Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
29 Ekim 2010 Cuma 330 timde. Bizim zaten OSTİM’de yapamadığmıız ürün yok. İş makinası yapıyoruz zaten markamız var. Zaten TAI, ASELSAN ve Havelsan gibi büyük işletmelerin alt yüklenicileriyiz. Alt yüklenici olmanın avantaj ve dezavantajları nelerdir? M. A: Büyük işletme ne yapacağını belirler. Yıllık biz şu kadar traktör üretecğiz der, alt yüklenicilere riskiz işi dağıtır, tezgâh bizim, işçi, sermaye, ürünün hatalısı bizim. Biz kurala göre üretiriz, istedikleri fiyata göre alırlar, istediği zaman da öderler. Böyle bir altyüklenici ve çözüm ortaklığı var. İlişkiden şikâyetimiz var. Ankara sanayisi markalaşma ve kurumlaşma konusunda çalışıyor mu? M. A: Evet. Biz önce şunu yapmaya çalıştık. Kendi iç piyasamızda firmalarımızın isimlerini tescil ettirdik. Sonra ürünümüzü markalaştırmaya çalıştık. Bir yandan teknolojiyi takip edeceksiniz, iyi üretim yapacaksınız, işletmenizi idame ettireceksiniz, bir yandan da ürününüz kabul görecek, ürününüzü dünya pazarına sunacaksınız. Uzun yıllar aldı zaten. Uluslararası rekabete açık mısınız? M. A: Biz artık dünyayla bütünleşen 25 anlaşma yapmışız. Askeri, ekonomik, eğitim gıda ölçütlerine kadar sözleşmeler imzalamışız. Finans ve ticarette dünyayla bütünleşmişiz. Gümrük Birliği’ni kabul ederek AB’ye girmeden her türlü tavizi vermişiz, bundan sonra oynamıyorum demek vakit kaybettirir. Dünyadaki devlere gene biz yedek parça üretip satıyoruz. En güçlü olduğumz alan iş makineleri yedek parçalarıdır. Çok kullanılır, çok tüketilir, en iyi olduğumuz alan budur. Ama kamu alımlarında ithal zorunluğu maddesini kaldırtmak için çok uğraştık. Hâlâ bazı sözleşmelerde şart koşuluyor. Sanayicinin de kalite noktasında bilinçlenmesi gerekmiyor mu? M. A: Çok doğru. Bir kere küçükler büyümezse ölcekler, ya orta ya büyük olacak. Bir de küçük gidecek ki öbür küçük de yanına gelsin. Bizim temsil ettiğimiz küçük orta boy işletmelerin hep hayali, küçükken orta orta iken büyük olmayı hayal eder. Çok arkadaş bunu başarmıştır. Bu en çok keyif aldığımız konudur. Ama biz üretenle, ticareti yapan iyi üleşsin diyoruz. Üreten az, ticaretini yapan çok kazanır mantığını kaldıralım. ARGE yatırımlarına kaynak ayrılmaya başlandı mı? M. A: Kalite çok önemli. Bunun için ARGE olması lazım. Ama biz bunu yapmazsak öleceğimizi biliyorduk, O zaman kümeleşmeler yaptık. Kendi başına yapamadıklarını birleşerek yapsınlar, arge laboratuvarlarını kursunlar, üniversitesanayi işbirliğini kursunlar, biz dernekler ve konfederasyonar olarak bunun işbirliğini yaparız. İstediğimiz düzeyde değil ama yapmak istiyoruz. Sıkıntılarınız nelerdir? M. A: Sıkıntılarımızdan biri şu: Bankacılık sektörü bizim tapumuza bakıyor. Kredi talep ettiğinizde ne kadar tapun var, ipotek verebilir misin diye sorarlar. Finans dünyasının da mantığı değişmeli. Bizi zoraki mal sahibi yaptılar. Ölü dediğimiz yatırımları yaptık. Batı’da performansa kredi verilir. Ayrıca sürekli işletmeye yatırım yapılır. Devletten beklentiniz nedir? M. A: Devletin KOBİ’lerin yanında olması olmazsa olmaz. Yüzde 99’u teşkil edeceksiniz, istihdımı, üretimi, işsizliği siz çözeceksiniz, ekonomiden ayrılan paydan yüzde 35 alacaksınız. Büyük işletmeler daha çok pay alacak. Biz bunun ters dönmesini istedik. Madem çoğunluğuz ekonomiden ayrılan payın çoğunu biz almalıyız. Ama olmadı, ekonomiyi yönetenler, böyle karar vermedi. Kim güçlüyse o alıyor. Yasal süreçlerde de KOBİ’ler müdahil olamıyor. Kamunun arazileri planlandı, emsali yükseltildi, konutu ürettin, yurttaşına ihtiyacı olanlara diye çıktın. O da olmadı, gitti parası olan almaya başladı. Aynı şeyi niye sanayide uygulayamadık. Yapılmadı çünkü sanayi riskli görüldü. KOSGEB’le ilişkileriniz nasıl? M. A: Bizim için kurulmuş bir kurum, misyonu bu. Ama istediğimiz düzeyde değil. Bize yardımcı olmak için uğraşıyor. Burada merkezi var. İki yılda bir desteklerini güncelleştirir. Üretim sektörleri destekleniyordu, şimdi hizmet sektörleri de desteklenmeye başladı. İtirazımız var ama devlet tercihini öyle yaptı. Biz hep şunu söyledik, bizi iyi bilen iyi tanıyanlara ihtiyaç var. Var mı böyle uzmanlar? M. A: İstediğmiz düzeyde değil açıkçası. Bizimle uzmanın özdeşleşmesi lazım. Şunu talep ettik uzman işletmemizi çok iyi tanısın, biz yol haritasını birlikte hazırlayalım. Stratejik planlamayı birlikte yapalım. Bizden biri olsunlar, biz bu firmayı büyütmek için neler yapabiliriz birlikte tespit edelim, devlet de olanaklarını tahsis etsin. 31 ‘Tekişçiçıkarmadım’ İÇASİFED Başkanı Mehmet Akyürek, kendisini “Metal hekimi” olarak nitelendiriyor. Akyürek, metalin yenilenmesi, ömrünün uzatılması ve ekonomik değerinin artırılmasını sağladığını söylüyor. Krize bağışıklı olduğunu kaydeden Akyürek, 1954’te Kırşehir’de doğmuş. Babası marangoz Hidayet Akyürek, Ahi Evran teşkilatından yetişmiş. Akyürek girişimciliğe babasıyla yaşadığı bir tartışma sonrasında başlamış. Yemek artıklarını döktüğü derede balıkları, kitaptan öğrendikleriyle basit bir olta yaparak yakalamış. Sonra yarısını “Irmak Kıraathanesi”ndeki “akşamcılar”a satmaya başlamış. Kazandığı parayla Teksas, Tommiks kitapları almış, kitap sayısı 300’ü bulunca bunları kiralamaya başlamış. Akyürek, kitap işini şöyle anlatıyor: “Saray Sineması’nın önünde kitapları en eskiden en yeniye doğru sıralar, 5 ila 25 kuruşa isteyenlere, sinema açılıncaya kadar duvar dibinde okuturdum. İyi para kazanıyorum, standartlarım yükseldi, yürüyüşüm değişti. İş büyüyünce evden istemeye başladılar. Eve gelip gidenlerin artması babamı kızdırdı. Bir gün atölyedeki varil sobada 300 kitabımı yaktı ve ben ilk kez battım, sermayeyi sıfırladım.” Akyürek daha sonra inşaat kalıplarındaki çivileri bedelsiz sökmeye başlar. Söküp düzeltip yeniden başka inşaatlara çivileri satarak para kazanır. Liseyi bitirdikten sonra Eğitim Enstitüsü’ne giren Akyürek, siyasi olaylar nedeniyle Ankara’ya gelmek zorunda kalır, Ankara Yenimahalle ilçesinde bir dönem vekil öğretmenlik yapar. Akyürek Milli Selamet Partisi’nin (MSP) iktidarda olduğu dönemde Tarım Bakanlığı’na memur olarak alınmasını şöyle anlatıyor: “Beş kitap okuttular. Tekamül mü Soysuzlaşma mı, Huzur Sokağı, Peygamberler Tarihi v.s. Kitapları iyi anlattım, Tarım Bakanlığı Bağ Bahçe Daire Başkanlığı Süs Bitkileri Şubesi’ne evrak memuru oldum. 2 bin 400 liraya Konur Sokak’da kirada oturuyorum aldığım maaş bin 701 lira. Belediyenin karanfil satma izni verdiği hasta bir teyzeyle anlaşarak onun karanfillerini, Atatürk Bulvarı’nda Karanfil Sokak’ta akşam eve geç kalmış akşamcılara satarak açığı kapattım. Sıhhiye Orduevi’nde çöpe atılan çiçekleri, nöbetçi astsubaydan izin alarak aldım, tasnif ederek sattım. Yani hep sıfır sermayeyle iş yaptım.” Akyürek, askerlik dönüşü akrabalarının yardımıyla Orhan Tan Boya Firması’na girer ve burada 7 yıl çalışır. “İşyeri açacağım” diye ayrılınca patronu bankadan aldığı krediye kefil olur. Okul sıralarının demirlerini boyar. Kamu kurumlarının sandalye masalarını boyamaya başlar, işi büyütür, askeriyeden, Devlet Malzeme Ofisi’nden iş alır ve bir ara Ankara’daki bütün boya fırınlarını kiralar. Sonra Ankara’da olmayan elektrostatik toz bayayı getirir. Akyürek, OSTİM’de bir ilki daha gerçekleştirir ve işyerinde eşiyle birlikte beraberce çalışır. “O dönem OSTİM çok tutucu, sonradan kadınların çalışması normal karşılandı” diyor Akyürek ve kendini anlatmayı şöyle sürdürüyor: “1987’de benimle birlikte çalışmaya başlayan Muharrem Usta hâlâ yanımdadır. Hiç işçi çıkarmadım, ancak kendisi çıkan oldu. Sosyal demokrat dünya görüşüne sahibim, işçilerimle birlikte kazandık, birlikte büyüdük. Şimdi kızım işin başında. Hedefim yeni fabrikalar kurmak, malzemelerimiz hazır kriz nedeniye beklemedeyim.” Akyürek birçok kooperatif ve işadamı derneğinde olduğu gibi OSTİM Sanayici İşadamları Derneği’nin de kurucusu. “Küçük üyelerimiz ‘Bizi büyüt’ deyince kooperatif kurduk, Türkobası Malıköy bölgesinden arsa aldık orası şimdi Ankara’nın sanayi havzası oluyor. Yalnız Türkiye değil, dünyada model olarak kabul ediliyor” diyor Akyürek... Akyürek, hedeflerini gerçekleştirmiş, kendileri için emekliliğin söz konusu olmadığını söylüyor, ve ekliyor: “OSTİM’de kuraldır, küçüksen orta olacaksın, sonra büyük olacaksın, yani durmak yok...”