17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

[email protected] ‘Yargı gücünün eleştirisi’ Sanatsal/yazınsal üretim, alımlama ve eleştiri söz konusu olduğunda, sürekli gönderme yapılan filozofların başında gelen Kant’ın Yargı Gücünün Eleştirisi adlı yapıtında dizgeleştirdiği estetik felsefesi, zamana ve uzama aşkındır. F ilozofun bu yapıtını, Immanuel Kant, Schiller, Heidegger Sanat ve Edebiyat ve Eleştirel Aydınlanma ve Sanat adlı kitaplarımda farklı yönlerden ayrıntılandırmaya çalıştım. Kant’a göre, yargı gücünün doğada bulunduğunu varsaydığı “rastlantısal yasallık”, “doğanın biçimsel bir amaçlılığıdır.” Rastlantısal yasallık temel alınarak, tikel deneyimlerin genel yasaları aranabilir. Böylece, sanatsal yaratımda belirleyici olan tikel ile tümeli birleştirmek için, önsel nedenlere dayanan bir ilke bulunabilir. Asıl olarak yargı gücünden doğan ve yargı gücüne özgü olan “sanat”, her şeyden önce doğa ve doğanın tekniği ile ilgili bir kavramdır. Kant’ın açımlamasıyla, insan ruhunun/gönlünün her türlü yeterliliğinin dizgesi kapsamında, bilgi, hoşlanma ve arzulama yeterliliği olmak üzere üç yeterlilik vardır. Bir nesnenin bilgisi ile hoşlanma ya da hoşlanmama duygusu arasındaki bağlantı yaratan arzulama yeterliliğinin belirlenimi, görgül olarak bilinebilir. Buna karşın, ortalarda bir yerde duran duyumsama yeterliliğine ilişkin ilkeler ise, salt yargı gücünden çıkarımlanabilir. Yargı gücü ise, “sadece özne ile ilişkilenir” ve nesnel kavramlar geliştiremez. Sanat, belli bir malzemeyi biçimlendirme etkenliğidir. Bu nedenle, her sanat dalı, biçimlendirdiği malzemeye göre ötekilerden ayrılır ve özgünleşir. Doğadaki biçimlerin sonsuzluğu nedeniyle, her malzeme, her sanat dalında bitimsiz olarak biçimlendirilebilir. Doğal biçimler bitimsizdir; çünkü doğa, “bütün görüngülerin toplamıdır.” Kant’ın “doğal biçimlerin sonsuz büyüklüğü ya da çeşitliliği” belirlemesi, sanat/yazın açısından büyük bir açılımdır. Bu filozofa göre, sanat, dolayısıyla da yazın yapıtlarında “saltık yetkinlik” koşulu aranmaz; çünkü hiçbir yapıt Immanuel Kant bu koşulu yerine getiremez. Doğa, salt görüngülerin, görünüşlerin ve bunların bağlı olan imgeleme tarzlarının toplamıdır. Bu nedenle, görgün yasaların sınırsız benzemezlikten ve doğa biçimlerinin ayrımlaşmışlığından ötürü, tikel yasalar, tümel yasalar altında toplanabilir. Bu, Kant’ın anlatımı uyarınca, “yargı gücünün aşkın ilkesidir”; çünkü bu tikeli tümelin altında toplama değil, aynı zamanda “tikele ulaşmak için tümeli bulma” yeterliliğidir. Yargı gücü ve bunun türevi olan sanat/yazın, tümel doğa yasaları arasında bulunan farklı şeyleri tikelleştirir. Sanat yapıtı, bir yönüyle içinde belirginleştiği ‘tümeli’ tikelleştirme çalışmasının bir türevidir. Tümeltikel diyalektiği uyarınca, tikel, içinde belirginleştiği tümelin bütün özyapısını taşır. Bu bakımdan tikeltümel ilişkisi, deniz ile denizden alınan bir damla su arasındaki ilişkiye benzer. Bir malzemeyi estetikleştirme ya da sanatsallaştırma, aynı zamanda o malzemenin tümelliğini, sanatsal olarak biçimlendirerek, tikel bir sanat yapıtına dönüştürme sürecidir. Bütün sanatsal/yazınsal yapıtları, bu süreçte özgünleştirilir. SANATA GÖREV YÜKLENEMEZ İnsanın, doğal olanı ve kültürel olanı özgüleştirme yeterliliği, sanatın da başlıca kaynağıdır. Kant’ın dizgeleştirdiği amaçlılık ilkesi, “doğayı bölümlemenin ve özgüleştirmenin salt öznel ilkesidir.” Doğal nesnelerden, estetik ürün üretmenin aracıdır. Kant’ın çıkarımı uyarınca, verili bir nesnenin biçimi, “çeşitliliğe ilişkin anlayışın imgelem gücünde, aklın bir kavramının betimlenimi ile uygunlaşır.” Bu bağlamda kavrayış ve imgelem gücü, bir birinin işleyişini destekler ve nesne “salt yargı gücü için amaçlı olarak algılanır.” İnsan, estetik biçimlerle girdiği irdeleşim içinde, etkileşimin sorunsuz yü rüdüğünü görür. Kant estetik deneyimin bu belirlenimini, “amaçsız amaçlılık” olarak adlandırır. “Amaçsız amaçlılık” kavramının temelinde yatan düşünce, sanata belli bir işlev yüklenmemesidir. Buna göre, sanat salt özamaçtır. Örneğin, sanat, “konut yapmaya hizmet etmez; hatta eğlendirmeye bile hizmet etmemelidir.” Buna karşın, sanat her türlü amaçtan da arınmış değildir. Kant açısından amaçlılık, nesnelerin “anlamlı bir biçimde düzenlenmiş olmalarıdır.” Sanat belli amaçlar için araçsallaştırılamaz. ESTETIK TASAVVUR Estetik beğeni kavramının ve sanatsal üretimin kaynağı, estetik tasavvurdur. İnsan geniş bir tasavvur yelpazesi geliştirir. Kant’a göre, “estetik tasavvur tarzı” anlatımından, tasavvurun bir nesneyle ilişkilendirilmesi anlaşıldığında, estetik olanın anlatımı, ‘böyle bir tasavvura duyusallığın biçiminin eklenmesi ve bunun bir nesneye aktarılması’ anlamı taşır. ‘Bir tasavvur tarzı estetiktir’ demek, tasavvurun, ‘hoşlanma(ma) duygusu’ ile ilişkilendirilmesi demektir. Her türlü duygu ve duyumsama özneldir. Bu yüzden de hoşlanma duygusuna nesnel bir anlam yüklenmez. Estetik bir tasavvur tarzının anlatımı yine bu nedenle, ‘her zaman ve kaçınılmaz olarak çokanlamlıdır.’ Kant’ın açımlamasıyla, bir nesneye ilişkin estetik yargı, imgelemin nesneyle ilişkisini yadsımaz; ancak ‘öznel duygunun’ başatlığını öne çıkarır; çünkü ‘kavrayış ve imgelem gücü’ yargı gücünde ilişkilenir. Dolayısıyla yargı gücünde nesnellik de bulunur; öznellik ve nesnellik etkileşir. Bu süreç içerisinde, Hegel’in de dediği gibi, duyusal tinselleşir; tinsel duyusallaşır. Bir başka anlatımla, bir sanat/yazın yapıtında düşünce duyguya, duygu da düşünceye dönüşür. Nesnenin varlığı, estetik duyu yargılarının kaynağıdır. Estetik düşünüm yargısı, yargı gücünün bilgi yeterliliği ile imgelem gücünün ve öznede kavrayışın uyumlu etkileşimini olanaklılaştırır. Duyumsamaya dayanan yargı, “estetiktir ve öznel bir amaçlılık olarak hoşlanma duygusuyla ilişkilidir.” Yargı gücü, dolayısıyla da estetik duyumsamanın kaynağı olan imgelem gücü, sanat üretimini ve sanat yapıtının değerlendirimini de kapsar. Kant’ın anlatımıyla, yargı gücü, özyapısal niteliğinden ötürü, “kavrayış ile akıl arasındaki bağı” kurar. Yargı gücünün yeterliliği, “ancak bir eleştiri” kapsamında değerlendirilebilir. Estetik bir yargının olanağı ya da olabilirliği, bir beğeni yargısının olanağıdır. Estetik yargı gücü, “nesnesi, kavramını gerektirmeksizin”, söz konusu ilkeye “genelgeçer amaçlılık” kazandırır. Kant’ın tanımıyla, sanat, ‘insanın tasavvur güçlerinin nedenselliğidir.’ Bu tanım, sanatın insana özgülüğünü, dolayısıyla da sanatsal yetinin gizil güç olarak her insanda bulunduğunu, sanatın öznelliğini, karmaşıklığını, duyusal ve düşünsel güçlerin etkileşimini gerektirdiğini, sanat ürününün niteliğinin söz konusu güçlerin yeterlilik ya da yetmezliğine göre belirlenebileceğini, sanatsal değerlendirmelerde saltlık olamayacağını ortaya koyar. n 6 2 Mayıs 2019
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle