Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
GAEL FAYE’NİN ‘KÜÇÜK ÜLKE’Sİ Fotoğraf: Chris Schwagga İki dünyalı bir yaşam 1992 yılında Orta Afrika’nın küçük bir ülkesi olan Burundi’de çocukluğunu geçiren Fransız yazar Gael Faye’nin yaşamından kesitler sunan ‘Küçük Ülke’ Kafka kitap tarafından yayımlandı. Gael Faye ile savaşı ve bir çocuğun değişen dünyası üzerine konuştuk. GÜRER MUT gurer@cumhuriyet.com.tr K üçük Ülke tek kelimeyle acı yüklü, sarsıcı bir hikâye. Aradan geçen yıllara rağmen Ruanda savaşının tüm anılarının hâlâ benliğinizde canlı olduğunu görüyoruz. Sizi bu romanı yazmaya yönelten neydi? Savaş ve soykırımın hatıraları yirmi beş yıl sonra da zihnimde capcanlı duruyor çünkü Ruanda ve Burundi toplumları hâlâ acı çekiyorlar Eski kurbanlar ve failler, aynı bölgelerde, aynı tepelerde hâlâ birlikte yaşıyor. Geçmişten kurtulmak imkânsız. Fakat çocukluğumun hikâyesini yazmaya karar vermemin nedeni farklı. O hikâye bahsettiğim içerikten daha az dramatik. Birkaç yıl önce, Burundi’de hayatın sıradan olduğu, iç savaştan önceki o dertsiz tasasız günleri anlatan, “L’ennui des aprèsmidi sans fin” (Bitimsiz İkindilerin Can Sıkıntısı) adlı bir şarkı yazdım. Şarkı, söylemek istediklerimin tamamını ifade edemeyecek kadar kısaydı. O yüzden Orta Afrika’nın küçük bir ülkesindeki bu çocukluk hikâyesini yazmaya karar verdim. n İlk bölümden itibaren bir tür yurtsuzluk kavramıyla karşı karşıyayız. Bir taraftan farklı kültürlerin aile içinde çatışma halinde olduğunu görüyoruz. Daha sonrasında da savaştan kaçmak zorunda kalan ve geçmişlerini bir anlamda geride bırakan Gabriel ve Ana’nın yaşadıkları yıkıma şahit oluyoruz. Geçmişini geride bırakmak ve bir yere bağlı olamamak duygusu romancı olarak sizin anlam dünyanızı nasıl etkiledi? Yazma eylemi zihinsel olarak aynı anda birkaç yerde birden yaşama olanağını sürdürmenin bir yolu. 13 yaşında, Burundi’deki savaş sürerken şiir yazmaya başladım. Şiir yazıyordum çünkü korkuyordum ve Fransa’ya gittiğimde yazmaya devam ettim çünkü nerede olduğumu gösteren tüm işaretleri yitirmiştim. Yıllarca sanki Araf’ta yaşa dım. Burundi’den çıkmış, Fransa’ya gelmiştim ama tam olarak geldiğim bu yeni yerde değildim çünkü ruhum hâlâ başka yerdeydi. Ülkemi ve çocukluğumu belleğimde tutmak istiyordum. Yazmak nostaljik bir eylem değildi. Annem ile babam hiç konuşmazlardı, sessiz bir ortamda büyüdüm. Yazmak dış dünyayla bağlantı kurmanın tek yoluydu, bir diyalog ihtimaliydi. SAVAŞ KALICI BİR TRAVMA n Etnik kimlikler üzerinden süren gerilimler ve toplumsal ayrım çizgilerinden en büyük yarayı çocukların masumiyeti alıyor. Küçük yaşta savaşı yaşamış biri olarak, toplumsal karşıtlıklar ve savaş bir çocuğun hayatını nasıl değiştiriyor? Bu çok derin bir konu. Cevapları bağlama ve çatışmaların doğasına bağlı. Savaşın çocukluğu çaldığına inanmıyorum. Bir çocuk çatışma sırasında ve sonrasında çocuk kalmaya devam ediyor. Bir çocuğu şiddet uygulayarak yetişkine dönüştüremiyorsunuz. Çocukların dayanıklılık kapasitesi çok yüksek ve sağlıklı bir toplumun görevi de, çocuğun savaşta yaşadıklarından kurtulmasına izin vermek. Ancak saf da değilim; savaş kalıcı bir travma. İnsanın bununla yaşamayı öğrenmesi gerekiyor. n Bir süre sonra savaşın tüm acısı günlük, olağan bir şey haline geliyor sanki. Cezasızlığın ve kuralsızlığın getirdiği bu kabulleniş, toplumların ruh halini nasıl şekillendiriyor? Toplumsal bellek ve adalet, bir toplumda var olan şiddet döngüsünden çıkmak için gerekli olan iki unsur. Toplumsal bellekle bir topluma ve en genç kuşaklara savaşın (ya da soykırımın) yaşanmış olduğunu hatırlatıyorsunuz. Bu süreç vasıtasıyla onlara barışın ve dayanışmanın kırılganlığını öğretiyorsunuz. Adalet, kurbanları insan topluluklarına yeniden entegre etmek için gerekli. Ruanda’daki soykırım sırasında, hamamböceklerine benzetilen Tutsiler insandan sayılmamaya başlandı. Yapılan yargılamalarsa kurbanların iyileşmesine, gereken cezaların verilmesine olanak sağladı. “Gacaca” adı verilen bu adalet süreci Ruanda’da barışma ortamının oluşmasına izin veriyor. ŞİİRLE YAŞADIM n Kaosun içinde Gabriel arkadaşlarından uzaklaşmaya başladığında, kitaplar la tanışıyor ve onları bir tür liman olarak görüyor. Sizin kişisel hikâyenizle de yan yana getirdiğimizde, yıkımın içinde edebiyatla tanışmanın yazarlık serüveninizi beslediğini ve çıkış noktanız olduğunu düşünebilir miyiz? Burundi’deki savaş sırasında şiir yazmaya başladım. Tam bir cankurtarandı, çünkü yetişkinler çocuklarla konuşmazdı. Anlamadığım bir sessizliğin içinde yaşadık. Yetişkinler bizi koruduklarını düşünüyorlardı. Oysa sessizlik bizim için güvensiz bir ortam yarattı. Yoğun bir karmaşanın içindeydik, şiir yazmak benim için kendime güvenli ve huzurlu bir koza örmekti. Okumadan önce yazmaya başladım. Burundi’de kitaplara erişimim yoktu. Edebiyatı Fransa’ya geldiğimde keşfettim. Edebiyatın üzerimde muazzam etkisi oldu. Kendi acının ve sancılarının emsalsiz olduğunu zannediyorsun ama sonra bir kitap okuyorsun ve bir bakmışsın ki o kitap senin hikâyeni anlatıyor. n Yıkıntıdan çıkmak ne kadar zorsa geriye dönüş de bir o kadar zor olmalı. Yıllar sonra geriye dönmek ve geride bıraktığı insanlarla yeniden karşılaşmak nasıl bir duygu yoğunluğu? Romanın başkahramanı Gabriel: “Ülkemden sürgün edildigˆimi düs¸ünmüs¸tüm bas¸ta. Ama geçmis¸imin izlerini takip edip geri dönünce, çocuklugˆumdan sürgün edildigˆimi anladım.” diyor. Burundi’ye geri döndüğümde başka bir ülke keşfettim. Sürgün yıl ları boyunca ülkenin durmuş beni beklediğini düşünüyordum. Ama benim yokluğumda toplum değişmişti. Şarkılar, şiirler ve romanlar yazmak, bu yok olmuş dünyayla, çocukluk dünyasıyla olan bağı korumak için bulduğum bir yol. KÜÇÜK ÜLKE BEYAZ PERDE DE OLACAK n Sizinle söyleşi yapma olanağı yakalamışken şu sıralar neler yaptığınızı, neler üzerine çalıştığınızı da öğrenelim… Afrika’nın kültürel dinamiğine, acılarına ve umutlarına dair yeni çalışmalarınız olacak mı? Yıl sonunda çıkarmayı planladığım yeni bir müzik albümü üzerinde çalışıyorum ve uluslararası bir turneye hazırlanıyorum. Şubat ve mart aylarında, Ruanda’da geçen iki ayın ardından Küçük Ülke filminin çekimlerini bitirdik. Romanı sinemaya Fransız yönetmen Eric Barbier uyarladı ve 2020 senesinin Mart ayında gösterime girmesi bekleniyor. Ayrıca, karikatürist Sylvain Savoia ve senaryo yazarı Marzena Sowa (Mart 2020) ile birlikte Küçük Ülke’nin uyarlaması olan bir çizgi roman hazırlıyorum. Ve başka bir roman üzerinde de çalışıyorum. Daha fazlasını söyleyemiyorum çünkü hâlâ çalışmaya devam ediyorum. n Küçük Ülke / Gael Faye / Çeviren: Gizem Şakar / Kafka Kitap / 188 s. / Nisan 2019 4 27 Haziran 2019