Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
JOSÉ saramago’nun bitiremediği roman ‘Nihayet yeniden bir kitap yazabileceğim’ Saramago bitiremediği son romanında, dünyayı, bugünkü yaşanmaz haline getiren bir meselenin sorgusuna girişiyor. Silah fabrikalarından yola çıkarak dünyanın ilerlediği hattı değiştiren 1930’larda yaşanmış bazı savaşlara odaklanmak istiyor. melİsa bulut evdiğimiz bir yazarın kaleminden çıkmış her şeyi okumak isteriz. Roman, öykü gibi kurmacaları bir yana; tuttuğu günlükleri, kaleme aldığı anıları, dostlarıyla mektuplaşmaları, hatta basit yazışmaları, notları bile değerli hale gelir. Çünkü artık okurunun yaşamında, bir yazarın ötesine geçmiştir. Hayatının bir parçası haline gelmiş, gerçek dünyadan sığındığı güvenli limana dönüşmüştür yazarın yazdıklarından öte kendisi. Edebiyatseverlerin böyle yazarları vardır. İyidir, hoştur ancak söz konusu isim dünya edebiyatını önemli biçimde etkilemiş biriyse bu herkesi ilgilendiren bir olay halini alır. Tıpkı José Saramago’nun bitiremeden hayatını kaybettiği romanı Mızraklar, Mızraklar, Tüfekler, Tüfekler gibi... Kaldı ki burada günlüklerden, anılardan ya da kıyı köşede kalmış notlardan bahsetmiyoruz. Nobel Edebiyat Ödülü sahibi bir romancının ölmeden önce yazmaya çalıştığı son romanı söz konusu olan. Bu bakışla Saramago’nun ölüm çizgisini aşmadan hemen önce yazdıkları, sadece sevenleri için değil dünya edebiyatı açısından da bir miras değeri taşıyor. Bitememiş romanın sayfaları arasında dolaştıkça ise bu “miras” meselesinin boyutlarına daha da hakim oluyoruz. Çünkü Saramago yazmaya çalıştığı S son romanında, dünyayı, bugünkü yaşanmaz haline getiren bir meselenin sorgusuna girişiyor. Silah fabrikalarından yola çıkarak dünyanın ilerlediği hattı değiştiren, 1930’larda yaşanmış bazı savaşlara odaklanmak istiyor. Saramago’nun bu romanı yazma hayaline “girişim” diyorum çünkü yazar, bu sorgusunu ölümü nedeniyle bitiremiyor. Ama yine de ardında çok önemli bir fikir ucunu bırakıyor ve okurlarına bir romanın sonunu hayal ettirebiliyor. Tamamlanmamış ve yol haritası belirdikten hemen sonra kesilmiş bir roman için aslında bu çok zor bir durum. Çünkü elimizde, romanın sonuna doğru gidecek yolda, ufukta beliren ince bir çizgiden başka bir şey olmaz. Ancak Saramago’nun romanında böyle olmuyor çünkü yazar, Mızraklar, Mızraklar, Tüfekler, Tüfekler’in sayfalarına öyle bir giriş yapıyor ki dertlerini birer birer dökmenin yanında, metnin geleceğine dair önemli perspektifler de sunuyor. Öncelikle öğreniyoruz ki Saramago; “Silah sanayiinde neden hiç grev olmaz?” sorusuyla hareket edecek. Ardından hemen köklü bir silah fabrikasının kapıları açılıyor bize. Sonra, bu silah fabrikasında çok da önemli olmayan bir şeflik görevi yürüten kahramanımız sahneye çıkıyor. Bu kahraman, “muhteşem” silahların “hastalıklı bir hastası” olarak yaşamını devam ettriyor. Yanında, savaş karşıtı karısı devreye giriyor. Aralarındaki anlaşmazlığın gün yüzüne çıkmış nedenleri sıralanıyor... Yani daha en başlarda romanın omurgası şekillenmeye başlıyor. “ERDEM” ARAYIŞI Romanın sonunu hayal edebilmemizi sağlayan Saramago’nun hızlı bir giriş yapmasının yanında diğer önemli neden olarak az önce bahsettiğim “silahların hastalıklı hastası” diyebileceğim kahramanı: Artur Paz Semedo. Akla yapışan bir tip Semedo. Hareketleri, yaşayışı ve anlayışıyla; yazılsa, dünya edebiyat tarihine çok şey katacak bir tip olarak hayal edilmiş Saramago tarafından ve üzerinde pek çok kavram cisimleşiyor. Savaşın kendisi ve silahlar başta olmak üzere hastalıklı bir bencilliğin can bulmuş hali gibi davranıyor Semedo. Çalıştığı silah fabrikası ise hiç durmayan üretimiyle dünyada bitmeyen savaşların temsili haline geliyor. Ancak bu bencilliğin karşısına Saramago’nun yaşamı boyunca peşinden koştuğu kavramlar çıkacak. Kahramanını, İspanya İç Savaşı’nın tarihini araştırmanın eşiğindeyken “bir erdem mücadelesinin” içine sokacak. Bilen bilir; José Saramago’nun Körlük’ten Görmek’e, Baltazar ile Bilimunda’dan Kabil’e en çok üzerinde durduğu, tartıştığı, sorguladığı, farklı yanlarını görmeye ve göstermeye çalıştığı bir kavram “erdem”. Anlaşılan o ki bitemeyen son romanı Mızraklar, Mızraklar, Tüfekler, Tüfekler’in de derdi bu mesele olacakmış. Aslına bakılırsa yazarların ölümünden sonra kendi istekleri dışında yayımlan mış metinlere şüpheyle yaklaşmakta yarar var. Sonuçta yazarın iradesi dışında gerçekleşen bir yayın söz konusudur ve yayın iradesinin sadece yazarda olması gerektiğini düşünenlere bu, son derece mide bulandırıcı gelebilir. Fakat buradaki yazarın adı José Saramago ve yazının hemen başlarında da değindiğim gibi artık yakınlarının ya da sevenlerinin değil dünyanın ortak sahipliklerinden biri. O nedenle kaleminden çıkmış her kelimede dünyadaki her edebiyat okurunun hakkı var. Diğer yandan, Saramago’nun, kitap aklına fikir olduğu düştüğü andan itibaren tuttuğu küçük notlar da alınmış bu baskıya. Büyük bir yazarın roman yazmaya başlarken girdiği ruh halini anlamak için de önemli bir yerde duruyor bu notlar. Saramago’nun, yayımlandığı ülkelerde “büyük gürültü koparan” romanı Kabil’den sonra tekrar yazıya dönme heyecanını duyumsamak gerçekten umut verici. Romanın fikri aklına düştüğünde Saramago da günlüğüne şu notu düşüyor: “Nihayet yeniden bir kitap yazabileceğim.” José Saramago’nun bu heyecanını karşılamak için dahi romanın basılması önemli bu bağlamda... Yine bu küçük notların arasında kitabın isminin değişim macerasına da tanıklık ediyoruz. İlkin “Bellona” olarak düşünüyor Saramago romanın adını. Roma Savaş Tanrısı’nın adı... Sonra, “Bellona Anonim Şirketi” haline dönüşüyor. Karar veremiyor, tekrar değiştiriyor: “Mızraklar, Mızraklar, Tüfekler, Tüfekler” diyor. Gil Vicente’nin trajikomedisi Exortaçao da Guerra’sından alınma bir cümleyle... Ancak yine içine sinmiyor ve ismi “Bellona Anonim Şirketi Ürünleri” şekline getiriyor. Son karar ise ortada: “Yeni değişiklik,” diyor Saramago, “sonuçta iyi oldu. ‘Mızraklar, Mızraklar, Tüfekler, Tüfekler’. Kitabın adı bu olacak.” Oldu da. Ancak Saramago bu bitmemiş romanının basıldığını görmedi. Kitaba müthiş bir görsellik katan, farklı imgeler ve çağrışımlarla Saramago’nun hikâyesini adeta yeniden yaratan Günter Grass’ın çizimlerini de... n Mızraklar, Mızraklar, Tüfekler, Tüfekler / José Saramago / Çeviren: Işık Ergüden / Kırmızı Kedi Yayınevi / 130 s. İSİM MACERASI 6 4 Şubat 2016 KItap