07 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

İkidillilik varsıllıktır [email protected] Dil, bireyler arasında anlaşmayı sağlayan dizgedir. Bireyler, kendilerinden önce aileden ya da çevreden öğrendikleri, kuşaktan kuşağa aktarılan, yaşamsal tüm alanlarla ilişki sağlayan dizgeyi kullanırlar; bu dizgeye anadili diyoruz. Türkçe, Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarının çoğunun anadilidir; Türkçe, köken farkı olan kimi yurttaşlar için de anadili değerindedir. Kişi, kökeni aynı ana babadan doğmuş, ana babanın (ailenin ya da yakın çevrenin) dilini öğrenmiş olabileceği gibi kökenleri ayrı ana babadan, aile ve yakın çevreden de dili öğrenmiş olabilir. Dünyanın birçok ülkesinde bireylerin ikidilli oluşu bilimsel bir saptamadır; ikidillilik bizim de bilimsel gerçeğimizdir. İkidillilik, bireyin biri anadili olmak üzere, yaşadığı toplum içinde iki (kimi kez ikiden çok) dili kullanabilmesi durumudur. Dilbilimciler, “dünya nüfusunun yarısının, belki de üçte ikisinin ikidilli olduğunu ve her ülkede ikidillilik durumu”nun varlığını belirtmektedir. Ülkemizde Kürt (ya da başka kökenden) yurttaşlar ikidillidir. Bir Türkle Kürdün, Almanya’da yaşayan bir Türkle bir Almanın çocukları ikidillidir. ABD’de, Fransa’da ve başka ülkelerde yaşayan ve bu ülkelerin yurttaşı olan Türkler, Kürtler ve başka kökenden bireyler de ikidillidir. Birçok ülke eyaletlerden oluşuyor; birçoğunda birden çok etnik dil kullanılıyor; Kanada, Belçika gibi birkaç ülke dışında iki (ya da birkaç dille) eğitim yapan ülke sayısı çok azdır. Fransa’da 70’in üstünde etnik dil konuşulmasına karşın resmi dil Fransızcadır. İspanya’da ülke genelinde resmi dil İspanyolcadır. Kimi ülkelerde etnik dille konuşan bireylerin yoğun olduğu bölgelerin anaokulu ve ilkokullarında resmi dille birlikte etnik dilin eğitimi “özel yasa ve kurallar”la yapılmaktadır. Eğitimbilimcilere göre demokratik kurallarını büyük ölçüde belirleyen; laiklik, düşünce özgürlüğü ve hukuk açısından sorun yaşamayan üniversitesi özerk ülkelerde bile ikidilli bireylerin eğitimi, kesin çizgelerle tamamlanmış, bütünüyle örgütlenmiş, sonuçlandırılmış değildir. Birçok dilbilimciye göre ikidillilik, ikidilli bireyler için olduğu gibi ikidilli bireylerin bulunduğu toplumlar için de varsıllıktır. Bu varsıllığı önce ikidilli bireylerin içselleştirmesi; kendini bilimin ve dahası ikidilli yurttaşın üstünde görmeyen siyasetçinin de kavrama sı önemlidir. Ülkemizde yargı ve basın bağımsızlığını yitirdiğinden; eğitim tüm kurum ve kurallarıyla dinselleştiğinden; dil siyasaya araç yapıldığından; özellikle bu konuyu bilimsel akılla ele alması gereken üniversite özerk olmadığından, birçok yaşamsal konu ve sorun gibi kimi yurttaşların ikidilli oluşu da görmezden gelinmektedir. Dil konusunun soruna dönüşmesinde 1950’lerden beri cumhuriyetin ortak dili Türkçeyle bile kavgalı olan; din, dil ve köken farkını kaşıyarak siyaset yapan; Türkçe sözcükleri bölücülük sayıp yasaklayan iktidar(lar) ve yandaşları kadar yurttaşın ikidillilik özelliğini göz ardı eden ve susan bilimciler de sorumludur. İkidillilik ile salt Türkçe ve Kürtçe düşünülmemelidir; ülkemiz ikidilli yurttaşlar açısından da varsıldır. Türkiye Cumhuriyeti yurttaşları içinde tek ya da ikidilli olanları yurttaşlık bilinciyle bir arada tutacak olan, gelişmiş demokrasilerin hepsinde olduğu gibi ortak dildir. Ortak dili, “çoğunluğun konuştuğu ölçünlü (standart) dil” olarak tanımlıyoruz. Bütün yurttaşların, devlet ve eğitim kurumlarının yazılı ve sözlü olarak kullandığı ortak dil, resmi dildir. Bir ülkede hukukun üstünlüğüne gü venerek yaşayan, her açıdan eşit olan bütün yurttaşlar, inanç ve köken ayrımı gözetilmeksizin birbirleriyle ve devletle iletişimi resmi dille kurar. Ne yazık ki resmi dili bile bilimsel verilerle öğretecek yeterliliği ve birikimi olmayan hükümet(ler), din gibi dil konusunda da akılcı olanı, bilimselliği öteleyen kişi ve kurumlara tutunarak siyaset yapmakla tepeden tırnağa iletişim kopukluğuna yol açmaktadır. Köken ve dil farkıyla din birlikte siyasallaştırılırken yurttaşların ortak malı olan yeraltı ve üstü varsıllıkları çalınmakta, satılmakta; her yurttaşın doğal hakkı olan dil gibi yaşamsal değerler bir bir yok edilmektedir. Türkiye’de eğitimin en büyük sorunu, bilimsel akıl ve yöntemlerle hem ortak dilli hem ikidilli yurttaşı eğitecek donanımlı öğretmen yetiştirememektir; her iktidara göre biçim ve içerik değiştiren sistem bugün iyice çağdışına itilmiştir. Eğitim sistemi anaokulundan üniversiteye dek dinselleştirilmiş; üniversitede aklın ve bilimin öncülüğü terk edilmiştir. Bugün özellikle milliyetçi muhafazakârların çoğunluğu, dil kullanımında sınıf geçemeyecek durumdadır; siyasayı günü kurtarma boyutuna indirgeyen ve ortak dili öğretemeyen iktidar(lar)la kimi siyasal odakların, ikidilli bireylerin eğitimini örgütlemeyi bırakın, düşünmekten bile uzak olduğunu biliyoruz. Öte yandan ikidilli yurttaşlar ve siyasetçiler arasında da ikidillilik gibi önemli bir varsıllığın yeterince önemsenmediğini görüyoruz. Ortak dile ve bütün dillere saygılı bir yurttaşım; ikidilli her yurttaşın hem resmi dili hem de anadilini bilimsel ve sanatsal etkinlik yapacak yetkinlikte öğrenmesi gerektiğine inanıyorum. Buraya dek yazdıklarımla başını kuma gömenlerden tepki alacağımı biliyorum; olsun! n JUAN VERNET’TEN ‘AVRUPA İSLAM’A NELER BORÇLU?’ İslam’ın Batı Düşüncesine Katkısı Bu kitabı klişe halini almış Doğu Batı ikilemini sarsmaya yönelik bir girişim olarak okumanın, bu iki arada kalmış ülke için anlamlı olabileceğini düşünmekte sakınca yok sanırım. M. TAHA TUNÇ Arap bilimi konusunda uzman isimlerin başında gelen Juan Vernet’nin (19232011) İspanyolca ilk baskısını 1974’te yapmış olan Endülüs Mirası Avrupa İslam’a Neler Borçlu? adlı kitabı, İslam uygarlığının Batı düşüncesini nasıl etkilediğini incelikli bir şekilde soruşturuyor. Dolayısıyla da düşünce tarihine dair oldukça ilgi çekici gelebilecek ânı sorguluyor: bizim hep birbirinden ayrı düşündüğümüz iki kültürün, Doğu ile Batı’nın karşılaşma ânını. Hatırlayacak olursak, Fransız Tarihçi Jacques Le Goff’un (19242014) ortaçağdaki entelektüellerin toplumsal yaşamını incelediği Ortaçağda Entelektüeller’de bu karşılaşmanın nasıl gerçekleştiğine dair belirli noktalara değiniliyordu, fakat (belki de asıl konu olmadığından) bu ilişkinin ayrıntıları sorgulanmıyordu. Bu iki kültürün (birini Avrupa ötekini Arap dünyası olarak adlandırmakta sakınca yok) etkileşiminin sadece Haçlı Seferleri’nden elde edilen ganimetlerden ibaret olmadığını görebilmek gerekiyor. Le Goff, Arapçadan çevrilen antik Yunan eserlerinin yolculuğunu da etkileyici bir biçimde anlatıyordu. Vernet’nin tezleri ise bunun bir çeviri hareketiyle sınırlandırılamaya cağı yönünde. Alman filozof Ernst Bloch’un (18851977) İbni Sina ve Aristotelesçi Sol adlı kitabı da benzer bir tartışmayı bize sunuyor. Burada Bloch natüralist, sol Aristotelesçiliği ararken bu arayışın İbni Sina’da nasıl köklendiğini gösteriyor. İbni Sina’yı İbn Meymun (Maimonides) ve devamında Spinoza’yla yaklaştırıyor. Natüralist geleneğin oluşumunda Hıristiyan bir Aristotelesçilikten çok İbni Sina’nın felsefesinin nasıl etkilediğini gösteriyor. Vernet’nin birçok alana yönelik (felsefe, bilim, teknik, jeoloji, sanat vb.) soruşturması oldukça kapsamlı bir kitabın ortaya çıkmasına sebep oluyor. Kronolojik ve tematik sınıflandırmanın kitabın anlaşılırlığını art tırması bir yana, kitaptaki dipnotlar okuru daha zengin tartışmalara götüreceğini gösteriyor. Arap mirasının altını çizme niyetinde olan Vernet, tartışmayı İslam’ın doğuşunu anlattığı giriş kısmından başlatıyor. Burada özellikle Arap toplumunun ekonomik ve kültürel dönüşümlerinden bahsediliyor. Tabii bir de Arapların İspanya’yı, deyiş yerindeyse, keşfinden. Bu bölümdeki önemli noktalardan biri de elbette Arap kültürünün oluşumu. Vernet’nin ortaya koyduğu dönüm noktalarından biri de Antik Yunan’ın Arap dünyasına etkisi ve bunun İspanya üzerinden (değişimler de geçirerek) Batı’ya aktarılması. Arap rakamları adıyla bildiğimiz Hint kökenli rakamların Batı’da tanınması buna örneklerden biri. Çeviri teknikleri başlıklı bölümde ise Antik Yunan mirasının Arap kültürüne nasıl aktarıldığı inceleniyor. Tarihsel gelişmelerin yanı sıra, yazarın burada yaptığı yeniliklerden biri de çeviri hatalarını soruşturması. Bilim, felsefe, tarih gibi alanlarla ilgili okuyucunun bu eseri hayretle karışık bir ilgiyle okuyacağına eminim. n Avrupa İslam’a Neler Borçlu? /Juan Vernet / Say Yay. / 408 s. / 2019 14 8 Ağustos 2019
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle