16 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

21 MART 2010 / SAYI 1252 9 Yılmaz Vural: Modern zaman gladyatörleriyiz asımpaşa Kulübü’nde bir cumartesi akşamı. O hafta maç olmadığı için kulüpte güvenlikçiler dışında kimse yok. Yılmaz Vural odasında oturmuş belki biz içeri girerken hâlâ puan cetvelinin ilerleyen haftalarda nasıl şekillenebileceğini hesaplıyordu. Belki de onun kaderi bu. Sezon ortasında puan cetvelinin dibinde teslim aldığı bir takımı güzel futbol oynar hale getirmek, kümede tutmak. Sonrası hep bilindik hikâye. Başka şehirlere Röportaj: yolculuk. O kadar sivri dilli ki başkası olsa belki bir daha iş bulamazdı. Ancak hâlâ sezon ortasında bir DENİZ kulüp puan cetvelinin dibindeyse, gol atamamışsa ÜLKÜTEKİN kapısını çalabileceği tek isim var... Gördüğümüz kadarıyla Kasımpaşa’da bir aile havası yakalanmış. Bunda sizin katkınız nedir? Fotoğraf: Aile havası ortada. Başkanı, yöneticisi, VEDAT ARIK oyuncusuyla, teknik kadrosuyla hep birlikte hareket ediliyor. 89 yıllık çok köklü bir kulüp. Birkaç yıl önce atağa kalkmış. Stad da o günkü ihtiyaca göre çabuklukla yapıldığı için şimdiki koşullara cevap veremiyor. İleriye dönük düşünüyorsunuz ama antrenörlük hayatınızda çok takım çalıştırdınız. Bir antrenörün çok takım çalıştırmasının sakıncası yok. Bu ihtiyaçla ilgili bir olay. Maalesef Türkiye’deki tarz, üç dört maçta alınan kötü sonuçta değişimi öngörüyor. Bugün Türkiye’de yöneticinin futbola bakışı böyle. Dolayısıyla bu soruları antrenörlere değil yöneticilere sormanız gerekiyor. Hiç gitmeyecekmiş gibi plan yapıyorum ama iki üç maç kaybedince git diyorlar. Çalıştığımız yerlerde zaman zaman müteahhit, muhasebeci olduk. Antrenör asıl uğraşması gereken alanın çok dışına çıkıyor. Burada 30 yıllık bir birikim söz konusu. Geçenlerde bir röportajınızda futbolcular ön sevişme yapmamalı demiştiniz ve bunu da bilimsel bir dille açıklamıştınız. Kadir Çöpdemir yakın arkadaşım. Tabii o hep işin mizah yönüne giriyor. Bazı şeyler söyledim ama öyle “futbolcular mutsuz” gibi “Orada kesinlikle şeyler söylemedim. Yine de şu var, ben olmalıydım.” futbolda hele böyle konularda fikir sahibi olmak o kadar kolay değil. Milli takım teknik Peki futbolcularınızın cinsel yaşamlarına kısıtlama getiriyor direktörlüğüne musunuz? Bakın arkamda tam yedi kendini aday dönümlük bir saha var. Bu alan içine gösterebilecek rakip gelecek, siz onu oraya sokmayacaksınız, insanlar sizden kaç kişi var? gol, atak, çabukluk bekliyor. Bunu yapmak için güç lazım. Bakarsan Yılmaz Vural dağ olur bakmazsan bağ. Futbolcu her antrenman sonunda milyonlarca kendini açık hücre kaybediyor. Cinsellikle de yüreklilikle aday hücre kaybına bir destek daha veriliyor. Dolayısıyla adelenin ani gösteriyor. Keskin kasılmalarında eğer direnç yoksa sakatlanmalar olur. Bak Moritz bir kalemlerden sakatlandı, arka adelesi koptu. Hâlâ yok. Herhangi bir kulüpte bu işi sıradan insanlara uzmanlarla yapan var mı bilmiyorum. Çünkü kulüpler fazla personel kadar çok sayıda kullanmak istemiyor. Bunlar detay destekçi de ama başarı da böyle geliyor. Önümüzdeki yıl federasyon da buluyor. Peki niye kondisyoner, mentor ve diyetisyen zorunluluğu getiriyor. Dolayısıyla hiç anılmıyor? dört dörtlük bir kulübe artık, 25 kişilik oyuncu kadrosu varsa en az o Cevabını kendisi kadar personel gerekecek. de bilmiyor... Burada teknik direktörün rolü de K Milli takımın başında Yılmaz Vural olmalıydı Türk antrenörleri korumanızda yabancı antrenörlerin yeterince özverili çalışmamasının etkisi var mı? Hayır. Benim karşı olmamın sebebi şu; bilgilenme anlamında bir fark var. İçerik ve eğitim anlamında büyük fark var. Ancak artık bilgi çağındayız. Bilgiyi gidip yerinde öğrenmeye gerek yok. O yüzden ben şuna karşıyım; insanla yapılan işte önemli olan iletişim kurmaktır. Yabancı antrenörün burada iletişimi sıfır. Bir aracıyla bu iş olmaz. Ha buraya yabancı birini getirip buranın dilini, insanını, sorunlarını anlaması için zaman tanıyorsanız buyursun gelsin. Profesyonellikte kimse beklemiyor o kadar. O zaman ben bu adamı getireceğime bir Türk getirip iki yıl ona katlanırım. Ordunun başına yönetsin diye bir yabancı komutan getiriyor musun? Niye futbola olur diyorsun. Ha bu bir şovsa bir iki yabancı da süsler işi. Karşı değilim ama bu kadar yabancıya dayalı bir iş olur mu? Gazeteciler soruyorlar “Niye Türk antrenörü yurtdışına gitmiyor” diye. Gitsene sen de Le Figaro’ya, La Gazetta Dello Sport’a, Bild’e. Kapısından sokmazlar. Ben yıllarca Avrupa’da yaşadım. Orada Türksen zavallısın. Bana yurtdışında imkân verilmiyor, burada da verilmiyor. Ne yapacağım o zaman. Bu ülkenin pisliğini ben çekiyorum, baba geliyor malı götürüyor. Ben “Türk Milli Takımı’nı bedava çalıştırırım” diyorum. Adam oradan 8 milyon, 11 milyon Avro alıyor. Ben böyle para istesem vatan haini ilan ederler, adama da şeref duyarak ödüyorlar. Milli Takım’ın başına Hiddink’in getirilmesini nasıl karşıladınız? Dört milyon federasyondan, üç milyon sponsordan, üç milyon da bilmem nereden. Adam diyor ki “Türkiye’de yaşamam, oyuncuların kasetlerini alırım, oradan telefonla konuşurum. İki üç ay ara var ben orada başka bir takım çalıştıracağım.” Bu kadar acınacak çaresiz bir ülke miyiz? Burayı sekizinci dünya ülkesi gibi görüyor. Ne yapacak bu adam? Futbol bu sonuçta. Öyle bir şey gibi gösteriyorlar ki. Sanki dünyada sadece iki üç adam yapabilir. Ne alakası var, basit bir oyun bu ya. Benim ülkem bana uluslararası seviyede şans vermezse ben nasıl şansımı deneyeceğim. Bir Barcelona’yı, Real Madrid’i yenmem lazım. Bu ülkede acayip bir haset var. Kimsenin sosyal, toplumsal bilinci gelişmemiş. Ben bunları konuşurken belli bir kesim kızıyor, “çok konuşuyor” diye. Ne konuşuyorum ya? Kendimle ilgili bir şey mi söylüyorum? Türkiye’de yedi coğrafi bölgede yirmi takım çalıştırdım. Oralarda tesis, taraftar, yönetim anlayışı nasıldır? Benden başka kim bilecek? G Kupayı alsam Fener’in başındaydım Kariyeriniz boyunca unutamadığınız maç hangisi? 1992’deki Trabzonspor Bursaspor kupa finali. İlk maçı 30 kazanmıştık, rövanşı 51 kaybettik. Ben kupayı alsam daha 36 yaşımda Fenerbahçe’ye gidecektim. Bana “al kupayı gel” dediler. O maçta kalecimiz uzaktan kötü goller yedi. “Kalecimiz şike yapsa bu kadar kötü goller yerdi” dedim. “Vay sen Trabzon şike mi yaptı demek istiyorsun” diye herkes üstüme geldi. O olayı hâlâ toparlayamadım. Konuşmak iyi de yıllar sonra önünüze çıkarıyorlar işte. Sonra Trabzonspor’un da başına geçtiniz... Gittiğimde dediler ki “Sen ‘bir daha Trabzon’a gelirsem’ demiştin. Niye geldin?” Dedim ki “profesyonellik.” 1989’da Sarıyer’de oğlum ölümden döndü (Vural’ın oğlu tribünde maçı izlerken taraftarların saldırısına uğramış). 1996’da Sarıyer’e antrenör oldum. Çocuğum iki ay benimle konuşmadı. G her birimi yönetebilecek kapasiteye sahip olmakla ortaya çıkıyor. Teknik direktörle, teknik sorumlu farklı şeyler. Teknik direktör sadece takımla ilgilenir. Takımın başına bir CEO gibi gelirsen hem saha içi hem de saha dışında o zaman ekibini tam anlamıyla kullanabilirsin. Antalyaspor’un başına böyle bir pozisyonda gelmiştiniz. Türkiye’de bir ilkti o. Kayyuma kalan bir takımı Süper Lig’e çıkardık. Bir sezon sonra 39 puanla küme düştük. O sezon kümede kalmayı başarsak şimdi Antalya’nın stadı bitmiş, tesisleri yapılmıştı. Belki böyle olmasını istemeyen birtakım güçler vardı. Bursa maçının sonunda sahadan çıkarken çok üzgündünüz. Her kaybettiğimiz maçtan sonra üzülüyoruz. Çünkü kazansak Ankaraspor’dan gelecek üç puanla birlikte C M Y B C MY B Saha içinde duygularınızı çok yoğun yaşıyorsunuz ama medya bunu biraz küçümseyici şekilde yansıtıyor. Bu tarz meselesidir. Beni Van Gaal kurtardı. Yıllarca “Yılmaz Vural takla atsana” dediler. Adam yağmurun çamurun içinde sekiz takla attı, neredeyse boynu kırılıyordu. Herkes Yılmaz Vural kadar olamaz. Kayseri maçında gol yiyeceğinizi anladınız mı? Tabii anlıyorsun. Çünkü oradan vurduğunda penaltı gibi kime çarpsa gol olur. Dolayısıyla bunlar futbolun güzelliği. Bu kadar insan sırf sahaya bakmaya mı geliyor? Antrenöre bakıyor, seyirciyi izliyor. Yaa, futbolun bir şov olduğunu niye kabul etmiyoruz? Orada herkesin bir rolü var. G 34 puan olacaktı. Ligin bitmesine dokuz hafta kala üç maç kazanmamız lazım. Dolayısıyla insan tedirgin oluyor. Antalyaspor’da 27. haftada 37 puandaydık, 3 puan alsak ligde kalmamız garanti ama son 7 haftada alamadık o puanları. Profesyonel olan her ligde ummadığınız sonuçlar ortaya çıkar. Çünkü işin sonunda para var. Paranın olduğu yerde de terbiyesizlik vardır. Biz de bunları daha önce yaşadığımız için korkuyoruz. Mehmet Demirkol “Türk antrenörler hayattan çok kopuklar” dedi. Siz bu görüşe katılıyor musunuz? Mehmet Demirkol’un kaç antrenör arkadaşı var? Dışardan bakıp değerlendirmesin. Diyebilirsin ki “sen bu sınıfın dışındasın hocam.” Ama Türküm. Antrenörlere bu tarz çıkışlar yapanlara o zaman ikinci bir soru sormak lazım. Türk antrenörünü kim yetiştiriyor? Bir kere Türk antrenörü görgü açısından herkesten öndedir. En güzel yerlerde yaşar, en güzel insanlarla tanışır. Çok önemli sınıflar atlamış bir gruptur. Çelişki şurada. Bu insanlar işçi sınıfı çocuklarıdır. Dolayısıyla bazen atladıkları sınıfın insanı olmakta zorluk çekerler. Çünkü cinselliğe, aşka, dine, her şeye bakış geldikleri yerden farklıdır. Onun için bazen üzülüyorum, futbolcu ve antrenörlere “bunlar varoştan gelme” yakıştırmasının yapılmasına. Türkiye’de yalnız antrenörün değil her meslekten insanın entelektüel tarafı eksiktir. Hepimizin bunu geliştirmek için bir sürü şeyle ilgilenmesi lazım. Sporcuya haksızlık ediyoruz, çünkü hiç zamanları yok. Bunlar modern gladyatörler. Eskiden arenada kılıç kalkan mızrakla toplanıp orada çalışıp halkın önünde dövüşürlermiş. Kazanan kölelikten serbest kalırmış. Yenmek öldürmek demekti. Eskiden obje kılıç kalkandı, şimdiyse top. Onbinlerce insanın önünde çıkıp karşımızdakini yenmemiz lazım. Tribündeki o duygularını toprağa gömen bizleriz. O yüzden futbolla ilgili herkese saygı duyulması lazım. Oyuncular daha çok ne gibi sıkıntılarla size geliyor? Türkiye’de senin ne sıkıntın varsa onların da sıkıntıları aynı. Profesyonel gözükmesine karşın çok amatör yürüyor işler. Çünkü yöneten amatör. Türkiye artık futbolcusunu, antrenörünü, hakemini belli bir seviyeye getirdi. Ancak hâlâ yönetenlerini getiremedi. Farklı mesleklerdeki insanları “al kulübü yönet” diye başa getiriyorsunuz. Onlar işi öğrenene kadar da kulüp batıyor. Koskoca Galatasaray’ın 160 milyon dolar borcu nasıl oluyor? Meslektaşlarınızı çok koruyorsunuz. Bunun karşılığını aldığınızı düşünüyor musunuz? Hayır. Bizim gibi üçüncü dünya ülkelerinde insanlar korkak. Çünkü çok mideye bağımlı çalışıyorlar. Bizim gibi ülkelerde üç kişi bir araya geldiğinde hep isyancı olarak nitelendirildi. Deniz Gezmiş’i asanlar şimdi çok pişmandır. Çünkü o ve arkadaşları gencecik yaşta bu ülkenin yanlışlarını görmüşler. Bu çocukların bir ideali varmış. Ülkelerindeki herkesin daha rahat ve eşit yaşamasını istemişler. Şimdi her alanda işleyişin doğru olmadığını söyleyen insanlar dışlanıyor. Tabii Türk antrenör de bunu görüp kabuğuna çekiliyor. Ama siz çekilmiyorsunuz. Çekilmiyorum, dünyaya kazık çakmayacağım ki. İki dil konuşabiliyorum, rehberlik yaparım, bir şey yaparım, ekmeğimi çıkarırım. İlla antrenör olacağım diye bir şey yok. Ancak gördüğüm bir şeyi tartışırım. G Van Gaal sekiz takla attı
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle