24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

‘BENİ KÖR KUYULARDA’ KASIM 2019 Muzaffer’i içinden çıkılamaz kör kuyuya tutsak ediyor. KARA DÜZENİN SAHİPLERİ Kara düzenin sahipleri bu çarkın hep böyle döneceğini, suyun aksi istikamette akmayacağını düşünüyor mu bilinmez ama kısa bir süre sekteye uğruyor: Güldiyar ağlayamıyor. Güldiyar’ın yaşları taş olmaktan vazgeçince Muzaffer sevinip “Sakın ağlama kızım” diyor; kurtulacaklarını umuyor ancak düzenin karası koyu. Nedim hemen adamlarla gaga gagaya verip bir çare buluyor. Yöntemi geliştiren sistem arıza verdiğinde çözümü de bulabilir. Güldiyar’ın arkasındaki duvar ölçülüp biçiliyor, matkap vınlamaları eşliğinde tavana bir korniş takılıyor, etekleri yeri süpüren mor perdeler geçiriliyor: “Ağlatma düzeneği” hazır. Adamlardan biri elinde bir bıçakla Güldiyar’ın sırtını dürtüyor, o da acıdan ağlamaya, taşlarını dökmeye, seyircileri tatmin ederken kara düzen için sermaye olmaya devam ediyor. Ağlaması beklenilirken (kısmen daha insancıl olan uygulanırken), psikolojik şiddet eşiği geçilip fiziksel zorbalığa varılıyor bu yeni yöntemle. Vahşi kapitalizm dönüştürmeye, dönüştürürken de insancıl olanı topyekun yıkmaya başlıyor. Bu sırada Dursun’un yaşadığını, Emine’nin Bahriye’ye rastladığını, Muzaffer’in annesiyle babasını gördüğünü onlarla konuştuğunu öğreniyoruz. Ölülerle diriler, gerçeklerle hayallerin avlusuna gelip gidip konarken işte anlatının bir kenarına tünemiş Halil peyda oluyor ama onun hikâyesi uzun. Dalından düşüp de buzlarından çözülünce Cabir Dayı’ya anlattıklarından şu: “Nefret edemeyenin sevgisi de yalandır.” Halil, kayıp hayaller diyarındaki Kevser gibi işgal etmiyor hikâyeyi, sırrını döküp ağacına dönüyor, ta ki insanlar onun farkına varıp eğlence olsun diye taş atmaya başlayana kadar. O da işte ne yapsın, daha evvel ölmüş biri, evin çatısına uçuveriyor, dem çekmeye, Güldiyar’ın ve Muzaffer’in hikâyesine ritim tutmaya devam ediyor. GÜLDİYAR’IN YARALARI Güldiyar sırtından bıçakla dürtüledururken yaraları çoğalıyor. Seyirciler ekseriyetle keyif almaktan vazgeçmiyor, bu zulmün adını koyup dillendirenlerden biri cezasını çekti çünkü. Düzenin taşeron başı artık Şakir, Nedim’e ne olduğunu bilmiyoruz, kö tülerin makamında kişiler değişebilir fakat tayin edilen görevler hep benzer kalır. Şakir, kıza daha iyi bakılması, gücünün kuvvetinin yerinde olması için çabalıyor. Hasılattan memnun olmayan büyük patronlardan biri ziyarete geliyor, telkinde bulunuyor. Şakir kara kara düşünürken Güldiyar bayılıyor birden, doktor getiriyorlar, serumlar bağlanıyor ve işletme bir günlük ara vermek durumunda kalıyor. Bu sırada uykuların doğusundan çıkıp gelen bir genç uğruyor. Güldiyar’a âşık Cevher klarnetiyle etrafta geziniyor. Cevher rol çalmıyor kurmacada, “Cennet’in oğlu” değil. Derken, sırrı taş olup gözünden aktığı günden beridir sesini duyamadığımız Güldiyar ölüveriyor. Muzaffer, kızını gömme törenine gitmiyor, gözleri Güldiyar’dan kalan boşlukta. Adamlar, toparlanıp evi terk etmeye hazırlanırken insanların halen avluda olduklarını, eve doluştuklarını fark ediyorlar. Cağıl cuğul kalabalıktan birileri adamı görmek istediklerini söylüyor: “Minderin üstünde oturan kızı o hâlâ görüyor çünkü”, “Belki kız ölmedi”, “İsimlerimizi yazın sırayla girelim!” Muzaffer’in yanına Dursun oturtuluyor; ona göz kulak olması için. Talep olduğu müddetçe sahnede biri hep kostümlü kalacak: Muzaffer öldüğünde Dursun, Dursun öldüğünde karısı Emine, Emine öldüğünde henüz tanışmadığımız biri… İKİ TEMEL SINIFLANDIRMA Hasan Ali Toptaş romancılığının iki temel sınıflandırması var kanaatimce, belki bir adları vardır ama ben eserleri üzerinden söyleyebiliyorum: GölgesizlerHeba (GH) ve Kayıp Hayaller KitabıUykuların Doğusu (KU). (Beni Kör Kuyularda, GH damarına daha yakın Gölgesizler’le hatta Heba’nın “Sınır” bölümüyle paralel bir okuma yapılabilir.) Beni Kör Kuyularda ve GH’de roman kişileri kendileriyle, benlikleriyle çok fazla meşgul olmuyor, dalıp gitmiyor, çünkü olayın akışı ve trajedisi buna olanak tanımıyor. Hasan Ali Toptaş’ı Kuşlar Yasına Gider ile tanıyan geniş kitle için sözcük çeşitliliği, tekrarlar ilginç olabilir ama kadim okurlarının tadını bildiği bir hikâye. Merak unsuru elbette tetikleyici fakat aslolanın anlatım olduğunun, bu okurların da zaten bunu bildiğinin farkındayız. n Beni Kör Kuyularda / Hasan Ali Toptaş / Everest Yay. / 240 s. / Ekim 2019. 257 Kasım 2019 Araştırma İnceleme, 328 sayfa “Fay ha ı” niteliğindeki bir tartışmaya kapsamlı bir bakış Umut Azak, Türkiye’de laiklik ve sekülerleşme süreçlerinin İslâm ile ilişkisini Menemen Olayı ve Malatya Hadisesi gibi vakalar, Türkçe ezan, Alevilik ve Said Nursî hakkındaki tartışmalar üzerinden dönemin gazete ve dergilerine de mercek tutarak takip ediyor. Türkiye’de Laiklik ve İslâm, Türkiye’de hâlâ devam eden ve “fay ha ı” niteliğindeki bir tartışmanın çıkış noktalarını ve daha önemlisi toplumsal ve siyasi sonuçlarını detaylarıyla ortaya koyuyor. www.iletisim.com.tr iletisim@iletisim.com.tr vimeo.com/iletisim facebook.com/iletisimyayin twi er.com/iletisimyayin instagram.com/iletisimyayin
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle