Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
21 MART 2010 / SAYI 1252 11 Dersim’in kayıp kızları anlatıyor “Dersim’in Kayıp Kızları İki Tutam Saçın Peşinde” belgeseli 1938’de yaşanan Dersim katliamı sonrasında ailelerini kaybeden, bambaşka diyarlara sürgüne gönderilen, kültürlerini, dillerini ve inançlarını değiştirmek zorunda kalan kızları anlatıyor. Onların hikâyesi ülkenin yasaklı tarihine de ışık tutuyor... SELÇUK EREZ Kapanacaksın Mahmut! Mahmudum benim, yarın bana evinin tapusunu getir; bir de bankadan kâğıt alacaksın. Neden? Danimarka’ya vize için lazımmış. Keşke eşcinseller bu ülkede de evlenebilselerdi de böyle uzaklara gitmeseydik... Ulan burada şahit bile bulamazdık... Aileden Sorumlu Bakan Selma Kavaf’a rica ederdik; belki o olurdu! Bize karşı çok duyarlı... Hasan, beni ne vakit götüreceksin o Danimarka’ya? Allah kısmet ederse on beş gün sonra, pasaportlar gelince.. Öyleyse cumaya gidip ağda yaptırayım... Yanıma neler almalıyım? Bir iki tane çarşaf al! Neden? Karım olunca kapanacaksın! Neden kapanacakmışım? Bu kadar kıskanç olmana lüzüm mu var? Namusuma kara sürdürmem ulan! Öyleyse ak sürdür! Bıyığının ucu, bacağının kılı görünmeyecek! Anladın mı? O zaman yoldan geçenler “karafatma” derler. Üzülürüm. Öyle diyene “Kara Fatma değil, Kara Mahmudum ben!” dersin. “Yarasa” da diyorlar. Yarasa, memelilerdendir. Aptal, senin memen mi var? Hasan, bana bak... Evlenince beni çarşafa soksan kendimi intihar ederim. Nasıl? İran’a gider, sokaklarda açıklarım! Sakın ha! Çarşafa gir, bak seni Baykal’a götürecem, rozet takacak. Artık yazın denize giremeyecek miyim? Haşemayla girersin! Hasaaan! Canım... Doğru söyle: Seçimlerde aday olacaksın da ondan mı beni çarşafa sokuyorsun? Kesin bir şey diyemem... Bu ara sık sık Ankara’ya gidip geliyorsun... Yoksa seni bakan filan mı yapacak? Ama o eşcinsel değil ki... Eşsiz bir cinseldir! Anlamadım? Biraz anladın, biraz da anlamadın: Ona ufak ufak yanaşıyorum... Neden? Haber aldım: Seçime yakın bizlere de açılım yapacakmış da ondan! Sen kahrol emi Hasan; amma da zekisin! G selcukerez@gmail.com Belgesel İstanbul Film Festivali’nde de gösterilecek. DENİZ ÜLKÜTEKİN ezahat ve Kâzım Gündoğan bundan tam 73 yıl önce 21 Mart 1937’de başlayan ve bir yıl süren vahşetin belki de son tanıklarının peşine düşmüşler. Bazısı korkmuş, bazısı konuşmak istememiş, ama konuşanlar tarih ve ideolojiler arasında sıkışan Cumhuriyet tarihinin belki de en kanlı olaylarının açığa çıkması için yeterli olmuş. Dersim’in kayıp kızları, vahşet sırasında birebir olayların gölgesinde kalmış yarım asırdan uzun süren bir travma. Nezahat ve Kâzım Gündoğan’ı dinledikçe anlıyoruz ki sırf onların değil hepimizin travması. Şimdi bir istekleri var. Harekâta katılan askerlerin yakınlarından ellerindeki bilgileri kendilerine ulaştırmalarını istiyorlar, böylece yıllardır ayrı olan birkaç kişiyi daha kavuşturabileceklerini umuyorlar. Kişisel olarak Dersim olaylarını ilk nasıl öğrendiniz? Nezahat Gündoğan: Ailem Dersim kökenli ama olaylar sırasında Erzincan’daydı. Sonradan haberim oldu ve kısa süre içinde birçok Dersimliden dinlediğim bir hikâye haline geldi. Bunları anlatmak kendileri açısından bir terapiye dönüşmüştü. Çıkış noktamız da buydu. Neden sadece kendi acılarını kendileri yaşıyorlardı? Kalan tanıkların hepsi seksenli yaşlarda. Anlatılan çok hikâye vardı. Tecavüze uğrayanlar, mağaraya saklandıklarında askerler ağlama seslerini duymasın diye çocuklarını öldürmek zorunda kalanlar. Tüm bu vahşetin içinde kayıp kızların hikâyesini nasıl ortaya çıkardınız? N. Gündoğan: Dersim’le ilgili daha çok katliam sırasındaki olaylardan bahsediliyor. Ancak orada öyle bir travma var ki aileden birinin kayıp olması sıradan bir şey haline gelmiş. Önce bir kişiye ulaştık, 65 yıl sonra amca çocuğunu bulmuş. Önce konuşacaktı ama yaşadığı travmanın etkisiyle olsa gerek vazgeçti. Ya da yaşadığı değişim yüzünden. Çünkü kültürel olarak Dersim’le bir ilişkisi kalmamış. Aileyi de bulmuş ama aralarında dil ve inanç açısından büyük mesafe vardı. Bir anlamda hafızası silinmiş. N. Gündoğan: Çok ilginç örnekler var. Belgeselde yer alan kadınlardan biri 60 yıl sonra ailesine kavuşuyor. İlk röportajımızda kesik kesik anlatıyordu. Ailesini bulana kadar yaşadıklarını çocuklarından bile gizlemişti. Adıyaman’ın Kâhta ilçesinde yaşıyor. Amcasının torunu olan kızla aynı köyde doğmuşlar, sürgün sırasında diğeri Samsun’a gönderilmiş ama on yıl sonra ailesini bulup geri dönmüş. Onu da alıp kadının yanına götürdük. Sonra çocukluğa dair anıları netleşmeye, köydeki yaşantıyı hatırlamaya başladı. 1938 Dersim olayları çok geniş bir dezenformasyon içeriyor. Bunların arasından aktarmak istediğinize emin olduğunuz gerçeğe nasıl ulaştınız? N. Gündoğan: Benzer çok örneğe ulaşmak gerekiyordu. Araştırmamız sırasında yetmişe yakın insan öyküsü dinledik. Bunun sistemli bir devlet politikası olduğunu görmek için bulabildiğimiz en fazla sayıda Fotoğraf: Uğur Demir insana ulaşmamız gerekiyordu. N Sizce Dersim’le ilgili resmi söylemin insanlarda yarattığı en büyük yanılgı nedir? N. Gündoğan: Uzun süre yok sayılmış bir tarih. Var olan belgeler de “Kürt isyanı bastırıldı” der. Fakat tanıkları dinleyince ortada bir isyan olmadığını görüyoruz. Dönemin gazetelerini de araştırınca ortaya çıkan sonuç; “orası vahşi, ilkel, oraya medeniyet götürmek zorundayız.” İlkelliğin açılımı; “oradakiler Alevi, Kürtçe konuşuyorlar.” Yaratılmaya çalışılan Cumhuriyet kadını modeli Dersimli kızlara da uygulanıyor. Askerlere verileceklerdi, onların yanında yeni bir kültürle tanışacaklardı. Bu noktada karşımıza Sıdıka Avar’ın anıları çıkıyor. K. Gündoğan: Katliam 1938’de tamamlanıyor. Sonrasında Elazığ Kız Enstitüsü açılıyor ve tüm kızlar buraya gönderiliyor. Sıdıka Avar da aynı yıl buraya tayin oluyor. Bir süreci kişiler üzerinden açıklamak belki mümkün değil ama kişilerin rolünü yadsımak da mümkün değil. Kendisi bölgeye bir misyoner olarak gitmiştir. Ne kadar kızı Türk kültürüne kazandırdığıyla övünür. “Devlet bu çocukları ortada mı bıraksaydı” deniliyor. Onlar ortada kalan değil, annesinin kucağından zorla alınan çocuklardı. Bir toplama merkezine götürülüyorlar. Orada subaylar, içlerinden güzel ve sağlıklı olanları seçiyor. Baltasentır Misafir şair * Sınırsız sınırdır sıfır. * Kuşların özgürlüğü bir yem boyudur. * Hayır bir ilkedir, evet bir ülkedir. * Cesaret azaldıkça başlar esaret. * İnsanların en yalnızı sahipli köpektir. Talat Sait Halman (Ümit Harmanı, Bir’ler) YÜZLEŞME İÇİN GEÇ KALINDI Bir de istasyonlara bırakılanlar var. K. Gündoğan: Kalanlar, sürgünde oldukları için ailelere gönderilemiyor. O yüzden bir ya da iki kız çocuğu her istasyonda görevliye teslim ediliyor. O trenlerde inanılmaz dramlar yaşanıyor. O kızlar öncesinde köylerinden çıkmış değiller, onları alıp bambaşka koşulların ortasına bırakıyorlar. Günümüzde bir yüzleşmenin başladığını söyleyebilir miyiz? N. Gündoğan: Geç kalındığını söyleyebiliriz. Çünkü 72 yılın yaratacağı travmayı da görmek gerekiyor. Bu kadınlar kimliklerini yıllarca çocuklarından bile saklamışlar. Her dönemin kendi içinde yanlışları olabilir. Belki o dönem için popüler ideoloji açısından ulus devlet yaratma çabasının da anlaşılabilir tarafları vardır. Ancak uygulamanın ırka ya da vatandaşlığa dayanması çok farklı. K. Gündoğan: Toplumun vicdanı o kadar önemli ki; harekâta asker olarak katılan insanların da peşine düştük ve gerçeği onlardan öğrenmek için çaba sarf ettik. Çoğu konuşmadı ama genel olarak aldığımız yanıt “Oraya yabancı bir devleti işgal edecekmişiz, ne kadar Kızılbaş öldürürsek cennete o kadar yakın olacakmışız, hissiyle gönderildik” şeklindeydi. Dersim gerçeğini öğrendiğinde kendiyle hesaplaşan o kadar insan var ki. Tanıklarla konuşurken dikkatinizi çeken en yoğun duygu neydi? N. Gündoğan: Hâlâ korkuyorlar. Konuşmak istemeyen insanların esas endişesi de buydu. G denizulk@gmail.com Dünyada iki kusursuz futbolcu vardır. Biri sakattır, öteki ise doğmamıştır. Dansçıdan acil İki kol, üç bacak hareketi acilliyetten satılıktır. Fotosentır Petşop Misafir çizer: Akdağ Saydut Topus Pratik bilgiler Liboş alırken yağlarının sıkı ve beyaz olmasına dikkat edin. Sahibinin sesi Foto: Mehmet Ünal Maskeli balo Ulan maskeni gören hacı oluyo ha! Hadi len! C M Y B C MY B * Dik duruyorsanız, gölgenizin kamburuna aldanmayın. * Bir oyunu en çok eleştirenler, onu parasız izleyenlerdir.