27 Nisan 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

akibetine nail olamaz. Hanımefendiye ve çocuklarınıza hürmet ve muhabbetlerimi söylemenizi dilerim. Hâlâ böbrek sancıları hafif hafif devam ediyor. Bu baharda bir Çırçır kürü yapmayı çok istiyorum. Tâ ki beraber keyifli bir rakı içebilelim. Yazılarınızı dört gözle beklerim. Size en yakın dost duygularımı sunarım. HASAN ÂLİ YÜCEL’DEN SAHAF A. HAMDİ TANYELİ’YE MEKTUPLAR YÜCEL 29.11.1953 Aziz dostum Hamdi Beyciğim, Size geç yazdığım için affınızı dilerim. Benim küçük damadı Amerika’ya yolcu ettik. Kız da gitmek istedi. Arkasından göndermek için epey uğraştık. Nihayet onu da yaşına başına bakmadan gönderdik. Onu tayyareye bindirmek için İstanbul’a geldim fakat aile ve iş içerisinde sizi ve sizleri arayamadım. Bugün de Ankara’ya döndüm. Bu satırları mektubunuzun hayrıyla yazıyorum. Evvelâ rahatsızlığınıza geçmiş olsun. Grip yaz kış dinliyor mu? Biz bir ay önce kapı kapamaca bu hastalıkla paçavra haline geldik. Ben Stroptomisin’le hafif atlattım. Doktorun alma demesine rağmen alışım iyi oldu. Gribe, grip mikroplarına pensilin tesir etmiyor. İnziva bazen tedavi yerine geçiyor. Devamlılığı hoş olmuyor. Siz de küskünlüklerinizi, kaçma hislerinizi yakında gelecek baharla beraber yeni bir mevsime sokar, neşeye daha canlı hayata kalb edersiniz. Böbrekler için söyledikleriniz doğru. Bir zamanlar ben de kuşak sarardım. Fakat o da ayrı bir itiyad oluyor. Son yıllarda bundan kendimi kurtardım. Tekrar dolamayı göze alamıyorum. Bundan dört gün evvel sancısız, acısız bir taş düşürdüm. Mercimekten büyük, tırtıl tırtıl cam gibi bir şey. Tevekkeli değil bu kış adamakıllı ıstırab çektiren bu cam parçası içimi yırta yırta beni perişan etmiş. Her ne ise kurtuldum. Çırçır suyu çok rahat ettirici bir şey. Böbrekleri yormadan yıkıyor, temizliyor. İçimi başka türlü temizleyemediğime göre bu kadarcığını olsun yapayım diyorum. Bakalım nasıl olacak? On, on beş gün bu sudan içince birkaç sene rahat ediyorum. Her halde faidesi büyük. İşlerin ve dertlerin arasında geçen gün bir şiir yazıverdim. Bilmem beğenecek misiniz? Dökül Bahçemde çok çiçek var, sade gül seviyorum gül Renginde soluyorum, kokusuyla uçuyorum Sabahın çiylerini onlarla içiyorum ** Gönül yaprak ol yaprak Sarıdan, âldan, beyazdan Gül Gibi Dökül!... Gönül Yapraklara toprak ol Çürü, eri, karış onlara Onlar da kendini ara Öl, öl hazdan Bir de kıt’a söyledim onu da yazayım: Şairim vezne gelmiyor ki sözüm Aramam şiiri küflü kafiyede Coşarım yaş dolunca kalb gözüm Bulurum şiiri aşka mersiyede Abdülhamidi evvelin sevgili birinci kadını hakkında vereceğiniz malumatı sabırsızlıkla bekliyorum. Dün gece trende uyuyamadım. Biraz yemek yiyip uyuyacağım. Şimdilik hürmetlerimi, muhabbetlerimi sunayım. Hanımefendiye saygılarımı, hanım kızlarıma ve mini miniye sevgilerimi söylemek lütfunda bulunmanızı dilerim efendim. Size eski imzamı atıyorum n Hasan Âli. ‘Zavallı hürriyet, inşallah bu def’a misafir gelmemiştir’ Hasan Âli Yücel sahaf dostu birkaç büyük devlet adamından biridir. Büyük bir devlet adamı ama aynı zamanda büyük bir kitapsever Hasan Âli Yücel’in, sahafkitapçı Ahmet Hamdi Tanyeli’ye yazdığı ve bu dostluğu gösteren iki mektubunu yayımlıyoruz. K ültür ve eğitim tarihimizin ünlü ismi, efsanevi Milli Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel (Aralık 1897Şubat 1961) kitaba düşkün ve sahaf müdavimi bir devlet adamı, aydındı. Sahaflar Çarşısı’nda yeni kitap ve kırtasiyeyi ilk olarak satan Mehmet Ertezcanlı’nın başlatıp, Sahaf Turan Türkmenoğlu’na emanet ettiği hatıra defterine 1952’de “İnsan bir şey satacaksa kitap satmalı, bir şey alacaksa kitap almalı. Çünki hiçbir nimet onun kadar kıymetli olmamıştır” diye yazan Hasan Âli Yücel, sahafların dostu birkaç büyük devlet adamından biridir. Sahaflar tarafından koruyucu ve dost olarak kabul edilen bir kişinin bazı sahaflar ile özel dostluğunun olması doğal. İşte bu örneklerden biri de Hasan Âli Yücel ile Sahaf Ahmet Hamdi Tanyeli (1880Nisan 1957) dostluğudur. Büyük bir devlet adamı ama aynı zamanda büyük bir kitapsever Hasan Âli Yücel’in, Sahaf / Kitapçı Ahmet Hamdi Tanyeli’ye yazdığı ve bu dostluğu gösteren iki mektubunu yayımlıyoruz. Her iki şahsiyetin son yıllarında karşılıklı kaleme aldıkları bu mektuplardan sadece Yücel’in yazdıkları elimizde. Tanyeli’nin yazdıklarını henüz bilmiyoruz. Hasan Âli Yücel’in dostu olan Sahaf Ahmed Hamdi Tanyeli, Harbiye Nezareti’ndeki askeri hapishanenin ilk müdürü Binbaşı Bekir Ağa’nın oğludur. Bekir Ağa Bölüğü’nün siyasi tarihimizde olumsuz bir yeri olmasına rağmen A. Hamdi Tanyeli, Harbiye Mektebi’ni bitirmiş ama göz kusuru nedeniyle çürüğe çıkarılmıştır. Küçük yaştan beri kitap okuma ve toplama merakı nedeniyle kitapçılığa başlamış, Sahaflar Çarşısı’nda küçük bir dükkân sahibi olmuştur. 1928’de, yeni harflerin kabulünden sonra işleri bozulan Sahaf Ahmet Hamdi Bey dükkânındaki kitapları evine taşımış, Başbakanlık Arşiv Umum Müdürlüğü’nde memur olarak çalışmaya başlamıştır.1957 Nisanı’nda ölen Tanyeli’nin tarihe yönelik gazete ve dergilerde çıkmış pek çok inceleme yazısı vardır. Yeni harflere aktarıp yayımladığımız iki mektup Hasan Âli Yücel’in din, edebiyat, siyaset konularındaki düşüncelerini göstermesi bakımından önem taşımaktadır. Ayrıca Hasan Âli Bey’in bilinen basılı şiir kitaplarına girmemiş iki şiiri bu mektup larda yer almaktadır. Hasan Âli Yücel’in yaşamının son yıllarında kaleme aldığı ve daha çok kendisini anlattığı, hatta bir çeşit şiirsel bir anı kitabı olarak kabul edilebilecek “Dinle Benden” (İstanbul, 1960, İnkılâp Kitabevi) isimli eserinde bu şiirler görülmemektedir. Yücel’in son yıllarındaki hayatı, sağlık durumu için de önemli bir belge olan mektuplarda uzun yıllar bakanlık yapmış muktedir bir devlet adamının mütevazı ve nazik ifadesi günümüz insanıyla kıyas kabul etmemektedir. Mektuplardaki bilgi üstünlüğü ve üslup güzelliği, zamanımızda iki kelimeyi bir araya getiremeyen, bir cümleyi doğru ve okunaklı yazamayan kadrolar ile aradaki uçurumun ne kadar derin olduğunu gösteren en önemli belgelerdir. A. Hamdi Tanyeli Hasan Âli Yücel MEKTUPLAR 15.1.1953 Muhterem Dostum! Geçen ve bugünkü mektublarınıza çok teşekkür ederim. Her ikisini de zevkle ve istifade ile okudum. Mesaja bayıldım. Zavallı hürriyetin Şark’a ve bizim diyara gelip gelip gidişini ne güzel tasvir etmişsiniz. İnşallah bu def’a misafir gelmemiştir. Yerleşir ve bizimle beraber ömür sürmekten sıkılmaz. Sultan Mahmud’un annesi meselesi zannederim muhtelif fikirdir. Bu kadının bir Fransız olduğu sizce muhakkak mıdır? Böyle bir vesika var mı? Çünki haber Fransız yazarlarından gelmiştir. Galiba bizim tarih mecmualarından birinde buna dair bir makale vardı ve onda bu haberin asılsızlığından bahs ediliyordu. Tabii siz daha iyisini ve doğrusunu bileceksiniz. Lütfen beni tenvir ederseniz pek minnettar olurum. Midhat Efendi’nin eserleri hakkındaki listeye pek memnun oldum. İçinde bilmediklerim çok var. Bugün Millî Kütüphane’ye gidip neler var neler yok arayacağım. Buyurduğunuz sistemli düşünce, bir fikre bağlanıp devam etme bizim alışamadığımız hususlardandır. Dil meselesinde verdiğiniz misaller de Ahmed Midhat Efendi’nin bu sistemsizlerden biri olduğunu gösteriyor. Ben “Bir Ders” makalesinde bilhassa tekamül davası edenlere bunun her zaman mutlak böyle olmadığını göstermek istedim. Başka misaller de alabilirdim. Fakat Midhat Efendi bu konuda çok barizdir ve birçok fikirlerde hakikaten halkçı ve yenidir. Bu itibarla onu doğru dürüst bilmeyen gençlere tanıtmak istedim. İnkılab davasında sizin gibi gün görmüş, tecrübeli bir insanı bu kadar genç ve ateşli görmek bana istikbal için emniyet veriyor. Bütün idealist insanlar gibi ben de ümitliyim. Arada kızışım, ümitsizlenir gibi oluşum bu asırlarca gaflete sevk edilmiş milletin uyutulmuş maneviyatına acıyışımdandır. Din müminlerinin idrakiyle mütenasibdir. Müslümanlığı bu hale koyanlar Müslümanlardır. Müslümanları bu hale Müslümanlık getirmiştir demeye dilim ve aklım varmıyor. Hiç bir yerde olmadığı gibi bizde de dine arka çevirerek politika yapılmayacağına kaniim. Yeter ki Müslümanlık hakikaten münevver insanların idrak süzgecinden geçebilsin. Cumhuriyet’e “Hür Gençlik” diye bir makale gönderdim. Okursanız orada gençlik hakkında şimdilik söyleyebildiğim kadar düşüncelerim var. Gençliğin manevi terbiye yolu eski Yunan klasiklerinden başlayarak bugüne kadarki garb mütefekkirlerini okutmaktır. Bir Seneka, bir Cicero bile bir gafili adam edecek fikirler söylemişlerdir. Eflatun’u okumamış bir gençliğin bugün dünyada çalkanan fikir dalgalarına anlayıcı bir gözle bakacağına inanamam. Sokrat’ın ahlakını tanımamış bir münevver, onun gibi ölemez ve onun ölüşüne benzer bir hayat 16 4 Şubat 2016 KItap
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle