23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

5 ENERJİ kaynaklanacağı öngörülmektedir. Çin ve Hindistan’ın sorumluluğu ne kadar? Nitekim önümüzdeki yıllarda gerek enerji talep artışı gerekse buna bağlı olarak sera gazı emisyon artışları konusunda Çin ve Hindistan üzerinde durulmaktadır. Çin’in 2007 yılında ABD’yi geçerek en fazla sera gazı emisyonu olan ülke haline geldiği belirtilmektedir. Kişi başına enerji kaynaklı karbondioksit salımında Çin 4.3 ton ile 2006 yılında dünya ortalamasını yakalamış durumdadır; ancak bu değer ABD’nin 18.6 ton/kişi olan salımının dörtte biri kadardır. Hindistan’da ise kişi başına enerji kaynaklı karbondioksit emisyonu sadece 1.1 ton/kişi düzeyindedir. Bilindiği üzere sera gazları yüzyıl veya daha fazla sürelerde atmosferde kalmakta, gazlar salım tarihlerinden sonra çok uzun süre etkili olmaya devam etmektedir. Bu nedenle sera gazı emisyonlarının tarihsel gelişimi de önemlidir. Bazı hesaplamalara ve tahminlere göre, 18502000 yılları arasındaki, enerji kaynaklı karbondioksit emisyonlarının kümülatif olarak değerlendirilmesinde ABD’nin payı yüzde 30, AB25’in payı yüzde 27 iken, Çin’in yüzde 7, Hindistan’ın yüzde 2 düzeyindedir (5). WEO 2008’de ülkelerin sera gazı emisyonları konusunda bir başka hususa da yer verilmektedir: Ülkelerin ihracat ve ithalatlarında “saklı/içerilmiş” halde bulunan sera gazı emisyonları… Envanter için hesaplamalar kullanılan fosil yakıtlar üzerinden yapılmakta, buna karşılık ülke içi tüketim üzerinden hesaplama yapabilmek, ithalat ihracat değerleri, ürünlerin enerjiemisyon yoğunlukları gibi çok daha karmaşık bilgileri ve yöntemleri gerektirmektedir. Yapılan bazı çalışmalarda Çin’in sera gazı emisyonlarının yaklaşık yüzde 3334’ünün ihracatı içinde içerilmiş olduğu tahmin edilmektedir. Ülkeler bazında ele alınan sera gazı salımlarının hangi ülkelerin tüketimi için yapıldığı, karlılık açısından kendilerine en elverişli ülkeleri ve yerleri seçen şirketlerin hangi ülke kökenli oldukları da incelemeye değerdir. Kapitalist büyüme sürecinin ortaya çıkardığı merkezçevre ilişkileri, teknolojik gelişmişlik farkı, enerji yoğun ve kirlilik yaratan sanayi ve teknolojilerin gelişmekte olan ülkelere gönderilmesi gibi konular dikkate alınmadan iklim değişikliğine karşı adil bir yaklaşım üretmek pek de mümkün görünmemektedir. Konferansın sonuna doğru Brüksel’de yapılan zirvede AB liderleri 12 Aralık’ta sera gazı emisyonlarını 2020’ye kadar 1990 yılı seviyesinin yüzde 20 altına düşürmek üzere anlaşmaya varmışlardır. Liderler tarafından “tarihi” ve “iddialı” bir anlaşma olarak sunulmakla birlikte, çevreci örgütler AB’nin kendi emisyonlarını azaltmak yerine büyük ölçüde dışarıdan emisyon indirimi alma yoluna gideceği uyarısında bulunmuşlardır. ölçüde dışarıdan emisyon indirimi alma yoluna gideceği, AB içi emisyonlarındaki gerçek azalmanın yüzde dörtlere kadar düşebileceği yönünde uyarıda bulunmuşlardır. Guardian’da çıkan bir değerlendirmede, AB’nin kendi evinde yüksek maliyetli azaltma önlemleri alacağı yerde, Birlik dışından kolay uygulanabilir, düşük maliyetli emisyon indirimleri alacağı, bu şekilde gelişmekte olan ülkeleri uzun vadede çok daha zor azaltım önlemleri ile baş başa bırakacağı belirtilerek, bunun bir çeşit “karbon sömürgeciliği” olduğuna işaret edilmiştir (6). Emisyon izinlerinin tamamının şirketlerce satın alınması yerine satınalma oranının kademeli bir artışla 2020’de en fazla yüzde 70’te kalacağına dikkat çekilerek, AB şirketlerinin rekabet gücünün korunması gerekçesiyle, birtakım istisnalar tanınarak emisyon izinlerinin kirlilik yükü fazla sanayi dalları ve şirketlere herhangi bir maliyet oluşturmadan verilmeye devam edileceği yorumu da yapılmıştır. Sonuçta, “İklim değişikliği konusunda Batı cephesinde pek de yeni bir şey yok!” demek herhalde yanlış olmayacaktır. ? DİPNOTLAR 1. M.Khor, “Still arguing over the basics in Poznan”, Global Trends, 8 Aralık 2008 2. Reuters UK, “Richpoor rift adds hurdles to climate deal”, 14 aralık 2008 3. UNFCCC, “National greenhouse gas inventory data for the period 19902006”, Advance Version, 17 Kasım 2008 4. World Energy Outlook 2008, OECD/IEA 5. Pew Center tarafından aktarılıyor.Kaynak: Climate analysis Indicators Tool (CAIT) version 5.0, (Washington DC, World Resources Institute, 2008) http://www.pewclimate.org/factsandfigures/international/cumulative 6. George Monbiot, guardian.co.uk, 12 Aralık 2008, http://www.guardian.co.uk/commentisfree/2008/ dec/12/greenpoliticspoznan ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ Kemal ULUSALER EMO Enerji Çalışma Grubu Üyesi C Durmak Yok Soğurmaya Devam... umhuriyet Enerji sizlerin eline her ayın son salı günü geçmekte. Ekin hazırlanması ise o ayın ortalarında tamamlanmaktadır. Dolayısıyla ayın ikinci yarısındaki gelişmeleri ancak bir sonraki ekte değerlendirme olanağı bulabilmektedir. Nitekim kasım ayında EPDK 7. yıl Resepsiyonu ve Tüpraş’ın basın açıklaması ayın ikinci bölümüne denk geldi. EPDK 7. yıl Resepsiyonu’nda Başkan Hasan Köktaş’ın bir yandan iltifat ve teşekküre boğduğu özel sektöre diğer yandan “nefesimiz sektörün ensesindedir bunu bilin” söylemi ve “EPDK enerji sektöründe rekabetin teminatıdır” ilavesi pek inandırıcı olamadı. Zira çok iyi biliyoruz ki, hem kamuoyu hem de Rekabet Kurulu kendisi gibi düşünmemekte. Yine Köktaş düzenleme ve denetimde ne kadar başarılı olduklarını anlatırken, aynı günlerde Hükümetin de denetimler konusunda Maliye’yi devreye sokma hesapları içinde olması sözlerini boşlukta bırakıyordu. Köktaş’ın akaryakıt fiyatları hakkındaki sözleri ve ardından 21 Kasım 2008 tarihli Tüpraş basın açıklaması ise AKP Hükümeti’nin nasıl halkın iliğine, kemiğine, ümüğüne çöktüğünün bir kez daha ifadesinden öte bir şey değildi. Bilindiği üzere akaryakıt fiyatları bugün dünyayı teslim alan krizin de nedeni olan piyasanın insafına (ya da doymaz hırsına) bırakılarak serbestleştirilmişti. Fakat serbest bırakılmayan, AKP Hükümeti’ne dünyanın hiçbir yerinde olmayan bir biçimde kaynak sağlayan sabitlenmiş ÖTV idi. Her dört bireyinden üçünün yoksulluk sınırının altına çekildiği Türkiye halkının cebinden kepçelerle alınan ve sonrasında tatlı kaşığı ile gıda, kömür hatta nakit olarak dağıtılan dolaylı vergilerden ÖTV. Akaryakıt fiyatlarının serbest bırakıldığı Ocak 2005 tarihinde ham petrol 45 ABD Doları iken benzinin rafineri çıkışı 0.439 YTL, ÖTV ise 1.362 YTL idi. KDV ile birlikte alınan vergi rafineri çıkışı benzinin tam 3.84 katı. Bugün bu oran pek fazla değişmemiş olup 3.9 katındadır. Ham petrol fiyatları artsa da düşse de değişmeyen hatta zaman zaman arttırılan ÖTV ve KDV gibi vergilerdir. AKP 2007 yılında sadece akaryakıt ve oto LPG tüketimi sonucu halkın cebinden 28.3 milyar YTL’yi sağlığa, eğitime, sosyal güvenliğe gitmediği çok açık olan parayı soğurmuştur. Hemen hemen aynı miktar parayı bu yılda emecektir. EPDK’da küresel kapitalizmin bir aktörü olarak buradan ayrıca nemalanmaktadır. Akaryakıttan EPDK payı; sadece 2007 yılı için yaklaşık 28 milyon YTL’dir. Diğer yandan özel sektör de boş durmamakta, üretimden dağıtıma her aşamada Unakıtan kadar olmasa da bu yağmadan payını almaktadır. Hem rafineri hem de dağıtım kârları OECD ortalamaları üzerindedir. Bildirim, kaçak akaryakıt vb. yollardan elde ettiğinin cüzi bir kısmını, tıpkı Siemens’in* yaptığı gibi ceza adı altında vererek gemisini yürüten özel sektör ve AKP bu danışıklı oyunda sahneyi halkın sırtına kurmuşlardır. Ve öyle anlaşılıyor ki Güneş ömürlü bu halk susmaya devam ettikçe hep bir ağızdan; “durmak yok soğurmaya devam” sloganı ile bu yolculuğu sürdüreceklerdir. Fakat bu yarını olmayan bir yoldur ve bu yolda yürüyenler sanmasınlar ki bir gün hesap vermeden köşelerine çekileceklerdir. * Neoliberal yıkım politikalarının, serbestleşme ve özelleştirmelerin daima tekel yaratacağını ve tekelleri besleyeceğini söyledik. Ve bu tekeller yine sabittir ki kar hırsıyla kural tanımazlar. Sadece sömürünün değil aynı zamanda rüşvet ve pisliğin de kaynağıdırlar. Siemens bildiğiniz üzere tekel konumunu kötüye kullanarak (halk deyimiyle alavere, dalavereyle) kısa sürede 2 milyar ABD Doları üzerinde kazanç elde etmiştir. Siemens bu ay uluslararası hukuk ile uzlaşarak (böyle diyorlar, ne demekse) ABD’ye 800 milyon, Almanya’ya 530 milyon ABD doları olmak üzere 1.33 milyar dolar ödedi. Ne oldu şimdi? Ne demek bu? Haksız kazancın bir kısmını veriyorsun aklanıyorsun. EPDK’nin yaptığı da bu tür bir aklamadır. İşlem dünyanın her yerinde aynı, ne tesadüf değil mi? AB’de şirketler lehine kararlar Poznan Konferansı’nın sonuna doğru Brüksel’de yapılan zirvede AB liderleri 12 Aralık’ta sera gazı emisyonlarını 2020’ye kadar 1990 yılı seviyesinin yüzde 20 altına düşürmek üzere anlaşmaya varmışlardır. Liderler tarafından “tarihi” ve “iddialı” bir anlaşma olarak sunulmakla birlikte, çevreci örgütler AB’nin kendi emisyonlarını azaltmak yerine büyük ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle