01 Haziran 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

ENERJİ 4 Poznan’da yapılan 14. Taraflar Konferansı’ndan ‘yeni bir şey’ çıkmadı İklim değişikliğinde zengin yoksul anlaşmazlığı BM İDÇS’nin envanter çalışmasına göre, Ek1 ülkelerinin toplam emisyonu içerisinde enerji sektörü yüzde 82 ile ağırlığını korumaktadır. Enerji sektörü içindeki sera gazı dağılımına bakıldığında, enerji üretimi, yakıt ekstraksiyonu (çıkarılması) gibi faaliyetlerde, yanmadan kaynaklanan emisyonları gösteren enerji endüstrileri yüzde 40, ulaşım yüzde 23, imalat sanayi ile inşa sektörü birlikte yüzde 16’lık paya sahiptir. eçtiğimiz yıl Bali’de yapılan BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (İDÇS) Taraflar Konferansı’nda, 2012 yılında sona erecek olan Kyoto Anlaşması sonrasındaki yükümlülükler ile ilgili müzakerelerin sonuca bağlanması 2009 yılı Aralık ayında Kopenhag’da yapılacak Konferans’a bırakılmıştı. Bali’den Kopenhag’a giden iki yıllık süreçte, önemli bir ara uğrak olarak 14. Taraflar Konferansı 112 Aralık 2008 tarihleri arasında Polonya’nın Poznan kentinde yapıldı. Konferans küresel ekonomik krizin iklim değişikliğine karşı alınacak önlemleri de etkileyeceğinin düşünüldüğü bir dönemde gerçekleştirildi. Gelişmekte olan ülkeler, yeni anlaşma döneminde gelişmiş ülkelerin sera gazı azaltım oranları konusunda radikal adımlar atmasını beklerken, gelişmiş ülkeler başta Çin olmak üzere Ek1 dışındaki bazı ülkelerin de sera gazı salımlarını azaltmak üzere taahhütte bulunmalarını istemektedir. Obama yönetiminin sera gazı azaltımı konusunda Bush yönetimine göre daha olumlu davranacağı yönündeki beklentilere karşılık, 2009 Aralık ayının ABD’nin kesin azaltım oranları vermesi için erken bir tarih olacağı yönünde görüşler de vardır. Konferans’ta kritik konular ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ ülkelere verilecek fonun miktarı 80 milyon dolar düzeyinde kalmıştır (2). Bu arada ekonomik kriz nedeniyle sera gazı salımlarının önemli ölçüde azalacağına da işaret edilmektedir. Poznan Konferansı resmi ağızlar tarafından Kopenhag’a doğru olumlu bir adım olarak sunulmakla birlikte, bazı yorumlara göre, özellikle gelişmiş ülkeler yüzünden ziyan edilmiş bir fırsat olmuştur. Muhalif “sivil” yapılar, bu Konferans’ın da gelişmiş ülkelerin pazarlık gücü, özel sermayenin ve lobilerin etkisi altında yönlendirildiğini, gündeme gelen önlemlerin piyasa anlayışının bir devamı olduğunu, azgelişmiş ülke yönetimlerinin de müzakerelerde “ne pahasına olursa olsun ekonomik büyüme” düşüncesiyle yer aldığını vurgulamaktadırlar. 2006 yılı sera gazı envanteri açıklandı BM İDÇS kapsamındaki Ek1 ülkelerinin 19902006 yılları arasındaki sera gazı emisyonları envanteri Poznan Konferansı öncesinde yayınlanmıştır (3). Söz konusu envantere göre, Ek1 ülkelerinin sera gazı emisyonları, arazi kullanımı, arazi kullanımında değişiklik ve ormancılık (LULUCF) hariç, 2006 yılında 1990 yılı seviyesine göre yüzde 4.7 azalmıştır. Ancak ülkelerin ayrıntısına girildiğinde, geçiş ekonomisi olarak bilinen eski sosyalist blok ülkelerinin 1990’larda yaşadıkları ekonomik daralmaya bağlı olarak sera gazı emisyonlarında yüzde 37 azalma olduğu, bu ülkeler hariç tutulduğunda diğer Ek1 ülkelerinin (LULUCF hariç) yüzde 9.9 artış gösterdiği görülmektedir. BM İDÇS’nin envanter çalışmasına göre, Ek1 ülkelerinin toplam emisyonu içerisinde enerji sektörü yüzde 82 ile ağırlığını korumaktadır. Enerji sektörü içindeki sera gazı dağılımına bakıldığında, enerji üretimi, yakıt ekstraksiyonu (çıkarılması) gibi faaliyetlerde, yanmadan kaynaklanan emisyonları gösteren enerji endüstrileri yüzde 40, ulaşım yüzde 23, imalat sanayi ile inşa sektörü birlikte yüzde 16’lık paya sahiptir. 19902006 yılları arasında en büyük artış yüzde 15.8 ile ulaşım alanında, en büyük düşüş ise yüzde 16.3 ile kaçak emisyonlarda görülmektedir. G Nilgün ERCAN Kimya Mühendisi finansman ve teknoloji olmaya devam etmiştir (1). İDÇS’nin 4.7 sayılı maddesine göre, gelişmekte olan ülkelerin yükümlülüklerini hangi düzeyde uygulamaya geçirebileceği, ancak gelişmiş ülkelerin Sözleşme kapsamındaki finansman kaynakları ve teknoloji transferi konusundaki taahhütlerini yerine getirmesine bağlı olacaktır. Buna karşılık finansman ve teknoloji transferi konularında pek de bir ilerleme kaydedilmemiş olup, bu defaki müzakerelerde de gelişmekte olan ülkeler bu yöndeki taleplerini vurgulamışlardır. Konferans’ta elde edilen belli başlı tek ilerlemenin, gelişmekte olan ülkelere iklim değişikliğinin etkilerine karşı kullanılması için verilecek olan Uyum Fonu’nun işler hale getirilmesi olduğu genelde kabul görmektedir. Uzmanların, iklim değişikliğinin etkilerine karşı her yıl milyarlarca dolara gereksinim olduğunu belirtmelerine karşılık, yoksul almakta, Türkiye’yi yüzde 50.6 ile İspanya, yüzde 40 ile Portekiz takip etmektedir. LULUCF dahil değerlendirmede ise başı yüzde 110.6 artış ile İsveç çekmekte, İsveç’i yüzde 102.9 ile Türkiye, yüzde 54.8 ile Kanada izlemektedir. İsveç’in LULUCF hariç emisyonlarındaki azalmaya karşılık, LULUCF dahil emisyon rakamlarında görülen bu dikkat çekici artışın baz yıl değerlerinin yeniden hesaplanmasından kaynaklandığı belirtilmektedir. Kasım ayında yayınlanan Envanter’de yukarıda belirtildiği gibi, Türkiye için 2006 yılında 331 bin 763 Gg (gigagram) CO2 (karbondioksit) eşdeğeri sera gazı emisyonu ile 1990 yılına göre yüzde 95.1’lik bir artış görünmesine karşılık, Çevre ve Orman Bakanlığı Sayın Müsteşarı 11 Aralık 2008 tarihinde bir televizyon kanalına verdiği demeçte Türkiye’nin sera gazı artış hızının yüzde 70’ler civarında olduğunu dile getirmiştir. Ülkemizin küresel sera gazı emisyonları konusunda belirleyici bir durumda olmadığı bilinmekle birlikte, en azından kendini kontrol edebilmesi için verilerinin tutarlı, belirsizlik düzeyi olabildiğince aza indirilmiş şekilde olması, uluslararası sözleşmelerle üstlendiğimiz yükümlülükler çerçevesinde gerekli belgelerin zamanında hazırlanması ve bilgilerin iç kamuoyuna da açık olması önemlidir. Kuşkusuz ki konu sadece verilerle sınırlı değildir; sera gazı azaltımı konusundaki önlemlerin alınması, özellikle iklim değişikliğinin ülkemiz açısından getireceği risklerin araştırılması, uyum çalışmalarının planlanması, uygulamaya geçirilmesi ve sonuçların zaman içinde verilerle de “izlenebilir” olması gerekmektedir. Karbondioksit emisyonunda enerjinin ağırlığı Sera gazı emisyonlarının azaltılmasında enerji üretim, dönüşüm ve tüketim süreçlerinin belirleyici bir durumda olduğu bilinmektedir. Uluslararası Enerji Ajansı tarafından Kasım 2008’de yayımlanan Dünya Enerji Görünümü 2008 (World Energy Outlook/WEO 2008)’de iklim değişikliği önemli bir yer tutmaktadır. Söz konusu yayında 2006 yılında dünya enerji kaynaklı karbondioksit salımının yüzde 41’inin fosil yakıta dayalı elektrik üretiminden, yüzde 23’ünün ulaşımdan, yüzde 16’sının sanayideki fosil yakıt kullanımından geldiği belirtilmekte, bunların dışında tarım yüzde 2, hizmetler yüzde 3 ve konut sektörü yüzde 7 gibi daha düşük oranlarda yer almaktadır (4). WEO 2008’de, verili koşulların devam edeceği varsayımına dayalı Referans Senaryo’ya göre, enerjiden kaynaklanan karbondioksit emisyonlarının 2006’da 28 Gt (Gigaton) iken, 2030 yılında yüzde 45 artışla 41 Gt’a ulaşacağı tahmin edilmektedir. Bu artışın yüzde 60’ından fazlasının Çin (6.1 Gt) ve Hindistan’dan (2Gt) ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ Sera gazı emisyon artışında Türkiye birinci Söz konusu belgeye göre, Ek1 ülkeleri arasında Türkiye LULUCF hariç değerlendirmede 1990 seviyesine göre yüzde 95.1 artış ile ilk sırayı ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle