Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Tu Fu /Şiirler Çeviren: İsimsiz Çin’de 712770 yılları arasında yaşayan Tu Fu 745’te karşılaştığı Li Po’nun etkisi altında kalarak ustası için sayısız şiir yazmıştır. Li Po’dan çok daha ağırbaşlı ve çağının sorunlarıyla daha ilgili bir ozan. Duyarlığı ve düşünsel yetenekler BİLGE VEY İÇİN YAZILMIŞTIR Ayrı dünyalarda geçti ömürlerimiz, Oysa birlikteyiz bu gece, Lamba yandığı sürece sohbette; Bir zamanlar gençtik ama günler Ne çabuk geçti ve şimdi Apak şakaklarımızdaki saçlar; Yiten eski dostlardan açıyoruz artık; beni Sana getiren bir raslantı; ayrıldığımızda Bundan yirmi yıl önce, bekârdın, oysa şimdi Sürüsüne bereket oğulların, kızların, Ufaklı irili; ne de iyi davrandılar bana, Nerelisin dediler, baba dostu Olduğuma sevindiler; istememi beklemeden Bana şarap getirdiler, yağmur demeden çıkıp Taze sebzeler topladılar darıma Katık etmek için; ve sen bana buluşmamız Ne de zor oldu diyorsun; On kadeh kaldırıyorsun birbiri ardına, Ama sarhoş olmuyoruz gene de Senin sevginin sıcaklığında; Ve yarın dağlar ve ovalar Gene ayıracak bizi ve ikimiz de gideceğiz Kendi yollarımıza. cevatcapan33@gmail.com açısından da onu Li Po’dan üstün bulanlar var. Bu yüzden hemen kendinden sonra gelen kuşaklar üzerindeki etkisi daha belirli. OĞLUMU DÜŞÜNÜRKEN İlkyaz geldi gene, Tay Oğlum ve gene Ayrıyız. Avunuyorum güneşte, Kuşlarla şarkı söylediğini – Mevsimin değişmesine hayret Ettiğini! – düşünerek. Kimsen yok şimdi sana Hayran olup, “Bak, Tay Oğlumuz Ne akıllı,” diyecek. Birlikte seveceğimiz yerleri Düşünüyorum: dağlarda, Irmak kenarı vadilerde, Kapının dışındaki ağaçların dibinde. Ama en iyisi bırakayım kendimi, Uyuyayım ve unutayım, Güneş ısıtırken şu kocamış sırtımı. İLKYAZ – MESAFELİ BİR BAKIŞ Bir devlet yıkılsa da Dağları, ırmakları kalır. Çangan’ın surları içinde şimdi Otlar bürümüş budanmamış ağaçları. Çiçekleri görünce, bir hüzün Seli boğuyor içimi. Gurbetteyim, Bu yüzden yüreğimi sarsıyor Kuş sesleri. Üçüncü aydayız Ve hâlâ yanıyor işaret ateşleri, Geçen yılki gibi. Evden bir haber gelse Tam tamına bin altın değerinde. Saçımı bağlamaya çalışıyorum, Kırlaşmış; toka tutmuyor, O kadar seyrelmiş. IRMAK KIYISI Burada, ırmak kıyısında, Bir adam oturuyor, Evine dönmeyi düşünüyor. Sıradan bir bilge, Havada bulut gibi. Geceleri, ay kadar Yalnızım; ama yüreğim Sağlam hâlâ günbatımında. Bu güz rüzgârları İyi geliyor sağlığıma. Eskiden iyi davranırlarmış İhtiyar atlara, Yorucu yollara sürmezlermiş Onca uzun hizmetten sonra. BİR GÜZ TATİLİNDE YAZILMIŞTIR Güz günleri bunlar, bulutlar Yükseklerde; rüzgâr sertleşiyor. Uzaktan maymunların çığlıkları İşitiliyor ve bu hüzün veriyor İnsanlara; su kuşları beyaz kumları Ve suları okşayarak uçuyor. Düşen yapraklar hışırtıyla Yarıyor havayı. YangÇe Irmağı Sonsuz gibi, durmadan akan sularıyla. Hastalık tek dostum; ne güzler Geçirdim evimden uzaklarda; şimdi Tek başıma tırmanıyorum ırmağın Yukarılarına, dertten ve hüzünden Kır düşmüş saçlarıma; ve yoksulluk Ve hastalık: şarap bile içemiyorum artık GÜZEL HANIMLARIN ŞARKISI Bahar şenliği ve bahar gerçekten gelmiş; kıvrımlı kıyılarında Çangan nehrinin güzel hanımlar yürüyor, güven ve gururla bakıyorlar önlerine sonra tatlı ve latif gülümsüyorlar birbirlerine; yüzleri çok güzel, kusursuz gövdeleri altın tavuslar, gümüş buraklarla bezeli ipek giysilerinin içinden seçiliyor; yalıçapkını renklerindeki başlıklarından işlemeli yeşimden süsler sarkıyor; inci bezeli küçük üstlükler sırtlarında; bu yıldızlar geçidinde görkemli ünvanlarıyla Fağfur’un gözdesi Yang Kuei Fei’nin kızkardeşleri; sunulan yemekler arasında deve hörgücünün mor etleri kristal tabaklarda beyaz, çiğ balık dilimleri; ama gıdıklamıyor bunlar bıkkın, doymuş damakları; bunca düşünceyle, emekle üretilmiş yemeklere neredeyse dokunmuyorlar bile; saray hizmetlileri özenle getiriyorlar imparatorluk mutfaklarından taze yemekleri; çalgıcılardan öyle ezgiler çıkıyor ki iblislerin bile yürekleri eriyor; önemli konuklar ve maiyetleri küme küme geliyorlar ve nihayet en yücesi geliyor, at sırtında, umursamaz, kibirli; en göz alıcı yerde iniyor atından; bahar çimlerini kaplayan yoğun söğüt çiçekleri emin adımlarının altında eziliyor; bir mavi kuş uçup gidiyor havalarda bir yerden kaptığı kızıl bir mendil gagasında; gücü mutlaktır Başbakan Yang’ın değdiği yeri yakar; iyisi mi uzak durmalı ondan ve pis, habis huylarından. 34 7 Kasım 2019