16 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

8 Birkaç misli daha kuvvetli bir kadınım şimdi... Nermin Bezmen, yeni kitabı “Gönderilmeyen Aşk”ta eşini kaybetmiş üç farklı kadının hikâyesini anlatıyor. Bezmen’in mesajları yalnızca kadınlara değil erkeklere de. Söylemi, toplumsal baskılar altında ezilmemek, aşk konusunda insanların kalbini dinleyebilmesi yönünde. Bezmen’in kendisini ve duygularını kattığı kitabı, toplumun dul kadın baskısına bir başkaldırı özelliği de taşıyor. 1. sayfanın devamı Son kitabınız diğerlerinden çok daha farklı bir kurguda. Eğlenceli bir konsepti var. Tüm kitaplarımdaki kadınları içine alsın ve onlara da gönderme yapsın istedim. Her ne kadar kendi içinde hüzünleri olsa da biraz eğleneyim, okurum da bilmeceyle eğlence arasında okusun niyetiyle yazdım. Bir labirent gibi. Kendim çok girip çıkıyorum hikâyeye, kitapta hissediliyordur ama benden o kadar da bağımsız ve ayrı ayrı kadınlar ki her biri... Burada anlatmak istediğim bir konu da benim hayatta hiç keşke’m ve ama’m olmayışı. Yaşadıklarımdan dolayı dibe de vurabilirim ama pişmanlık duymam. Pişmanlık bu ana ait bir duygu değildir, geçmiştir. Karakterlerim de bunu yaşasın istemedim. Hiç mi kaçırmadınız bir şeyleri? Bazen vermek durumunda kaldığınız bir kararda bile mi bunu hissetmediniz? Hayır. Yanlış denebilecek bir karar verdiysem dahi o yanlışlık hayatıma başka bir artı getirmiştir, onunla da barışığım. Benim için erkengeç, yanlışdoğru yok. Böyle kıyaslamalar yaşam enerjisini götürüyor. Acımı, hüznümü bile kaçmak üzere yaşamam. Geleceğe dair olmamış bir şeye de üzülmem. Kitaptaki üç kadında karşılarına çıkan seçimlerde farklı üç sonucu göstermek istedim. Çünkü dul ve yalnız bir kadınsan toplum yaşaman gereken bir statü belirliyor. Bekâr kadın şöyle, dul kadın böyle yaşamalı diye. Toplum bunu hissettiriyor. Siz o algıyı kırdınız aslında. Evet, ama işin enteresan tarafı bu tip değer yargılarının kırsalda olduğuna inanılır. Halbuki kendi çevremde tahsilli, şehir kültürlü insanlar, tavrıyla kadının nasıl bir yerde durması gerektiğini hissettiriyor. Özellikle de kadınlardan tepki gelmesi çok ilginç. Aslında cesur ve hür iradeyle hayata karşı durabilen kadınlara destek olan kadınlar, kendi güçlerini doğurmaya hazır ve çoktan o gücün farkında olan kadınlardır. Aksi tavır alan kadınlar o cesaretsiz duruşlarıyla ve toplumda yüksek sesle bir değer yargısı sunduğu zaman toplumu ataerkil olmaya gebe bırakıyorlar. Hiçbiri düşünmüyor ki bir gün bu geri tepebilir. Peki siz nelerle karşılaştınız bu süreçte? Ben kimsenin hayatına ziyan vermedim. Çevrem ve okur kitlem hayranıklarını dile getirdi. Ben ne kimseden takdir bekliyorum ne de eleştiri. Kimsenin onayıyla bir seçim yapmıyorum. Benim kimseye müdanam yok. Cici abilerim, cici amcalarım olmadı hayatım boyunca. Hep ayaklarımın üzerinde, kendime ait ekonomik özgürlüğü olan, kendi üretkenliğiyle durduğu yeri bilen ve ona sahip çıkan bir genç kızdım, genç kadın oldum, şimdi de olgun yaşta bir kadınım. KANATLARIMI KIRMAK İMKÂNSIZ Beş yıldır tatil yapmadım ZUHAL AYTOLUN Bir röportajınızda diyorsunuz ki “Beni son bir yıl içinde bir çuvalın içine koymuşlar, ağzını bağlamışlar ve zamanda yuvarlamışlar. Şimdiki duyguma gelince: O çuvalın ağzı açıldı.” Peki nasıl bir kadın çıktı o çuvaldan? Mücadeleci, hırslı bir tarafım var. Zorluk beni yıldırmaz. Beni hırpalamak, bir şeylerden vazgeçirmek, hayallerimin önünü kesmek çok zordur. Kaldı ki kanatlarımı kırmak imkânsızdır. Ancak beni çok sevdiğim birinin yokluğu hırpalar. Onu da yakından yaşadım. Pamir’ciğimi defnettiğimiz günün sabahı yazmaya başladım. İlaç almadım, uyuşturucu kullanmadım. Yazarak acımı yeniden pozitif enerjiye çevirdim. Çok da zor günlerdi. Fakat bugün baktığım zaman başladığım yerden birkaç misli daha kuvvetli bir kadın olduğumu görüyorum. Ölüme meydan okumuş hissediyorum kendimi. İnkâr, isyan, kabullenme ve barış imzalama evreleriydi. Ben hayata bağlı, hayatı aşkla soluyan bir kadınım. Zaten aşktan beslenerek yaşadığınızı da sıklıkla dile getiriyorsunuz. Hayatın kendisi benim için aşk. Çocuklarımı, gelinimi, üretmeyi, doğayı, her şeyi çok seviyorum. Ama bu sahip olduğunuz sevgi ayrı, gözünüzdeki cıvıltıyla sarılarak seveceğiniz sevgili ayrı. Ona giden zaman hakikaten uzundu. Size kısa gelebilir ama ben bir yılı 10 yıl gibi yaşadım. Sevmek ve sevilebilmek duygusunu tekrar yaşayabilecek miyim diye bir sorgulamaya düştüm. O kadar büyük bir sevgi yaşadım ki ikincisini istemek haksızlık mı olur dedim. Kitapta da soruyorsunuz, “Bir kadın ne zaman sevgilinin ardından tuttuğu yasın bittiğine karar verir?” diye. Buna karar verdiğimiz bir an yok, sorgulamayla başlıyor. Belki o sorgulamayı yapmasaydım kendi içime kapanıp kalacaktı yüreğim. Sınırsız ve sorgulamadan sevgi veren bir insanım. Çocuklarıma, arkadaşlarıma, sevdiklerime. Ama sevilmeyi de seviyorum. El ele tutuşup hayatı paylaşmak istediğimiz bir sevgi de var. Hepsinin yeri ayrı. G Ölmüyorsam artık yukarı çıkma zamanı gelmiştir Sonra da Tolga Savacı karşınıza çıktı. Ama o zaman kimse yoktu hayatımda. Sevgiye açılabileceğimi hissetmiştim sadece. Çekince olmadı mı? Büyük ve korunaklı bir aşk yaşamışsınız. Ya bu yeni macera sizi kırarsa diye tedirgin olmadınız mı? Pamir’le 34 yıldır evliydik. O kadar güven üzerine, birbirimizi kırmadan bir ilişki yaşadık ki, evliliği ve ilişkileri öyle biliyorum. Ama etraftan da aksini görüyorum. Dolayısıyla duyduklarıma karşı korunaklı değilim. Yapacağım seçim bana böyle bir hüzün yaşatırsa diye düşünmedim değil. Ama ileride bir gün kırılacağımda duyacağım üzüntüyü bugünden yaşamak bana ters gelir. Bu yeni bir dönem gibi görünüyor aslında. 34 yıllık hayat arkadaşını kaybetmek çok büyük ve farklı bir acı. Birbirimizin hayatında çok farklı yerleri doldururduk. O büyük yokluğun acısıyla başa çıkmış olmanın verdiği apayrı bir enerji var. Adeta yanardağdan fışkıran bir enerji potansiyeli keşfetmiş gibiyim. Çok az uyuyorum, yorulmuyorum, hayata tekrar asılıyorum. Yeniden doğmuş gibi bakıyorum. Bu noktada Tolga Savacı’nın da etkisi vardır mutlaka. Var tabii, olmaz olur mu? Hakikaten huzurluyuz. Tolga, özel bir insan. Aşk, arzu, sabır ve zamana bağlı büyüyen bir güzellik. Bir diğerimizin hayatı içinde ne kadar yer alabileceğimiz zamana göre şekillenecek. Ben aşka âşık bir kadınım ama âşık olmam da çok zor aslında. Ben aşkın kendisine âşığım aslında. Ama hayatıma girmek üzere o aşk kalıbına oturmak kolay değildir. Dengeleri çok sağlam, aynı zamanda beklentileri fazla olan bir insanım herhalde. Aşk geldiği zaman da her türlü fedakârlığa katlanabilirim. O zaman Tolga Bey de zorlanmıştır muhtemelen hayatınıza girerken. Çok sürpriz olarak girdik birbirimizin hayatına. İkimizin de birilerini beklediği, iç dünyasına almak istediği bir zaman değilmiş, konuştukça anlıyoruz. Sanırım kaderimizde vardık birbirimizin. Çok huzurlu, birbirimize beyin olarak da yürek olarak da çok iyi geldiğimiz bir kimya yakaladık orada. Birbirini tamamlayan bir beraberlikten sonra bu kaybı yaşamam, arkadan yine böyle hissedebileceğim bir insanın çıkması hakikaten bana verilmiş bir lütuf diye düşünüyorum. Evet, aşka âşık bir kadınsınız. Bunu da güzel ifade ediyorsunuz. Ama hayatın içinde gerçekten bu kadar coşkulu yaşanabiliyor mu aşklar? Sadece âşık olduğunuz erkek konusuna sıkıştırırsanız o duygu kısırlaşır. Sabah perdemi açtığımda yaşamı hissetmek duygusallığıyla gözüme yaş geliyor. İnsanı, tabiatı çok mucizevi kabul ediyorum. Dışarıdan bakınca sırça köşkte oturuyorum zannediliyor. Herkesin hayatında ne tip zorluk varsa hepsi bana da rastladı. Tanrı kimseyi bütün duyguları yaşamadan öbür tarafa almıyor, insan hepsini tadıyor. Bazen şanssız insanlar da olabiliyor, onlara göre şanslıyım. Ama herkese çıkmak için bir köşe var. Benim en kötü olduğum an, en umutlu olduğum andır. Neden? Bir sonrası ölmek olan bir noktaya gelmişimdir. O da bir ihtimaldir. Ölmüyorsam artık yukarı çıkma zamanı gelmiştir. Dikkat ediyorum, insanların çoğu yokluk ve acı anını benimseyip, kendini onun ağırlığı altında dibe bırakıyorlar. Oysa mücadele yukarı çıkarır ancak. Merak ediyorum, anneniz nasıl bir kadındı? Bizim ailenin kadınları çok kuvvetlidir. Hayatla aileleri için müthiş mücadele vermiş, vakur duruşlarından taviz vermemiş son derece kuvvetli, ayakları yere basan sağlam kadınlar. Bu benim genlerimde var. G C M Y B C MY B Yazmaya başladınız mı? Bitirmek üzere olduğum bir çocuk kitabım var. Sonra da yeni romanımın konusuna karar verip, ona başlayacağım. Birkaç kurgum var. Bazıları tarihte yolculuk da yaptıracak. Bakalım, aralarından hangisinin kahramanı beni ensemden çekerse onu yazacağım. Yazarlık tarafınızı biliyoruz. Diğer farklı, bilmediğimiz yönleriniz neler? Yazarlığımı ve duygu dünyamı besleyen şeyler var. Müzik, tarih, mitoloji, arkeoloji ve psikolojiyle ilgili her tür kitap, makale, broşür, ne bulursam açlıkla okuyorum. 27 yıldır atölyem vardı, bu yıl çocuklarıma devrettim. Tezhip, minyatür, duvar resimleme, resim ve yoga öğretmenliği, halkla ilişkiler, köşe yazarlığı ve televizyon sunuculuğu ile kazandım hayatımı. Hem kişisel sergilerim hem de dekorasyon işleri alırdım. Hatta çocuklarım ilkokul bir ve ikideyken ikinci defa üniversiteye, akademiye gittim. Resme inadım vardı ama istediğim yerde olamadım. Benim kalıcı olma telaşım var. Bozkır otu gibi yaşayıp ölmek istemiyorum. O tutkumu ve kaprisimi yerine oturtan da yazı oldu. Son 5 yıldır hiç tatil yapmadan günde en az 5 saat yazıyorum. Peki ya senaryo yazarlığı? Sır ve Aurora’nın İncileri kitaplarımdan bir senaryo yazdım, beklemede. Sırça Tuzak’ı da televizyon dizisi olarak yazdım, dizi olmayınca harcanmasına kıyamadım roman yaptım. Şimdilerde yine görüşülen projeler var. Tolga Bey bir süredir ekranlardan uzakta. Beraber ürettiğiniz bir proje de var sanırım. Müşterek bir sanatsal dünyayı paylaşmak çok keyifli. Onunla konumuz hiç bitmiyor o yüzden. Üzerine düşündüğümüz bir proje var ama böyle şeyler uzun soluklu oluyor. G
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle