Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
wolfgang borchert’in “kapıların dışında”sı yılllar sonra yeniden yayımlandı ‘Hiç’le başbaşa bırakılanın haykırışı Wolfgang Borchert’in, ilk basımı 1962’de de yayınevi’nce yapılan tek perdelik oyunu “Kapıların Dışında” geçenlerde yeniden yayımlandı. Bu kez kitapta, Ayşe Sarısayın’ın Behçet Necatigil’in çevirisinin hikâyesini anlattığı kapsamlı bir arşiv çalışması da yer alıyor. B ugünlerde yayın dünyamızda bir Borchert rüzgârı esiyor. Kısacık ömrünün azımsanmayacak bir bölümü İkinci Dünya Savaşı’nın acılarına, acımasızlıklarına tanıklık etmekle geçmiş bu Alman şair ve yazarın kitapları, ölümünün yetmişinci yılında, art arda yayımlanıyor. Borchert’in yeryüzünün hemen tüm dillerinde dolaşan, ünlü savaş karşıtı manifestosu Hayır De!’yi yıllar önce Radikal Kitap’ta yayımlamıştım. Bu çeviri daha sonra uzun süre sosyal medyada gezindi. Geçenlerde de Tan Oral’ın çizimleriyle zenginleşerek Yordam Kitap’tan kitaplaştı. 1947’de henüz yirmi altı yaşındayken bu dünyadan göçüp giden Borchert’in o güzelim şiirlerini bir araya getiren Fener, Gece ve Yıldızlar, 1960’larda de yayınevi’nden çıkan ilk basımından yıllar sonra Can Yayınları tarafından yayımlanmıştı. Kısa bir süre önce yine Can’dan yeni basımı yapıldı kitabın, yeni bir kapak tasarımıyla. Fener, Gece ve Yıldızlar’da, Behçet Necatigil’in çevirmiş olduğu şiirlerin yanı sıra Borchert’in ölümünden sonra yayımlanmış şiirleri de sunuluyor okura, Ayşe Sarısayın’ın Necatigil’in yüzünü ağartacak çevirileriyle.Borchert’in, ilk basımı 1962’de de yayınevi’nce yapılan tek perdelik oyunu “Kapıların Dışında” da geçenlerde Can Yayınları’nca yeniden yayımlandı. Bu kez kitapta, Ayşe Sarısayın’ın Behçet Necatigil’in çevirisinin hikâyesini anlattığı kapsamlı bir arşiv çalışması da yer alıyor. Yazarın tüm öykülerinin Kâmuran Şipal çevirisiyle bir araya getirildiği Ama Fareler Uyurlar Gece ise en son Doğan Kitap’tan çıkmıştı. Umarım, nerdeyse bir “Borchert yılı” olup çıkan 2017 içinde bu kitabın da yeni basımını görürüz. GENÇ KUŞAKLAR OKUDU MU? Son yıllarda Borchert üstüne epeyce yazdım sanırım. Bu sefer, 1960’lardan bu yana ilk kez yeni basımı yapılan, genç kuşakların olasılıkla ilk kez okuma olanağı bulacakları Kapıların Dışında’ya değinmek istiyorum. Her şeyden önce, Kapıların Dışında’nın 1946 Güzü’nün sonlarında birkaç gün içinde yazıldığını ve ilk olarak 13 Şubat 1947’de Hamburg Radyosu’nda dinleyicilere sunulduktan sonra pek çok insanı derinden etkileyip yaygınlık kazandığını söylemeliyim. Necatigil’in Kapıların Dışında’yı 1952’de çevirdiği düşünülürse 1960’tan sonra radyo oyunları yazmaya yönelmesinde bu oyunun da bir payı olmuş mudur, bilmiyorum. GERİ ÇEVRİLEN OYUN Evet, Kapıların Dışında’yı 1952’de Millî Eğitim Bakanlığı Klasikler Dizisi için çevirmiş Necatigil. Bunu, Ayşe Sarısayın’ın Kapıların Dışında’nın başında yer alan “Antimilitarist bir oyunun çeviri hikâyesi” başlıklı araştırmasından öğreniyoruz. Pek az çeviriye nasip olabilecek bu ayrıntılı çalışmadan öğrendiğimiz çok çarpıcı bir şey de var: Necatigil’in Kapıların Dışında çevirisi, kitaba yazdığı ve Borchert’i anlattığı önsöz yüzünden, Millî Eğitim Bakanlığı Tercüme Bürosu tarafından geri çevrilmiş. Neden mi? “Borchert’in bu eseri, dilimizde, sizin kuvvetli kaleminizle Wolfgang Borchert “Kapıların Dışında” oyunu için bir ilüstrasyon. bir kat daha kuvvetlenmiş. Bunun için de birçok ifadeler, gerçekten harp ve askerliğin aleyhine imiş gibi çınlıyor. Bu sebepten de Büro üyeleri, belki de haklı olarak (...) böyle bir eserin bugün, bilhassa resmî bir makam tarafından basılamayacağını, basılırsa eğer, yalnız bizim değil, mütercimin de müşkül duruma düşeceğini ileri sürdüler ve bu fikir üzerinde hepsi birleşti.” Bilinen bir gerçeği yinelemeyi göze alarak yayıncılık dünyamızın tarihinin, bir yönüyle de sansür ve otosansürün, yasaklamaların tarihi olduğunu söylemeden edemeyeceğim. SARISAYIN’IN ARAŞTIRMASI Sarısayın’ın kitabın başındaki araştırması hiç kuşkusuz antimilitarizme getirilen bu engellemenin hikâyesiyle sınırlı değil. Kapıların Dışında’nın sonradan Memet Fuat’ın de yayınevi tarafından yayımlanışının öyküsünü, pek çok yazarın yapıtla ilgili yorumlarını da buluyoruz bu araştırmada. Bir çevirinin hikâyesini bu denli kapsamlı biçimde bizlere aktardığı için Sarısayın’a bir çevirmen olarak borçlu duyuyorum kendimi. Ama her türlü yazışmayı, mektubu, taslak çalışmalarını şaşırtıcı bir titizlikle saklayarak bu olanağı sağlayan Necatigil’e de hayranlık duymadan edemiyorum. UMARSIZLIĞIN ÖYKÜSÜ Kapıların Dışında, İkinci Dünya Savaşı’nın sona ermesinin ardından, Sibirya’da üç yıl kaldığı tutsak kampından yurduna, Almanya’ya dönen yalnız bir askerin umarsızlığının öyküsü. Adı Beckmann, yalnızca Beckmann; ilk adını herkes unutmuştur, kendisi bile. Yıllardır buyruk almaktan başka hiçbir şey yapmamıştır. Sırtında hâlâ asker üniforması vardır. Karısı, Beckmann’ı çoktan unutup kendine bir sevgili bulmuştur. Evinin yerinde yeller esmektedir, düşlerinin ve inançlarının da. Bütün kapılar yüzüne kapanır. Canına kıymak ister ama Elbe Irmağı bile almaz onu, sürükleyip kıyıya bırakır. Perde kapanırken Beckmann ırmağın kıyısında öylece durur. O korkunç savaşın ardından sorularına yanıt arayan milyonlarca insandan biridir: “Sen şimdi neredesin, ey evet diyen? Bana asıl şimdi cevap ver! Sana asıl şimdi ihtiyacım var, ey cevap veren! Nerelerdesin ki! Ansızın yok oluverdin! Neredesin, ey cevap veren, neredesin, ey bana ölümü çok gören? (...) Niçin susuyorsunuz? Niçin? Yok mu bir cevap veren? Kimse cevap vermiyor mu? Kimse, hiç kimse cevap vermiyor mu?” BAĞRINDAN BİR PARÇA Necatigil’in oyunla ilgili düşüncelerini çeviriye yazmış olduğu önsözden öğreniyoruz: “Modern Alman Tiyatrosu’nda kendisine silinmez bir yer sağlayan tek oyunu Draussen vor der Tür’ü (Kapıların Dışında), 1946 Sonbaharı sonlarında, biçim sorunları üzerinde duramadan, gereği kadar işleyemeden, bir haftada yazmıştı. Sanki bağrından bir parça kopuyor, bu parça kendi biçimini de birlikte getiriyordu (...) O bu oyunu yazarken ilerde oynanacağını düşünmemişti bile. Eser bir ‘edebiyat hadisesi’ olmaktan çok, içinde milyonların sesini derlemiş, yoğunlaştırmış olması bakımından önem taşır.” Borchert’in 1949’da Almanya’da basılan Toplu Eserleri’ne biyografik bir sonsöz yazan Bernhard MeyerMarwitz’in deyişiyle “gerçeği bütün korkunçluğu ile aksettiren bu eser, böylece, sarsılmış inanç ve boş ellerle savaştan dönen (ve yer, yurt, sıcak hisler, yakınlık yerine) hissiz kalpler, kapalı kapılar ve yıkılmış, kül olmuş bir vatanla karşılaşan, ‘hiç’le başbaşa bırakılan bir gençliğin haykırışı” olmuştur. “SESİNDE KENDİMİZİ BULDUK” Borchert’e gönderilen binlerce mektuptan birinde yer alan sözler de Necatigil ve MeyerMarwitz’in yorumunu somutlaştırıyor: “Bizler; Stalingrad, Smolensk ve Viyazma’daki genç subaylar; seninle yaşıt kardeşlerin, eserini radyodan dinledik. Temsil boyunca nefesimiz tıkanıyordu sanki, o kadar heyecanlıydık. Seni dinledik ve seni anladık. Ta kalbimizi kavrayan bir olaydı bu. Günlerce söylediklerin üzerinde düşündük ve tartıştık. İçimizden biri ilk defa açık konuşma cesaretini gösterdi. O âna kadar susuyor ve uzak ve yabancı hissettiğimiz vatanımıza karşı kendimizi o korkunç susuşla koruyorduk sanki. Solmuş asker elbiseleri içinde dolaşan, gaz maskeli gözlükler taşıyan, yıkıntıları temizleyen, sigara bulamayıp izmarit içen, her gün ölen ve öldüren, yataklarımızın yanı başında yatan ölü arkadaşlarımızın donuk bakışlarıyla ürperen bizler; senin sesinde nihayet kendimizi bulduk.” Borchert, Kapıların Dışında adlı bu oyununa bir de altbaşlık yazma gereğini duymuştu: “Hiçbir Tiyatronun Oynamak Hiçbir Seyircinin Görmek İstemediği Oyun.” Bu oyun, yazıldığı günlerden bu yana yalnızca Almanya’da değil, dünyanın dört bir yanında oynandı. Kapıların Dışında’yı 1949’da New York’ta ilk kez sahneleyen, Almanya’da Nazilerin iktidara gelişinden sonra sürgünde yaşamak zorunda kalan, ünlü tiyatro yönetmeni ve kuramcısı Erwin Piscator’dan başkası değildi. “Oyun”, dünyanın dört bir yanında oynanmaya devam ediyor. n 12 20 Nisan 2017 KItap