01 Haziran 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

ENERJİ 6 Mahir ULUTAŞ EMO Enerji Çalışma Grubu Üyesi İçinde olduğumuz ve son 6070 yılın en derin ekonomik bunalımı olduğu söylenen dönem deyim yerindeyse bütün ezberleri bozdu. 1980’lerle beraber tüm dünyada “devletin küçültülmesi” ve “serbestleşme” adı altında uygulanan, devletin ekonomi alanında hiçbir rolü olmamasını modern bir toplumun ve çağdaş bir ekonominin gereği olarak gören veya gösteren anlayış, yaşanan büyük buhranla beraber sorgulanmaya başladı. “Yeni liberal” olarak adlandırılan bu büyük konsensüsün inançlı pratisyenleri ve hatta teorisyenleri olan pek çok “önemli” isim duvara toslamanın da etkisiyle ağız değiştirmeye başladılar. Daha düne kadar adı anılmayan Keynes, Marx gibi isimler ana akım günlük gazetelerin bile sayfalarından inmez oldu. Ekonomik olduğu kadar ve hatta ondan da fazla ideolojik bir kavram olan “yeni liberal” politikaların dünya ölçeğinde bayraktarlığını yapan emperyalistkapitalist ülkelerde devletler borsalara müdahale etti, büyük şirketlerin batmasını engellemek için çok büyük sermayeler aktarıldı. 1900’lü yılların başında kapitalizm yaşamış olduğu büyük bunalımı, işgücünün ve sermayenin kendini yeniden üretebilmesi için gerekli olan, ancak kapitalist girişimcilerin piyasalaştırması henüz mümkün olmayan enerji, eğitim, sağlık gibi alanları “temel altyapı hizmeti” olarak görüp devlet eliyle yapılandırarak aşmıştır. Yani içinde bulunduğumuz dönem krize giren sermayenin devleti yardıma çağırmasının ilk örnekleri değildir. Sermaye her krize girdiği dönemde devleti yanında görmek ister ve aslına bakılırsa görür de. Şimdi moda, devletin ekonomi alanına “sınırlı” müdahalesini kabul edilebilir gören daha “yumuşak” bir anlayış. Marx’ın, Keynes’in ve hatta Polanyi’nin isimlerinin bu kadar sık telaffuz edilmesiyle bazı muhalif kesimleri de yedeklemeye çalıştıkları bu noktada, on yıllardır “özelleştirmelerin ve kamusal alanın tasfiyesinin sosyal devletin reddi anlamına gelen bir yıkım programı olduğunu” söyleyen ve temel altyapı hizmetlerinin (eğitim, sağlık, ulaşım, enerji ve telekomünikasyon) piyasalaşmasını, yaşamın metalaşması olarak nitelendiren kesimlerin ciddi bir uyanıklık içinde olması gerekiyor. İ 2008’de yol ayrımına gelindi 2008 yılında enerji alanında varılan son durak, ‘yatırımsızlıkpahalılıkenerji açığı’ üçgeninden oluşan yönetimsel anlamda da ciddi bir kaosun olduğu, planlama ve denetim mekanizmalarından söz dahi edilemeyecek bir yapılanma olmuştur. Öncelikle yatırım planlaması açısından bakılacak olursa tam bir başıboşluk yaşandığı ortaya çıkmaktadır. itibaren “yeniden yapılandırma” adı altında özelleştirilmeye başlanmıştır. Önce TEK’in TEAŞ ve TEDAŞ olarak ikiye ayrılması ardından TEAŞ’ın EÜAŞ, TEİAŞ ve TETAŞ olarak üçe ve TEDAŞ’ın yirmi dağıtım şirketine bölünmesiyle çok parçalı bir yapı oluşturulmuştur. Bir yandan dikey entegre olmuş kamu tekeli parçalanırken diğer yandan özel elektrik üretim şirketleri ortaya çıkmıştır. Yapİşlet (Yİ), YapİşletDevret (YİD), İşletme Hakkı Devri (İHD) ve otoprodüktörler gibi yöntemlerle, doğalgaza bağlı ve alım garantili anlaşmalarla elektrik enerjisi alanında, sonuçları Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu ve Sayıştay raporlarına yansıyan kamuoyunun yakından bildiği büyük enerji yolsuzlukları dönemi başlamıştır. Dahası 1999 yılında yaşanan depremin acılarıyla boğuşurken Meclis’ten geçen uluslararası tahkimin kabulü ile bu usulsüzlükler garanti altına alınmıştır. Ardından 2001 yılında çıkan “Elektrik Piyasası Kanunu” ile pek çok alanda olduğu gibi, olağanüstü yetkilerle donanmış, ama hiçbir sorumluluğu olmayan bir üst kurul Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu (EPDK) oluşturulmuş ve artık tam anlamı ile “piyasa” mantığı içinde bir elektrik enerjisi alanı yaratılmıştır. Bu yapıyla üretim ve dağıtımın tamamen özelleştiği, iletimin ise kamuda kaldığı bir yapı öngörülmektedir. Zincirin son halkası “Dengeleme ve Uzlaştırma Sistemi” ile bir enerji borsasının oluşturulmasıdır. Şu an gelinen noktada çok başlı bu yapı ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ kriz, enerji enerji alanındaki alanındaki neoliberal neoliberal Küresel kriz, Küresel politikaların ideolojik ideolojik dayanağını dayanağını da da politikaların ortadan kaldırdı… kaldırdı… ortadan 2017 Üretim Kapasite Projeksiyonu sonuçları yatırımsızlığın vardığı ürkütücü boyutu ortaya koymaktadır. Ciddi bir talep projeksiyonunun da var olmadığı Türkiye’de eldeki verilere göre yıllık yüzde 7.5’lik talep artışına göre hazırlanan baz senaryoya göre 2007 yılsonu itibariyle işletmede olan santrallara 12 bin 817 megavatlık lisans almış projeler ve 4 bin 319 megavatlık inşa halindeki projeler de dahil edildiğinde güvenilir üretim kapasitesine göre 2009 yılında enerji talebinin karşılanamayacağı belirlenmiştir. Küresel krizin etkileriyle Türkiye’nin büyüme hızında yaşanacak yavaşlama ya da küçülme ile elektrik tüketim artışının bu düzeyde gerçekleşmeyeceği ifade edilebilir. Düşük senaryoda kabul edilen yüzde 6.6’lık talep artışı dikkate alındığında ise var olan santralların 2010’dan itibaren enerji talebini karşılayamayacağı, inşa halinde olan santrallar da devreye alınabilse bile 2010 yılının çok az bir yedekle talebi karşılayabileceği, lisans almış projelerin de hayata geçirilebileceği varsayılırsa da 2013 yılında enerji açığının oluşacağı öngörülmektedir. Bu veriler Türkiye ekonomisi açısından küresel kriz olmasaydı dahi enerji açığı nedeniyle sanayi başta olmak üzere ekonominin çarklarının çevrilemeyeceğini göstermektedir. Teşvikli sistem sonuç vermedi Yatırımsızlık enerji kaynağı yokluğundan değil, enerji alanında uygulanan küresel sistemin dayattığı politikalardan kaynaklanmaktadır. Ülkenin ciddi düzeydeki kömür, hidrolik ve rüzgar potansiyeli böylesi bir yapılanma içerisinde değerlendirilememektedir. 22 Ağustos 2006 ve 26 Haziran 2008 tarihlerinde 2 kez ihaleye çıkarılan AfşinElbistan CD santrallarının özel sektör tarafından yapılması için defalarca şirketlerle masaya oturulmuş, süre uzatımı yapılmış, taleplerine yönelik yasa, şartname gibi hukuki belgelerde ihale sürecinde değişikliklere gidilmiş olmasına rağmen, son yapılan ihale de Eylül 2008 tarihinde yine iptal edilmiştir. Yatırım için şartları beğenmeyen şirketlerin, son ihalede ise yatırım açığıyla oluşan pahalı enerji fırsatından yararlanarak oldukça yüksek fiyat talep ettikleri için ihale sonuçlandırılamamıştır. Neoliberalizme karşı alternatif yaratabilmek Bir yandan “neoliberal” konsensüsün dağılması nedeniyle alternatif politikaların ifade edilmesi için elverişli bir ortamın bulunduğu bu dönem, diğer yandan da hegemonyanın yeniden tahsisine dönük daha incelikli politikaların gündeme gelecek olması nedeniyle ciddi tehlikeleri de barındırıyor. Bu nedenle, özelleştirme karşıtlığından ne anladığımızı net ifade etmemiz ve bir yeniden kamulaştırma programının ana hatlarını oluşturmamız gerekmektedir. Bu yazıda amaçlanan, bu tartışmalara katkı sağlaması amacıyla elektrik enerjisi alanı özelinde, iyi bilinen bir takım temel noktaları ortaya koymaktır. Türkiye Elektrik Kurumu (TEK) bünyesinde sürdürülen elektrik üretim, iletim ve dağıtım hizmetleri 1980’lerden ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ ile elektrik enerjisi alanı yönetilemez bir haldedir. Arz güvenliği gibi bir derdi olmayan, toptan piyasacı EPDK’de bekleyen pek çok “ölü lisans” vardır. Kamu elektrik üretimi alanına yatırım yapamamakta, özel sektör ise belirsizlik ortamında yatırım yapmaktan kaçınmaktadır. Birkaç sene öncesine kadar arz fazlası olan Türkiye’de arz tehlikesi gözle görülür hale gelmiş ve “gezgin elektrik kesintisi” uygulamaları tekrar gündeme gelmiştir. Borsa sistemi ile en verimsiz üretim yapan santral piyasa fiyatını belirlemektedir. Alanın özelleştirilmesi ile hizmetlerin ucuzlayacağı ve daha kaliteli olacağı iddiası yaşam tarafından çürütülmüştür. Enerjide finansal spekülasyon HES’lerle başladı Hidroelektrik santralları (HES) açısından duruma bakıldığında ise, Yenilenebilir Enerji Kaynakları Yasası kapsamında fiyat ve alım garantisinden yararlanmak üzere küçük derelere başvuruların yoğunlaştığı, dolayısıyla ülke enerji ihtiyacı değil karlılığın garanti alındığı bir yapılanma ortaya çıkmıştır. Bunun da ötesinde “HES lisans furyası” başlamış, spekülatif lisans alımsatım işleri yoğunlaşmış, gazetelere düşen ilanlarla lisans ticareti yapılır olmuştur. EPDK’nin son verilerine göre bugüne kadar 22 bin 965 megavatlık (MW) kurulu güç öngörüsüyle 510 hidroelektrik santralına lisans verilmiştir. Bu lisansların 11 bin 500 MW’lık bölümü hali hazırda işletmede olan kamuya (EÜAŞ) ait hidroelektrik santrallarıdır. Kalan yaklaşık 11 bin 500 MW’lık özel sektöre verilmiş HES lisansları kapsamında bugüne kadar devreye giren kurulu güç miktarı yaklaşık 1100 MW’tır. Bunun 600 MW’ı aşkın bölümünü kamudan özele devredilmiş olan hidroelektrik santralları oluşturmaktadır. Yani, 4628 sayılı Elektrik Piyasası Yasası ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ 2008 bilançosu: yatırımsızlıkpahalılıkenerji açığı 2008 yılında enerji alanında varılan son durak, “yatırımsızlıkpahalılıkenerji açığı” üçgeninden oluşan yönetimsel anlamda da ciddi bir kaosun olduğu, planlama ve denetim mekanizmalarından söz dahi edilemeyecek bir yapılanma olmuştur. Öncelikle yatırım planlaması açısından bakılacak olursa tam bir başıboşluk yaşandığı ortaya çıkmaktadır. Kamu yatırım yapamamakta, özel sektöre “ulufe” gibi dağıtılan lisansların ciddi bir denetimi dahi bulunmamakta, küresel krize neden olan finansal spekülasyona benzer bir şekilde Türkiye’de de enerji alanında lisans spekülasyonu yaşanmaktadır. TEİAŞ tarafından hazırlanan 2008ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle