Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
KITAP l BEBEK l ÇOCUK cumhuriyetkitapcocuk@gmail.com l GENÇ BURCU YILMAZ l HAFİZE ÇINAR GÜNER l SİMLÂ SUNAY TAŞ KÂĞIT MAKAS Elmakurdu Rüyaları Hayat için gerekli şeyler aslında çok basit; bir ateşböceği kavanozu, elmakurdu rüyası kutusu, arılar oratoryosu yumağı. Hepsi bu! HAFİZE ÇINAR GÜNER O kullar kapandı, iki ay sürecek olan yaz tatili geçtiğimiz haftalarda başladı. Yaz tatili çocukların doyasıya oynayacakları ve bu sırada da yeni keşifler yapacakları, onlar için belirlenmiş kalıplar olmaksızın kendi boş vakitlerini şekillendirecekleri bir zaman dilimi. Ama maalesef farklı sebeplerden dolayı bu zaman onlara tanınmıyor, tanınamıyor. Pek çok çocuk yaz tatilinde bir işte çalışıyor, çalıştırılıyor ya da kendi rızası olmadan bir kursa yollanabiliyor. Özellikle büyük şehirlerde yaşayan ve çalışan anne ve babalar ise gittikçe yaygınlaşan yaz okullarını bir kurtarıcı gibi görüyor. Çocukların canının sıkılmasına izin verilmiyor. Çocuklar elma kurdu rüyalar bile göremiyor. TUHAF HALA VE UYDURUKÇU YEĞEN Kirpicik’in evinde her akşam aynı plak çalınıyor. Anne ve babası onu yatılı bir yaz okuluna göndermek konusunda sürekli atışıp duruyor. Ama kimse ona fikrini sormuyor. Bir akşam yine sesler yükselirken Kirpicik kaleydoskopunu, dürbününü, büyütecini, ülkeler kitabını, atlasını çantasına koyup atı Rüzgâr’ın sırtına atlıyor. Kitabın başında karakterle yaşanan bu ilk tanışma da bize; oyunbaz, yaratıcı, meraklı, araştırmacı, hayal gücü zengin, serüveni seven bir kız çocuğuyla karşı karşıya olduğumuzu anlatıyor. Kirpicik arkasında çok katlı apartmanları bırakarak herkesin “tuhaf kadın” dediği halasına gidiyor. Halasının bahçeli, tatlı yaz portakalı kokan evi kalbi kırık Kirpicik’in sığınağı oluyor. Kirpicik her dara düştüğünde buraya kaçmış olacak ki ilkin halasının “Yolgeçen Hanı mı burası?” çıkışıyla karşılaşıyor. Ama halası sorunun ne olduğunu anlayınca Kirpicik adını verdiği yeğenine de onun sopadan atına da evinde yer açıyor. Öykü ilerledikçe halanın neden yeğenine Kirpicik dediğini herkesin de hala ya neden tuhaf kadın dediğini anlıyoruz. Hayal gücü zengin, oyunbaz bu halanın bir cadı gibi sihirli iksirleri, her derde deva her daim kaynayan çorbaları, içine bol serüven koyulmuş çö rekleri, her zaman kalbimdesin tatlıları, anıları sakladığı bohçaları, ateşböceği kavanozu, elmakurdu rüyası kutusu, arılar oratoryosu yumağı var. Bir buçuk karışlık evcil zürafala rı iğde yapraklarıyla besliyor, örümcek ağı etaminler işliyor. Piyano çalıyor ve hep müzik dinliyor. Sayfa 43’de Kirpicik halası için, “Bence halam bir cadı. Belki de ben uyuyunca süpürgesine binip uçuyordur” diyor. Sayfa 57 ise, “Başka halalara benzemiyor benim halam. Pembe bir şemsiyesi var ve örümceklerle dost…” diyerek halasını anlatıyor. Küçükken yaşadığı çocuk felcinden dolayı bir ayağı aksak yürüyen halası onun düş gücüne ortak oluyor, oyunlarına katılıyor. Ya da kimi zaman tam tersi oluyor halası Kirpicik’i görmeye, duymaya, koklamaya, dokunmaya, düşünmeye, soru sormaya ve hayal kurmaya davet ediyor. Örneğin bir gece onu uyandırıp meteor yağmurunu seyretmeye götürüyor. Kirpicik tüm yazı yasemin, çarkıfelek, hanımeli kokularıyla dolu bu evde geçiriyor. Zamanın yavaşladığı bu yerde bahçedeki fıskiyeli havuzun üstünde su perileri dans ediyor, ateşböcekleri fır fır dolanıyor, fareler çatı arasında durmadan birbirini kovalıyor, çekirgeler dedikodu yapıyor, komşunun horozu yerli yersiz ötüyor, sinekler vızıldıyor, karıncalar çalışıyor, yarasalar, baykuşlar, kargalar, terzi kuşları, leylekler, martılar, yelkovan kuşları gelip geçiyor ve kediler, köpekler uğruyor. Deniz kenarına yürüme mesafesinde bu yerde Kirpicik her gün rüzgâr, deniz, kum, güneşle buluşuyor, yeni arkadaşlar ediniyor. Halasının kitap dolu evinde eski sözlükler ilgisini çekiyor ve her gün sözlüğün sayfalarını açıp yeni bir kelime öğreniyor. Öğrendiği bu yeni kelimeleri de yaşadığı sorunlarda kullanmaktan geri kalmıyor. Sadece kitaplardan değil arkadaşı Esra Rengiz’le yaşadıkları, Vural Kopart’la dövüşmeleri, köpekli deli kadınla söyleşmeleri ve halasıyla çıktığı maceralarda karşılaştıkları da ona yeni kavramlar öğretiyor. Düşünüyor, hayaller kuruyor. Halasının kılavuzluğunda ve onun bilgeliğinde yaşamı sorguluyor. Gelecekte olabilecek kötü şeyler için üzülmenin saçmalığını, anı yaşamanın önemini kavrıyor. Duyularını kullanıp doğaya kulak vermeyi, duygularını tanıyıp onları kontrol etmeyi deneyimliyor. Kavgayı, barışı, aşkı, arkadaşlığı, özgürlüğü, iyiliği, kötülüğü, ölümü, yaşamı öğreniyor. Hem de hiçbir okulun ona öğretemeyeceği şekilde! Kirpicik tüm bunları yaşarken tabii ki de sık sık anne ve babasını özlüyor. Halasının onlarla gizli gizli konuştuğunu biliyor ama bir şey de sormuyor, zaten sorsa da halası da söylemeye yanaşmıyor. Birlikte oldukları ilk akşam çalan telefonu yeğenine elektrik kesintisiyle ilgili olarak açıklıyor. Böylelikle biz okura da bazen sorunları çözmek için zamana bırakmanın en iyi yol olabileceğini duyumsatıyor. MUTLU OLMAK VARKEN… Sokrates’in “Merak bilgeliğin başlangıcıdır” sözüyle başlayan hikâye, dolu dolu bir yaz geçiren kahramanın değişime uğrayarak evine geri dönmesiyle son buluyor. Ama bu değişim ve büyüme kahramanı merak etmekten, hayal kurmaktan, “uydurmaktan” vazgeçirmiyor. Evine dönerken sopadan atını halasına bırakması onun sadece düş ve düşünce boyutunun değiştiğini gösteriyor. Atını geride bırakırken çantasında deniz kabukları, kurutulmuş yapraklar ve halasının ona verdiği bir kavanoz mutluluk tozuyla oradan ayrılıyor. Ve tabii bir de son gece halasının başucuna koyduğu defteriyle. Halası defteri ona verirken, “İnsanı en hız Solmaz Kâmuran lı uçuran şey kelimelerdir, hem o kelimelere tutunan herkes seninle birlikte uçabilir…” diyor. Kitabı bitirip sert, kalın karton kapağını kapatırken Kirpicik gibi biz de duygulanıyoruz. Gözlerimiz onunkiler gibi buzlu camlara benzemese de mutlu olmanın sadeliğini ve sebepsizliğini yüreğimizde hissediyoruz. Kitapları yirmiyi aşkın ülkede yayımlanmış Solmaz Kâmuran tüm bu hikâyeyi bizlere kahramanın ağzından anlatıyor. Bu anlatıda naif ve bir o kadar güçlü bir dil kullanıyor ve en güzeli kahramanla okurun arasına hiç girmiyor. Kitapta bolca atasözlerine, deneyimlere ve günlük hayatta kullanmayı unuttuğumuz sözcüklere yer vererek Türkçenin anlatım gücüne ve olanaklarına da dikkat çekiyor. Kitabın sonunda bunu pekiştirmek için bir de mini bir sözlük bulunuyor. Anlatımıyla da su gibi akıp giden hikâye yaşama dair pek çok durumu, sorunu ele alarak felsefi yaklaşımlarda bulunuyor. En güzeli de umudu çoğaltıp, mutluluk aşılıyor. Böylesi nice kitaplarda buluş mak dileğiyle, n Elmakurdu Rüyaları / Solmaz Kâmuran / Masalperest / 2019 / 152 sayfa / 8+ yaş 22 27 Haziran 2019