28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

30 Türk sanayicisi başarısını Ata’ya borçlu 29 Ekim 2010 Cuma 330 ‘Atatürk,hepileriyebaktı’ SERTAÇ EŞ NKARA İç Anadolu Sanayi ve İşadamları Dernekleri Federasyonu (İÇASİFED) Başkanı Mehmet Akyürek, Türkiye’nin çıkış noktasının “üretim” olduğunu söyledi. Akyürek, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Atatürk’ün “aklında hep iş olduğunu” belirterek, “Fotoğraflarına bakın Atatürk’ün hiç yere bakan fotoğrafı var mı, yok. Hep ileriye bakar” diye konuştu. Cumhuriyetin kalkınma politikasının doğru olduğunu, bu yaklaşımın halen kalkınmamış bölgeler için kullanılabileceğini belirten Akyürek, Ankara’nın sanayide ikinci sıraya oturduğunu söyledi. Akyürek, “Devlet üretimden çıksın mantığı doğru değil. Üretim yönetimle bütünleşmeli” değerlendirmesini yaptı. Cumhuriyet Bayramı’nın 87. yıldönümünde, Türkiye ekonomisini, Ankara’daki ekonomiye ilişkin gelişmeleri Cumhuriyet Ankara’ya değerlendirdi. Akyürek’in sorularımıza verdiği yanıtlar şöyle: Cumhuriyetin kuruluş yıllarındaki kalkınma anlayışı son dönemde terk edilmiş du A rumda, sizin yaklaşımınız nedir? M. A: Cumhuriyetin kuruluş yıllarına geriye doğru baktığmıızda bir toplu iğnenin üretilmediği, dışa bağımlı bir ülkenin önce bağımsızlık savaşı verildi. Ardından kurulan Cumhuriyetin devam ettirebilmesi için üretim içinde olma gerekliliği Ulu Önder Atatürk tarafından altı çizilerek belirtilmiş. Türkiye’nin çıkış noktasının üretimden geçtiğini, üretim derken de sadece sanayi değil, tarımın, hizmetin, bütün sektörleri içine alarak Türkiye’nin kalkınmasını dile getiriyor. Bireysel özgürlüklerle, zenginliklerle, kendi ürününü üreten, kendi ülkesinin bütün öz kaynaklarını doğru şekilde yönlendiren ve bunu halkının geleceği, refahı için kullanan bir Cumhuriyetin kuruluşu söz konusu. Bunu Ulu Önder Atatürk ve arkadaşları çok iyi kurgulamışlar. Atatürk’ün aklında hep iş var. İş Bankası’nın kuruluşu da zaten “iş”le başlıyor. Atatürk’ün küçük esnafların büyük işadamları olmasını istediği yönünde ifadeleri var. Devletin önce yatırımlarını yapacağı, bunu hür te şebbüsle yani özel sektörle paylaşacağnı, bütünleştireceğini, hem devletini hem kendi bireyini zengin edeceğini söylüyor. Zenginliği de rejimin sağlam ayakta durmasına bağlıyor. Bu bağlamda biz Cumhuriyeti tanımlıyoruz, o şekilde bakıyoruz. Ben iş dünyasının bir temsilcisi olarak hep üretim diyorum. Tabii burada üretim yönetimle bütünleşmelidir. Yönetim içerisinde üretenler yoksa, ülkenin yönetiminde aksaklıklar olacağı hatta bir ayağının olmayacağı yönünde düşünce taşıyoruz. Atatürk, bağımsızlığın temelini ekonomiye bağlayan yaklaşımını nasıl değerlendiriyorsunuz? M. A: Atatürk bir dünya insanı, lider. Yönünü Batı’ya dönmüş, uygarlığı ve özgürlüğü Batı’dan alarak Anadolu’daki yapıyla özdeşleştiriyor. Türkiye’nin sosyoekonomik yapısını iyi biliyor, Ortadoğu’yu Kuzey Afrika’yı iyi biliyor, kısacası dünyayı iyi biliyor. Böyle bir insanın yalnızca Türkiye ile sınırlı kalması mümkün değil. Bir lider olduğu için dünya ile bütünleşmeyi, bunun yolunun da üretimden, ticaretten ve eğitimden geçtiğini vurguluyor. Sadece askeri bakışıya değil, ticareti, ekonomiyi, dış dünyayı çok iyi bilen ve buna göre ülkesini kurgulayan bir lider. İktisat kongreleri bu çabalarını ortaya koyuyor. Birçok şeyi önceden görüyor. Türkiye’nin altyapısını uzun bir vizyonla oluşturmuş. Bu anlamda bakarsanız Atatürk’ün yere bakan bir fotoğrafı hiç yoktur. Biz Atatürk’ü çok iyi özümsedik ve kendimize lider olarak seçtik. Hep ufka bakan bir tarzı var. Bu da onun ne kadar ge niş bir dünya görüşüne sahip olduğunu ortaya koyuyor. Bu yaklaşımı günümüze uyarlayabilir miyiz? M. A: Bugün Doğu’daki kalkınmanın özel sektördevlet işbirliğiyle aşılacağına inanıyorum. Hiçbir özel sektör gidip Doğu’ya, Güneydoğu’ya yatırım yapmıyor. Ama devletle gidersek hem güvencemiz hem güvenliğimiz olarak yanımızda olacak. Devletözel teşebbüs girişimciliğinde yeni bir yapılanmayı kurguladıktan sonra sonra yine özel sektöre devredebilirsin. Elde ettiğiniz artık değerle de yurttaşa hizmet edersiniz. Ankara’nın ekonomisini bize değerlendirir misiniz? M. A: Başkent olduktan sonra Ankara memur, öğrenci, sağlık kenti oluyor, sonra sanayi kenti olmaya talip. Ankara nasıl sanayiye adım atmış diye inceledik. Önce kazıkiçi bostanları dediğimiz bölgede konuşlanmış. Burada küçük işletmeler var. Tamirciler, tornacılar, oto bakımcılar, demir doğramacılar gibi küçük işyerleri var. Bu 1965’li yıllara kadar yürümüş o arada Siteler oluşmuş, mobilya alanında, ahşap işi yapanlar konuşlanmış. Biraz daha büyütelim diye Macunköy’ü seçmişler. 1967 yılında Küçük Ankara Sanayi sitesi diye bir grup esnaf biraraya gelmiş kooperatif kurmuşlar. Planlamışlar 3 bin 500 dönüm araziyi etaplar halinde bir değerlendirmeye sokmuşlar. Burada 200 metrekare işlikler ve katlarını yapmışlar. Sonra adı Ortadoğu Sanayi ve Ticaret Merkezi (OSTİM)olarak değiştirilmiş. Yetmeyince ivedik, GİMAT, Özankara, Kocasinan, gibi topladığınızda 15 bin işletme oluyor. Bu işletmelerle 150 bin kişi kapasiteli bir organize sanayi bölgesi. Şu anda Ankara’da sanayi hangi güzergâhta gelişiyor? M. A: OSTİM bize yetmedi. Sincan Organize Sanayi Bölgesi kuruldu. 250 fabrikaya çıktı şimdi. Burası da yetmiyor. Eskişehir Yolu 3440. kilometreleri arasında sanayi havzası oluşturuldu. Dört organize sanayi bölgesi var. Büyük bir sanayi havzası oluştu. Böylelikle sanayi kenti olmak üzere de ikinci sıraya oturdu, İstanbul’dan sonra... Bizim de kurucusu olduğumuz sanayi havzasında da gelecekte orta ve büyük ölçekli bin 500 fabrika olacak. Böyle bir Ankara sanayisi var. Yatırımların niteliği nedir? M. A: Buradaki yatırımların hepsi üretime yönelik. Lojistik hizmet de gelebilir ama ağırlık üreDevamı sayfa 32’de
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle