Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
MELANKOLIYLE BARIŞIK BIR ADAM: CHRISTIAN LÖFFLER İşini belli bir disiplinle ve istikrarla devam ettiren, kafasındaki derinlikli dünyayı müziği aracılığıyla kendinden emin bir tavırla bizlere ulaştıran yetenekli ve alçakgönüllü bir prodüktör Christian Löffler. 18 Haziran 2018. Kapadokya’nın büyülü atmosferinde gerçekleşen Cappadox’un beşinci günü. Red Bull video ekibiyle beraber altı günlük festivali benim gözümden anlatacak mini bir belgesel çekiyoruz. Kulislerden gün doğumu konserlerine kadar adım atmadık alan bırakmamışız, sayısız röportaj gerçekleştirmişiz, beşinci gün ayaklarımıza kara sular inmiş halde, çıkan fırtınanın etkisiyle rüzgarın hepimizi uçurduğu bir akşam vakti kulis önünde Alman prodüktörDJ Christian Löffler’le röportaj yapmak üzere bekliyoruz. Günler öncesinden dersime çalışmışım ama halihazırda çok hakim olmadığım bir tarz ve kişi olduğu için de biraz tedirginim. Kulislerin nasıl olacağı genellikle muammadır. Kimi kulisler çok gırgır ve rahatken, kimileri son derece gerilimli ve soğuk olabiliyor. Kimisinde müzisyenler ve ekip tarafından eve misafirliğe gelmiş biri gibi karşılanırken, kimilerinde, “Alana yabancı cisim girdi!” anonsu hem de kırmızı kodla verilmiş gibi bir hava ve bakışlar oluyor. İşte ben bu ihtimalleri açık alanda rüzgardan titreyerek düşünürken ve bir yandan da soracağım soruları kafamda pekiştirirken organizasyondan ‘hadi’ işareti geldi ve ekip olarak normalde bir yaşam alanı olarak kullanılan taş eve girdik. İçeri adım attığımda ilk dikkatimi çeken şey, Löffler’in basketbolcuları aratmayacak uzunluktaki boyu oldu. İnanılmaz uzundu. Uzun boylular familyasında saf ve iyi kalpli olanlar vardır hani, o türden. Löffler’in yanı sıra menajerinin, içecek ve yiyeceklerin bulunduğu kulis inanılmaz sakin, huzurlu ve kendi halindeydi. El sıkıştık. Adeta utangaç bir tavırla bizi kanepeye buyur etti. Bir ara sahneye az sonra çıkacak kişi o değil de ben olacakmışım gibi bir his geldi bana. Sorularım çok komplike değildi, keza onun yanıtları da. Her şey usul usul, yalın bir şekilde akıyordu. “Bu Almanlar nasıl oluyor da hayatı böyle hazmetmiş oluyorlar?” diye sorduğumu hatırlıyorum (ona değil kendime). Löffler sanki yüzlerce kilometre yol gelmemiş, ertesi gün Ibiza’ya, oradan Barselona’ya uçmayacak ve sonraki haftalarda dünyayı turlamayacak da yemyeşil çimenleri Windows masaüstü gibi görünen bir köyde çiftlik işlerini bitirdikten sonra köy ahalisiyle koca koca bardaklardan birasını içip tok kahkahalar atacak sarı saçlı, elma yanaklı bir Alman gibiydi. Onu tam da bu yüzden sevdim. Abartısı olmayan, üzerinde (yanlış hatırlamıyorsam) dağcı kazağı ve bol jean’iyle sakince bankada sırasını bekleyen bir vatandaş gibi oluşunu. Bir saat sonra sahneye çıktığında kulisteki halinden aşırı farklı değildi. Zaten Löffler yaptığı müziği “melankoli ile mutluluğun karışımı” olarak tanımlıyor. Dinlediğinizde duygudan yoksun bir elektronik müzikle değil, sizi alıp uzaklara götürebilecek duygu yüklü bir sound’la karşılaşıyorsunuz. Löffler’in kafasındaki dünyanın izlerini bir parça anlayabilmek için ismini Google’a yazmanız ve doğum yerinin görsellerini incelemeniz yetiyor aslında. Kendisi, 1985 Darß doğumlu. Burası, Almanya’nın Baltık Denizi tarafına bakan, upuzun beyaz kumsalı, gri denizi, kutu gibi evleri ve melankolik, ağırbaşlı atmosferiyle enteresan bir yarımada. Keza Löffler’in Instagram hesabını incelediğinizde de anksiyete yatıştıran meditasyon app’lerinden birini indirmiş gibi oluyorsunuz. Kapalı bir havada beyaz kumsal, rüzgarda uçuşan çalıların arkasında görünen Baltık Denizi, yağmurda buğulanmış bir pencere camı… “Bu adamın sinirlenecek konusu var mıdır?” diye düşündüren görüntüler… 14 yaşında müziğe başlayan, arkadaşları gibi gitara yönelmek yerine elektronik müziğe gönül veren, üç stüdyo albümü ve EP’ler yayınlayan, aynı zamanda görsel sanatlarla yakından ilgilenen, resim yapıp fotoğraf çeken ve dünyayı turlamaya devam eden DJ’in son albümü Graal (Prologue) bu yıl 5 Nisan’da yayınladı. O gün aynı zamanda kendisinin doğum günüydü. İşini belli bir disiplinle ve istikrarla devam ettiren, kafasındaki derinlikli dünyayı müziği aracılığıyla kendinden emin bir tavırla bizlere ulaştıran yetenekli ve alçakgönüllü bir DJ Christian Löffler. Onu 10 Mayıs Cuma akşamı PSM Caz Festivali kapsamında ikinci kez izlemek için sabırsızlanıyorum. Christian Löffler (Live) 10 Mayıs’ta Studio’da! Yazı: Melis Danişmend 13