24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

MEVSİM YENİCE’DEN ‘BİLİNMEYEN SULAR’ Yıkıp yeniden inşa etmek Sakin üslubuyla kaleme aldığı Bilinmeyen Sular’da, gitmek, kalmak, ait olmak, aile olmayı ele alan Mevsim Yenice ile yeni öykülerini konuştuk. ADALET ÇAVDAR İlk kitabınız Tekme Tokatlı Şehir Rehberi daha kalabalık ve gürültülü hikâyelerden oluşuyordu. Yeni kitapta yalnızlık üzerine kurulmuş hikâyeler ve birinci tekil kişiden anlatıyorsunuz. Bu iki kitabın arasında yazı ile ilişkiniz, bakışınız mı değişti? Hem hayatımdaki yön değişiklikleri hem de okuduklarım etkiledi sanırım. İlk kitapta Edgar Keret’i çok okumuştum. Onun ironisini hayatı algılayışıma yakın bulurum hep. Bu kitabı oluştururken de çokça Salinger okudum. O dönem tanıştığın hayatlar, gözlemlediklerin de etkiliyor tabii. İlk kitapta aile temasına girmişim. İkinci kitap bittiğinde de fark ettim ki bu kez de ait olma teması var. n İletişimsizlik hikâyeleri öykülerinizde ortaya çıkıyor. İç ses gibi biraz öyküler çünkü bir tek doğruyu söyleyen iç sesimizmiş gibi geliyor ba na. Aslında sosyal medya sayesinde kendimize ait söyleme alanlarımız var artık. Baksanıza, herkes herkesle çok yakın. Herkes herkesi çok seviyor ve takdir edip destekliyor. İlginç... O yüzden bizi yüzleştirecek şeye, iç sese daha yakın yazıyorum. ZAMANLA ANLAM DEĞIŞIYOR n Öyküleriniz metaforik olarak da yoğun. Kişilerin iç sesleri var ama temelde arayış, kaybolmak, ait olmak, birey olmak gibi sorunlar var. Siz kişisel hayatınızda bu arayışın neresinde olduğunuzu düşünüyorsunuz? O arayış hiç bitmiyor. Biten bir şeyi oturup yazmıyoruz sanki pek, neyin peşindeysek meselemiz o oluyor. Ben de hâlâ arayışta olduğumdan tam nokta atışı bir cevap veremiyorum neresinde olduğuma dair. İçini bizim doldurduğumuz kavramlar, ev, ait olmak, cesaret gibi... Hepsi zamanla anlam değiştiriyor, dönüşüyor. Kitabı yazarken şunu deneyimledim. Düşündüğüm konular bende de tam net cevabı olmayan ya da bendeki anlamını yıkıp tekrar inşa etmeye çalıştığım ko nular. n Bir öykünüzü de başkaları olmak üzerin den kurguluyorsunuz. Şu an etrafta gördüğümüz birçok kişi ken disini başkaları olmaya zorluyor, zorunda kalıyor. Zaten bence en büyük çabamız Mevsim veya Adalet olabilmek. Çok zor. Eskiden daha kendi içimizdeydik. Şimdi yaptığımız her şeyi herkes görüyor, biliyor. Çok daha açık ve savunmasız haldeyiz ve bu şekilde biz olmak daha da zor. Etrafa göre şekilleniyoruz. Bu bir insanın kendine karşı en büyük başkaldırısı. Bunun üzerine epey düşündüğümden sanırım öykü de böyle bir sorun üstüne kuruldu. HER ŞARTTA SENINLEYIM! n Gitmek gitmemek konusunu da başka bir öyküde ele alıyorsunuz. Dostlar niye böyle yapar? Dost oldukları için herhalde. Karşıdakinin anlattığı ve gerçekleşmeyeceğini bildiğin bir hayalini, gerçekten onun o olmasına katkıda bulunarak dinlemek önemli. Ona her Mevsim Yenice şartta seninle birlikteyim diyorsun bir nevi. Ben şimdi uzakta yaşadığım için çok az gerçek dostum kaldı. Tabii böyle bir şeyin değeri bende çok daha fazla artık. n Şarkılar ve şarkılarla kurduğunuz ilişkiden bahsetmek gerekiyor. Her öyküyü o öyküyü tanımlayan bir şarkı ile açıyorsunuz. Pink Floyd şarkıları. Benim hayatım boyunca en çok dinlediğim grup Pink Floyd. Anne babadan yadigar. O kadar uzun süre dinledim ki çocuklukta, ergenlikte, gurbette, şimdi... O şarkıların anlamları yazma serüvenim gibi çok kez şekil değiştirdi. Her öyküye bir şarkı vermek istedim o yüzden. Bir tür saygı duruşu. n Bilinmeyen Sular / Mevsim Yenice / Can Yayınları / 94 s. / Mayıs 2019 JOSE SARAMAGO’DAN ‘HEYKELDEN TAŞA’ Süslemeyi bırakıp vicdanla yazmak Saramago’nun heykelleri, adı üstünde, estetize edilmiş kaya parçalarıdır. Heykelden Taşa’sında, yontarak, zımparalayarak şekil verir bütüne... FARUK DUMAN Saramago sevenler ıskalamamıştır elbette de, Heykelden Taşa’yı ben biraz geç okudum. Yine de, bana sorarsanız, has yazarların yapıtı zaten bekleyebilir, zamanla bir sorunları yoktur da ondan. Bir keresinde Ferit Edgü söylemişti, en iyi eleştirmenin zaman olduğunu söylüyorduk. O da biraz acı gülümsemesiyle, “zaman diye bir şey yoktur,” demişti. Kim bilir bazı iyi kitaplar, daha çıkar çıkmaz yerleşiyordur kaideye. Öyleyse, o kitapları görebilmek de yazarın ya da yapıtın değil, insanlığın sorunu oluyor sadece. Kitap oradadır, hem de basılır basılmaz kaidesinin üstüne çıkmıştır. Ama bir sis bulutu dolanmaktadır çevresinde. Saramago’nun kitaplarıyla ilgili olarak söylemiyorum bunu. Ama onun Heykelden Taşa adı altında yayımlanan konuşmaları pekâlâ bu metaforu konuşmamızı sağlayabilir. ‘KÖRLÜK’E KADAR HEYKEL YAPIYORDUM’ 1998 yılı mayısında, Saramago’nun yapıtları hakkında, Torino Üniversitesi’nde bir sempozyum düzenlenir. Eleştirmenler, akademisyenler, yazarlar konuşurlar ve sonunda da, kürsüyü Saramago’ya bırakırlar. O da bir yandan kendi yazarlık yaşamını anlatır, bir yandan da, geçirdiği değişimleri heykel metaforuyla açıklamaya çalışır. Körlük’e kadar, diyor Saramago, heykel yapıyordum. Bu heykellerin arasında Ressamın Günlüğü, Ricardo Reis’in Öldüğü Yıl, Manastır Güncesi, İsa’ya Göre İncil gibi önemli kitaplar var. Yazar, bu kitaplar dolayısıyla adının tarih romancısına çıkmasının yanlış olduğunu üstüne basa basa belirtiyor. Tarihsel olaylardan söz eden bir yazar, eninde sonunda, kendi sürecinin romanını yazıyordur. En azından, bulunduğu çağdan bakıyordur olanlara. Bu da, bakış açısının yer değiştiremeyeceği anlamına gelir. Bana göre, haklı. Bu romanlar, yani Saramago’nun heykelleri, adı üstünde, estetize edilmiş kaya parçalarıdır. Yazar bunlara biçim vermiş, yontarak, zımparalayarak, bir bakıma, süslemiştir onu. Çünkü eninde sonunda, okurun görüp de yorumlayabileceği bir nesne olacaktır. Yani, heykel, kavranabilir bir biçim içerir. Bu biçimden de, özellikle sıkı okurun, eğitimli gözün alıp aktarabileceği yorumların çıkması beklenir. “Ressamın Günlüğü ile İsa’ya Göre İncil arasında geçen on dört sene boyunca kendimi adeta bir heykeli betimlemeye adamış gibiydim,” diyor Saramago, “Heykel nedir, taşın yüzeyidir, taşı taştan ayırmanın sonucudur.” YÜZEYLE ILGILENMEYI BIRAKMAK Ama bir de taşın kendisi var. Yani, toplumumuzun ham hali. Biz, dünyanın sonuna dek, estetik nesneler üretip duracağız, heykeller yontup duracağız, Saramago, bu dö Jose Saramago nemde, dünyadan duyduğu rahatsızlığın doruğa çıktığını söyler. Belki taşı yontmayı ve yüzeyle ilgilenmeyi bırakmalıdır: “Biz insanlar zulüm gibi doğaya ters bir şeyi insanın icat etmiş olmasını kabul etmekten aciziz. Körlük, heykeli betimlemekle uğraşmaz, taşın içine girmeye, en derin noktalarımıza ulaşmaya, bize kim ve ne olduğumuzu sordurmaya çalışır.” Saramago’nun, tarih romanları yazarı olarak anılmaya itirazının nedeni de budur: Anlatısının bütünüyle içeriden gelmesini sağlamaya çalışır. Bir bakıma sezgilerinin, vicdanının biçimlenmesini ister, sonunda belki tüm iyi yazarların varmak isteyeceği kaideyi ister; kalemi vicdanının eline verir ve süslemeyi bırakır. n Heykelden Taşa / Jose Saramago / Çev: Emrah İmre / Kırmızı Kedi / 128 s. / 2018 10 27 Haziran 2019
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle