Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
90’lar edebiyatı; sanatta lokomotif… Günümüzde sanatta farklı bir “altın çağ” yaşanıyorsa bunun lokomotifi 90’lar edebiyatı. T ürkçe, öyküye kaba döşek serip onu her yandan yaylım yastık koltuklayan bir dil bana göre. Bu nedenle dilimizde öykünün bunun bir kez daha tanıklığını yapıyoruz. Her zamanki gibi ustaca dönüştürümler eşliğinde cıvıltılı, uçucu, sabun köpüğü kayganlığında hızlı, coşkulu bir evrenin içine çekip çalkalıyor okuru. Anlatı bahtı hep açık oldu. Şiir mından yansıyan bu kıpırdaklık, dönüş kadar masala, söylene yatkınlık, öykü türümleriyle birlikte dikkate alındığında, nün önünü açtıkça açtı, yelkenlerini şi okur, her an okuma uyanıklığı gerektiren şirip alabildiğine uçurdu onu. bir yazar karşısında bulunduğunu kavra 1950 Öykücü Kuşağı ardından ya yabiliyor kolayca. rım yüzyıl geçmeden yine kült bir öy Bu kez, “yedi yıl önce ağır anksiye kücü kuşağı doğabildi. 90’lar edebi te tanısıyla sınıf öğretmenliği(n)e son yatı içinde, neredeyse farklı bir okul veril(en)” (18) Nebiye’yi getiriyor önümü halinde 1990 Öykücüler Kuşağına ze yazar. Nebiye, kendisine benzeyenler sahip olmak az zenginlik değil. ya da onun gibi düşünenler dışında her Şurada, kısıtlı sütunla satır baskısı al kesi “uzaylı”, “zibidi” olarak gören, âdeta tında konuya yer açabilmek olanaklı ussal yarılmanın eşiğine gelmiş bir ka değil ya yine de iki satırla buna değinip dındır. Yaftaladığı insanları kestirmeden öyle girmem gerekecek konuya. ötekileştirir, oysa kendisi de, “politika 1950 Öykücüler Kuşağını oluştu konuşmaktan ödü kopa(n)” (28) bir öte ran yazarlar, yuvarlamayla 1930’lular kidir aslında. dan oluşuyordu, 1990 Öykücüler Ku Dilekçeyle, “hastalığı(n)ın hafiflediği, şağı ise yine yuvarlamayla 1970’liler hatta geçmeye yüz tuttuğu”nu, eski gö den oluşuyor. Öncekilerde gözlendi revine verilmesini ister. Ancak çevresin ğince bu son kuşak içinde de 70’liler dekiler dilekçeyi elden Ankara’da bakan den önce veya sonra doğdukları hal lığa götürmesini önerir. Bu arada okul de onlara eklemlenmiş azımsanmaya daki genç “ücretli öğretmen” de kendi cak sayıda yazar anılabilir elbette. Müge, yazın dünyasına ilk girişinde dilekçesi için Ankara yolcusudur. Zaman Nitekim alanda üretimini, öyküye ro daha, yüksek düzeyli soyutlayımı, dö zaman geriye dönüşlerin de eşlik ettiği mana eşit uzaklıkta sürdüren 90’la nüştürümüyle dikkati çekmişti. Kıvrak, bir Ankara serüveni başlar böylece. rın önemli imzalarından Müge İplik taşkın, köpürtülü dille, sıçramalı, kaydır Hayata “sil baştan” yeniden başlama çi, yayımladığı ilk öykü kitabı [Peren malı anlatımla okurda farklı bir düş dün nın ipuçlarıyla örülü roman, bunun için de (1998)] üzerinden yirmi, ilk roma yası yaratmayı başardı süreç içinde. önce enerji gerektiğini, çelmelerden baş nı [Kül ve Yel (2004)] üzerinden on beş Böyle olduğu için 90’lar edebiyatının ka türlü kurtulmanın olanaksızlığını gös yıl sonra Can’ın yayımladığı bir öykü ilk safta anılması gereken imzalarından terir. Öyle ya, yeni bir hayata iştahı ol [Çok Özel İsimler Sözlüğü (2017)], bir biri oldu hep. Etkiler alsa da bunları ya mayan, yaşama tutkusu çökmüş, ha roman [Sil Baştan (2019)] iki yeni ki zınsal dünyası içinde evirdi kendince dü vı tarazlanmış insan kalkabilir mi bu güç tapla selamladı okuru. Bu arada ala zen kurup tutturabildi, enikonu özgün işin altından? Bunun için “nefesi sakla na eklemlendiği öngörülebilecek Ferdi leşerek kuşağın öncü yazarları arasında mayı”, “daha iyi zamanlar için kullanma Çetin de ilk öykü kitabıyla boy göster özel yer edindi kendisine. yı” (102) öğrenmek gerekiyordur. di sessiz sedasız: Evimizi Böyle Yak Son öykü kitabı Çok Özel İsim Yazar, iki farklı dünyanın insanını hü tım (YKY, 2019). ler Sözlüğü’ne değinmiştim. Bu kez Sil zünlü bir finalde buluşturur. Nebiye’yi, Aralarında neredeyse bir kuşak Baştan’la masama alıyorum Müge’yi. onun ussal yarılmalar sergileyen dünya lık fark bulunan iki yazar aracılığıy sını yansıtırken anlatı evrenini buna da la 1990’lar edebiyatı verimlerine, kuş “SIL BAŞTAN”… yalı oyunsuluklarla örüyor ama romanın bakışı olsun yeniden göz atma fırsatı Öykü, roman kendini sürekli yenileyen, gerçeklikle bağını asla zedelemiyor bunu doğdu bizim için. biçemsel farklılığı, yazınsal yolculuğunun yaparken. Kara anlatıdan kara güldürü önünde tutan bir yazar Müge. Bu kez bir ye epik bir saydamlıkta grotesk yapılan 1990’LAR EDEBIYATININ HER DEM kısa romanla okurun kapısını çalıyor, yi mayla bütünlüyor romanı. TAZE ADI: MÜGE İPLIKÇI… ne kendine özgü dönüştürümle, bunun Bu yanıyla elinize aldığınızda buruk Müge İplikçi, son çeyrek yüzyıldan uzantısı evrenle, yapılandırdığı kişilerle. gülümseyişlerle bir çırpıda okuyup bitiri bu yana tüm alana yaydığı yazarlık Bu özelliklerinden ötürü, her kitabında, yorsunuz Sil Baştan’ı. Müge İplikçi’yi ta enerjisiyle, buna dönük disipliniyle ge kurduğu farklı anlatımla kendini somut nımanın da fırsatı aynı zamanda roman; rek öyküde gerekse romanda önemli layan, okuru bir çırpıda kavrayıp metni okuyun, görün 90’lar edebiyatının sön ad olmayı sürdürüyor. ne çekebilen bir yazar o. Son romanında meyen yıldızını… n 14 27 Haziran 2019 ÖYKÜDENLİK… Ferdi Çetin; “Evimizi Böyle Yaktım”… Ş u son sıralar, tiyatro, sinema dünyasından pek çok adın yazın alanına da kaydığını, özellikle tiyatrodaki deneyci yaklaşımların uzantısı bağlamında öyküler verimlediğini gözlüyorum. Ne ki bütün sanat dalları, verimleyicisinden alana bağlılık istiyor. Bir görünüp kaybolan tiyatrocu yazarlar da var. O halde bekleyip göreceğiz kalıcılıklarını. Ferdi Çetin de tiyatrocu yazarlardan. Yayımladığı ilk öykü kitabı Evimizi Böyle Yaktım (YKY, 2019), tiyatro deneyiminden izler taşıyor bu nedenle. Tiyatral duruş, korosal söyleme açık yansıtım, uyumsuz tiyatro benzeri birbirini göğüsleyen sözdizimleri, yanı sıra Ferit Edgü metinlerini andıran biçimlendiriş, yinelemeli dinamizm dikkati çekiyor öykülerde. Bu çerçevede metin klasik tragedyalardan esinler taşırmış gibi görüntü verirken bunu modern anlatılarla buluşturan yaklaşım sergiliyor Ferdi. Uzakyakın çağrışımlarla Memet Baydur oyunlarını da anımsıyor insan. Biçembiçim anlamında genç öykücülerden İlknur Güneylioğlu metinleriyle akrabalık da kurulabiliyor aralarında. Ama Ferdi, kıpırtılarla belirginleşen görece kısa film, kısa oyun yapısına dayalı söylen, masal diliyle içlidışlı bir kısa öykü iskeleti üzerinde siyasal göndermeleriyle öne çıkıyor daha çok. Yinelemeler aracılığıyla metne zengin ritim katan, seslerin çağıltısını ezgiye dönüştüren yazar, bu yolla öykü evrenlerinden yayılan göreceliği de pekiştiriyor. Şiirle içlidışlılığı apaçık görülen Ferdi, gecikmeli de olsa 1990 Öykücü Kuşağına eklemlenen bir yeni ad olmayı başarıyor bana göre. O halde izlenmeli. www.sadikaslankara.com her perşembe öyküroman, tiyatro, belgesel alanlarında güncellenerek sürüyor..