Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
‘KAYBOLAN BAĞLAR’ mıştım ama bu defa çok farklı bir şekilde: Beyindeki bir arızadan kaynaklanıyordu. Ama bu hikâyelerin ikisinin de doğru olmadığını öğrenecektim.” ANTİDEPRESANIN KEŞFİ Antidepresanın keşif hikâyesi hayli ilginç. 1952 yılında veremli hastaların tedavisinde kullanılmak üzere piyasaya sürülen Marsilid adlı ilaç, hastalığın tedavisinde olumlu bir etki sağlayamamış. Ancak doktorlar bu ilacı alan hastalarda dikkat çekici bir ayrıntı yakalamışlar. İlacı alan hastalar yerlerinde duramıyor, sevinçle dans edip şarkılar söylüyorlarmış. Söz konusu etkiler, ilacın depresyondaki hastalara verilmesi düşüncesini getirmiş akıllara. Ve 1970’lere gelene kadar beyindeki serotonin seviyesini yükseltmenin depresyonu bitirebileceği üzerine birçok araştırma yürütülmüş. Oysa Dr. Gary Greenberg, biliminsanlarının serotoninin beyinde ne işe yaradığı hakkında gerçek anlamda bir bilgiye sahip olmadıklarını savunmuş: “Söz konusu olan farazi bir düşünceydi bir öneri. Aralarından birinin dediğine göre, bu fikir ‘olsa olsa indirgemeci bir basitleştirmeydi’ ‘mevcut veriler temel alındığında’ doğru olduğunu göstermek mümkün değildi.” Britanya’da antidepresanlar üzerine çalışmalar yapan ilk biliminsanlarından Prof. David Healy Galler ise depresyona serotonin seviyesindeki düşüklüğün sebep olduğu algısı hakkında şöyle der: “Bunun hiçbir temeli yoktu hiçbir zaman da olmadı. Pazarlama malzemesiydi o kadar. 1990’ların başında bu ilaçlar peyda olduğu zaman hiçbir düzgün uzmanı kürsüye çıkarıp ona, ‘Bakın depresyonda olan insanların beyinlerinde serotonin azalması var,’ dedirtemezdiniz… Bu yönde en ufak bir kanıt yoktu.” MESELE SEROTONİN DEĞİL, TOPLUM! Peki bu tablo bize ne gösteriyordu? Bugün doktorların gönül rahatlığıyla yazdığı antidepresanlar, ilaç şirketlerinin geliştirdiği pazarlama ürünler olabilir miydi? Hari, kendisi de uzun yıllar antidepresan kullanmış ve olumsuz yan etkilerinden etkilenmiş biri olarak yeni sorular soruyor. Ve birçoğumuzun pek de şaşırmayacağı o bilindik hikâyeyle buluşturuyor okuru. “Süreç şöyle işliyordu: ‘Şirketler kendi ürünleri üzerinde yapılan deneyleri çoğu zaman kendileri yapıyorlar.’ Yani klinik deney kendileri tarafından hazırlanıyor ve kimin hangi sonuçları göreceğine de onlar karar veriyor… Toplanan bilimsel kanıtları yazanlar da çoğu zaman bu bilim insanları olmuyor. Genellikle (yayımlanan bilimsel) raporları şirket çalışanları yazıyor.” Elbette akla ilk gelen bu mekanizmayı denetleyen bağımsız bir merci ya da kurumun varlığı. Ama ne yazık ki kamu sağlığı için ilaçların gereğince iş görüp görmediğine karar veren hakemin maaşı da ilaç şirketleri tarafından ödeniyor. Depresyonun beyindeki kimyasal bir arızaya bağlı olmaksınız, birçok değişken yoluyla incelenebileceğini görmek, tıpkı antidepresanlar konusunda olduğu gibi bildiklerimizi sorgulamaya götürüyor. Ya da bildiğimizi sandıklarımızı. Hari, özellikle depresyonun bütünüyle biyolojik bir arıza dışında başka sebepleri de olduğuna yoğunlaşı yor ve önce depresyonu oluşturan dokuz nedeni, daha sonra da çözüme ait yolları açıklıyor. Depresyonun; umutlu ve güvenli bir gelecek arayışı, doğadan uzaklaşmak, statü ve saygıdan kopuk olmak, çocukluk travmaları gibi başka nedenleri de olduğunu gösteriyor okura. Ve bunun büyük ölçüde kolektif bir sorun olduğunu, yaşadığımız coğrafyanın kültürüyle doğrudan ilişkilendirildiğini duymak önemli. Hele ki Türkiye’de antidepresan kullanımının yüzde yetmiş arttığı bu dönemde depresyonun yalnızca bireysel bir sorun olmadığını duymaya ihtiyacımız olduğu düşüncesindeyim. ARIZALI MAKINE DEĞILSIN! Johana Hari okura şöyle sesleniyor: “Parçaları arıza yapmış bir makine değilsin sen. İhtiyaçları karşılanmayan bir hayvansın. Bir topluluğun parçası olmaya ihtiyacın var. Hayatın boyunca sana pompalanan, mutluluğun yolunun paradan ve bir şeyler satın almaktan geçtiğini söyleyen abur cubur değerlere değil, anlamlı değerlere ihtiyacın var senin. Anlamlı bir işe ihtiyacın var... Güvenli bir geleceğe ihtiyacın var. Tüm bunlarla bağlantı içinde olmaya ihtiyacın var. Gördüğün yanlış muamele için hissettiğin utançtan kurtulmaya ihtiyacın var... Sana bu zamana kadar söylenenlerin aksine, mesele serotonin değil toplum.” Antidepresanlar konusunda benim gibi ikilemde kalan okurlar, psikiyatrik ilaçları; devlet ekonomisi, toplumsal kontrol mekanizmaları ve ilaç şirketleri nezdinde ele alan, İlaçla Tedavi Efsanesi’ni (Joanna Moncrieff / Metis Yayınları) okuyabilir. Böylece kafalardaki soru işaretleri büyük ölçüde cevaplanacaktır. n Kaybolan BağlarDepresyonun Gerçek Nedenleri ve Beklenmedik Çözümler / Johan Hari / Metis Yay. / 368 s. / 2019 2127 Haziran 2019