur: Verimliliğin mülkiyet sahipliği ile bir korelasyonu yoktur. Bir kamu şirketi verimli olabilirken, özel şirketler verimsiz bir şekilde işleyebilir. Yoksa her gün batan özel şirketler nasıl açıklanabilir? Ancak tüm bunlardan daha önemli bir nokta daha vardır; elektrik enerjisi temel bir altyapı hizmetidir, kamu hizmetidir. Kamu eliyle ve kamu denetiminde yürütülmesi gerekmektedir. Dolayısıyla bir yeniden kamulaştırma programı zorunludur. Böyle bir programın temel ayakları neler olabilir? Hiç kuşkusuz bu konu çok boyutlu ve derinliğine tartışılması gereken bir konudur ve içinde “gizli özne” olarak bu programı kimin gerçekleştireceği sorusunun cevabını beklemektedir. Dışa bağımlılıkta yeni tehditler Yerli ve yenilenebilir kaynaklar bu yapı içerisinde atıl beklerken, kamu zararına yol açan YİDYİ dönemlerindeki gibi yeniden doğalgaz ve ithal kömür furyası başlamıştır. Elektrik üretiminde zaten yüzde 45’ler düzeyinde olan dışa bağımlılık sorunu, ne yazık ki dış kaynaklı yeni santral planlamalarıyla birlikte nükleer santral ihalesiyle de perçinlenmiş durumdadır. Büyük gürültülerle yapılan Akkuyu nükleer santral ihalesine yalnızca Rus Atomstroyexport, Inter Rao ve Park Grubu ortaklığı teklif vermiş olmasına rağmen bir şirketle ihale süreci devam ettirilmektedir. İhalenin ikinci aşaması olan TAEK kriterleri süreci 19 Aralık 2008 itibariyle tamamlanmış, TAEK ölçütleri uygunluk belgesi verilmiştir. Bu ihalenin üzerine de ülkenin içine sokulduğu enerji darboğazının gölgesi şimdiden düşmüştür. Rus şirketinin Ermenistan’daki Metsamor nükleer santralını işlettiği ve Ermenistan’dan Türkiye’ye ucuz elektrik ithalatı yapılacağı beklentisinin ihale sürecinde etkili olduğu belirtilmektedir. Kamulaştırmaya doğru adımlar Maddeler halinde gidersek; Alandaki çok parçalı yapı derhal terk edilmeli, üretimi, iletimi ve dağıtımıyla entegre olmuş bir kamu şirketi olarak Türkiye Elektrik Kurumu tekrar kurulmalıdır. Bununla birlikte kamunun bu alana yatırım yapmasının önündeki tüm engeller kaldırılmalıdır. Ayrıca yeniden kurulacak bu kurum siyasi iktidarların her türlü etkisinden uzak olacak bir şekilde özerk olabilmelidir. İletim ve dağıtım alanlarında tüm özelleştirme planlarından derhal vazgeçilmelidir. Doğalgaza bağlı ve alım garantili anlaşmalar ile alanı yönetilemez hale getiren politikalardan vazgeçilmeli ve kamu eliyle yerli, yenilenebilir enerji kaynaklarına yatırım yapılmalıdır. Özellikle kömür, hidroelektrik ve rüzgar kaynakları bakımından değerlendirilmemiş ciddi bir potansiyelimiz değerlendirilmelidir. Tartışmaların asıl yoğunlaşabileceği nokta özel elektrik üretim santrallarının durumudur. Bu alanda toptan ve radikal bir kamulaştırmanın yapılabilmesi bir siyasi iktidar sorunudur. Ancak bu alanda bir geçiş dönemi olacağı varsayımıyla konuşursak; Dengeleme ve Uzlaştırma Sistemi ile alana getirilen borsa mantığı kaldırılmalı, kamu tekelinin arz güvenliğini tehlikeye atmayacak bir noktada enerji alımı yapacağı bir model oluşturulmalıdır. Özel sektöre ait çalıştırılmayan santralları kamunun işletebileceği yasal bir çerçeve oluşturulmalıdır. Bu alanda “kamu hizmeti” kavramı hukuki bir dayanak sunabilir. Uluslararası tahkimden kaynaklı tüm yükümlülükler reddedilmelidir. Amacı ve görevi bu alanı piyasalaştırmak olan EPDK ortadan kaldırılmalıdır. ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ Kamu sırtından piyasa Bu yapılanma içerisinde AKP iktidarının bulduğu çözüm ise küresel kriz ortamında kapitalist sistemin kendisini kurtarmaya yönelik olarak devreye soktuğu kamu kaynaklarıyla sermayenin fonlanması uygulamasının bir alt versiyonunun devreye sokulması olmuştur. Resmi Gazete’de 29 Temmuz 2008 tarihinde yayımlanan Elektrik Piyasası Kanunu’nda yapılan değişiklikle, sermayenin enerji alanında yatırım yapmasına yönelik olarak kamu kaynaklarının seferber edileceği özel ihale modelleri yaratılmış, dağıtım özelleştirmeleri devam ettirilerek kamunun zararının katlanacağı bir yapılanmaya doğru adımlar atılmıştır. Bir kamu hizmeti olan aydınlatma bedelinin yükü şirketler ve bu amaçla elektrik faturaları üzerinden vergi toplayan belediyelerden kaldırılarak 2009 yılından itibaren başlamak üzere Hazine’ye yıkılmıştır. Küresel kriz ortamında bu düzenlemelerin de yeterli olmayacağı şimdiden görülmüştür. Tayfun Akgül Şu an gelinen noktada çok başlı bu yapı ile elektrik enerjisi alanı yönetilemez bir haldedir. Arz güvenliği gibi bir derdi olmayan, toptan piyasacı EPDK’de bekleyen pek çok ‘ölü lisans’ vardır. Kamu elektrik üretimi alanına yatırım yapamamakta, özel sektör ise belirsizlik ortamında yatırım yapmaktan kaçınmaktadır. Birkaç sene öncesine kadar arz fazlası olan Türkiye’de arz tehlikesi gözle görülür hale gelmiş ve ‘gezgin elektrik kesintisi’ uygulamaları tekrar gündeme gelmiştir. açmaz içerisine sürüklenmiştir. Hükümet, IMF ile yaptığı pazarlıklarda seçim öncesi elektrik fiyatlarına zam yapmamak için enerji alanı da dahil olmak üzere yatırım yapmama garantisi vermiştir. Seçimlerin ardından ise AKP Hükümeti, 1 yıl içinde arka arkaya gelen zamlarla geniş halk kesimlerini olumsuz etkileyecek fiyat artışlarına imza atmıştır. 1 Ocak ve 1 Temmuz’da yapılan zamları temmuz ayı başında yürürlüğe giren maliyet bazlı fiyat mekanizması denilen otomatik zam dönemi izlemiş ve otomatik zammın ilk uygulaması ile elektrik fiyatları 1 Ekim 2008’de üçüncü zammı görmüştür. Böylece 2008 yılında konutlarda kullanılan ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ 2008’de karaborsa rekor kırdı Bu yatırımsızlık ortamı içinde özel sektörden gelen üretim tehdidi sonuç vermiş, Dengeleme ve Uzlaştırma Yönetmeliği denilen borsa mekanizması devreye alınmış ve yatırımsızlık ortamında Türkiye’de tüketilen elektriğin yüzde 1015 gibi düşük bir bölümünü karşılayan sistem tam bir karaborsaya dönüşmüştür. Karaborsada yaşanan fiyat artışları açısından; sistem dengesizlik fiyatı (SDF) denilen gündüz, puant ve gece olmak üzere 3 dönem halinde şirketlerin verdiği ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ rekabet soruşturmaları ve yeni düzenleme arayışlarıyla tekelleşmenin önüne geçmeye çalışmaktadır. Oysa çözüm basittir: Elektrik enerjisi özelleştirilemez ve piyasalaştırılamaz. Kamu zorunluluğunun nedenleri Elektrik enerjisi doğası gereği depolanamayan ve arztalep dengesinin sistem tarafından gerçek zamanlı ve sürekli olarak korunması gereken bir üründür. Bu dengenin korunması ciddi bir planlama gerektirmektedir. Şu an var olan yapının temel varsayımı; iletimin kamuda ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ