06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

PETER HUBER’DEN “ORWELL’İN İNTİKAMI” Orwell’e karşı Orwell için yankı enkİ [email protected] Peter Huber “Orwell’in İntikamı”nda, 1990’ların teknolojisiyle “Bin Dokuz Yüz Seksen Dört” ve Orwell’in diğer eserlerini dijital bir hâle getirmiş, sıklıkla kullandığı kelimeleri ve kavramları tespit etmiş ve kesyapıştır yöntemiyle ortaya yeni bir Orwell metni çıkarmaya çalışmış. G eorge Orwell’in 1949’da yayımlanan klasik eseri Bin Dokuz Yüz Seksen Dört’ün ilk sayfalarında, baskıcı bir sistemde yaşayan ve bir günlük tutmaya karar veren kahramanımız Winston Smith’in aklına önemli bir soru düşer: Bu günlüğü kimin için tutacaktır? Gelecekle nasıl iletişim kurulabilir? Bu çabanın bir anlamı var mıdır? Peter Huber’ın 1994’te yazdığı ve “1984’ün Yeniden Yazımı” alt başlığını taşıyan Orwell’in İntikamı adlı polemik dolu eseri de Bin Dokuz Yüz Seksen Dört çerçevesinde bu sorulara cevap arayan bir kitap. Orwell’in romanının geleceğe seslenip seslenemediğini, öngörülerinde yanılıp yanılmadığını, güncel olup olmadığını tartışan Huber’ın kendisinin bunu ne kadar başardığı ise tartışmaya açık. Aslında Orwell’e doğrulttuğu eleştiri oklarını doğrudan kendisine çevirmek de mümkün çünkü kitabın alt başlığında açıkça söylendiği gibi Huber o ünlü romanı, teknolojinin nimetlerinden faydalanarak yeniden yazmaya çalışıyor. Hem kurgu hem de kurgudışı bir yapıya sahip olan Orwell’in İntikamı, teknoloji ve özgürlük konuları ekseninde Orwell’in eserleri ve zihniyetiyle bir diyaloğa giriyor. Başarısının tartışmaya açık olması ise konunun teknoloji olması ve 1994’te yazılan bu eserde günümüz internet mecralarının ve özellikle de sosyal medyanın, tartışmanın kapsama alanına tam anlamıyla girememesinde yatıyor. TERSİNE ÇEVRİLMİŞ ORWELL Peter Huber’ın bu kitabı oluşturma süreci, belki de günümüzün dijital mecralarının sevdiği tabiriyle oldukça inovatif çünkü elimizde yazılan değil, âdeta yapılan bir kitap var. Huber, 1990’ların teknolojisiyle Bin Dokuz Yüz Seksen Dört’ü ve Orwell’in diğer eserlerini dijital bir hâle getirmiş, sıklıkla kullandığı kelimeleri ve kavramları tespit etmiş ve kesyapıştır yöntemiyle ortaya yeni bir Orwell metni çıkarmaya çalışmış. Kendi deyimiyle, “Orwell’in kendi yazılarının alçısıyla, tuğlasıyla inşa” etmiş kurgusunu. Bu girişimin arka sında yatan iki sebepten biri, Orwell’in kendisinin de zaman içinde kendi eserlerinde bir nevi kesyapıştır yöntemini uygulaması, yani daha önce yazdığı eserlerden kelimesi kelimesine cümleler, metaforlar, sahneler kullanması. Kitabın İngilizce orijinalinin arkasında yaklaşık altmış sayfalık “Notlar” bölümü yardımıyla bu takibi okurlar da yapabiliyor ancak Türkçe baskıda bu bölüme yer verilmemiş. Yine de bu kitap Bin Dokuz Yüz Seksen Dört’le yan yana okunduğunda Huber’ın nasıl bir yol izlediğini görmek mümkün. Kısacası, Orwell’in yazdıklarından hareketle, onun kelimeleriyle yeni ve farklı bir Bin Dokuz Yüz Seksen Dört yazmaya çalışmış Huber. Girişiminin diğer sebebi ise teknikten ziyade ideolojik. Huber, Orwell’in makine, bilim ve teknoloji karşıtı duruşunu eleştirip o distopik söylemle tartışmak istemiş söz konusu romanı yeniden yazarak. Bunun için “teleekran” kavramını odağına alıyor yazar ve kendi kurgusunun “Orwell üzerinde düşünmek için tersine çevrilmiş Orwell” olduğunu vurguluyor. Sonuçta, Orwell’in İntikamı’nın form olarak Orwell’ci ama içerik olarak antiOrwell’ci olduğunu söylemek mümkün görünüyor. Huber, söz konusu yöntemle eserin kurgu kısmını oluştururken bir yandan da kitabın kurgudışı bölümleriyle kendi bakış açısını teorik olarak sergiliyor. Eser boyunca Orwell’i ve onun ideolojik tutumunu olumlu ve olumsuz yönleriyle aynı anda ele alıyor yazar. Bin Dokuz Yüz Seksen Dört’ün İkinci Dünya Savaşı’ndan beri yayımlanmış en Huber, yeni ve farklı bir “Bin Dokuz Yüz Seksen Dört” yazmaya çalışmış. önemli eser olduğunu, hatta “fevkalade özgün bir eser” olduğunu iddia ediyor. Ne kadar inandırıcı ve ikna edici olduğunu söylerken hemen arkasından da Orwell’in nerede yanıldığını anlatmaya girişiyor. “Orwell ile hemfikir değilmiş gibi davrananlar bile, farkında olmadan ondan alıntı yapar” derken büyük ihtimalle onların arasına kendisini de katıyor Huber. İKİRCİKLİ BİR ORWELL PORTRESİ Elbette artık bir klasik hâline gelen Bin Dokuz Yüz Seksen Dört’ün yeri ve önemi aşikâr ama özgünlük konusunda Huber’ın hesaba katmadığı önemli dönüm noktaları var edebiyat tarihinde. Aleksandr Çayanov’un 1920’de yayımlanan yarım kalmış ütopyası Biraderim Aleksey’in Köylü Ütopyası Ülkesine Seyahati, yine 1920’li yıllarda yayımlanan Zamyatin’in Biz’i, Aldous Huxley’nin 1932’de yayımlanan Cesur Yeni Dünya’sı ve belki de en önemlisi, Katharine Burdekin’in 1937’de yayımlanan Swastika Geceleri adlı distopik eseri, Orwell’in Bin Dokuz Yüz Seksen Dört’üne uzanan yolda dönüm noktaları olarak durmaya devam ediyor ve bu eserlere dikkatle bakıldığında Orwell’in o kadar da özgün bir esere imza atmadığını görebiliriz. Huber bu eserlerin biriki tanesini anıp belli bir açıdan olası bir benzerliği dile getiriyor ama özgünlük meselesinde çok da derin bir tartışmaya girmiyor. Zaten Huber’ın derdi daha ziyade Orwell’in kendi içindeki paradokslarla, içine girdiği “çiftdüşün” durumlarıyla ilgili. Yazar, Orwell’i başka isimlerle değil, kendisiyle karşılaştırıp bize aynı anda hem tutarlı hem de tutarsız olduğunu gösterdiği ikircikli bir Orwell portresi yansıtmakla daha çok ilgileniyor. Huber temel olarak üç kavram bağlamında eleştiriyor Orwell’i: Makine, Özgürlük ve Çiftdüşün. Orwell’in Bin Dokuz Yüz Seksen Dört’te ve çeşitli eserlerinde makineyi ya da genel anlamıyla teknolojiyi şeytanileştirerek ele aldığını belirten ve bu durumdan “teknofobi” diye bahseden yazar, bilimsel ilerlemenin kaçınılmaz olarak totalitarizme varacağına dair Orwell’ci teze karşı cephe alıyor ve makinelerin aslında özgürlüğün karşısında değil yanında olabileceğini, demokrasi veya ifade özgürlüğü adına bir araç olarak kullanılabileceklerini iddia ediyor. Bu noktada 1990’larda ele alınan bu görüşlerin, şimdi, sosyal medya çağında yeniden değerlendirilmesi gerekiyor. Bir yandan önemli bir öngörüde bulunuyor Huber. Diğer yandan, saptamalarının Batılı ve liberal çerçevede kaldığını, küresel bir yorumda bulunmanın o kadar da kolay olmadığını söylüyor. Ne de olsa bugün özgürlük, Huber’ın başarılı bir şekilde öngördüğü bir dijital iletişim ortamında, iddia ettiği kadar kolay elde edilmiyor. Orwell’in Bin Dokuz Yüz Seksen Dört’ünde anahtar kavramlardan biri olan ve kişinin “bir diğerini geçersiz kılan iki fikre, çeliştiklerini bilerek ve her ikisine de inanarak aynı anda sahip olması” olarak özetleyebileceğimiz “çiftdüşün” meselesini tartışırken de bu kavramı Orwell’in kendisine yöneltiyor Huber. Onun tüm eserlerinde ve hayatında bu ikircikli ve müphem durumdan mustarip olduğunu ikna edici örneklerle açıklıyor. Bu çerçeveden hareketle de Orwell’in yanılgılarını teşhis etmeye koyuluyor. Yazara göre Orwell’in en büyük hataları arasında, elektronik medyada mülkiyetin tekelleşmesinin kaçınılmaz olduğuna, sosyalizmin güçlü bir teknoloji geliştirebileceğine ve Amerika’nın totalitarizme sürüklendiğine inanması bulunuyor. Huber kitap boyunca ısrarla ve kendisini tekrar ederek tartışıyor Orwell’in bu inançlarıyla ama bir yandan Orwell’in de kendi içinde çok tartışmalı bir yapısı olduğunu göstermeye çalışıyor nihayetinde. Orwell’in İntikamı, son derece güncel bir tartışmaya davet ediyor bizi. Teknoloji ve özgürlüğün yan yana mı yoksa karşı karşıya mı durduğunu yeniden düşündürüyor. n Orwell‘in İntikamı / Peter Huber / Çeviren: Muammer Pehlivan / Everest Yayınları / 336 s. 4 20 Nisan 2017 KItap
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle