Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
ngügi wa thiong’o’dan “aradaki nehir” Kara insanın yazgısı Beyaz Adam ve hoyratça yağan yağmur aynı şeyi yapıyor toprağa. Onu götürüyor, çürütüyor, yiyip bitiriyor, çalıyor. Ngügi Wa Thiong’o, “Aradaki Nehir”de, işgalcilerle yerlilerin bu kez Kenya’da ortaya çıkan o tanıdık hikâyesini anlatıyor. ri toprağın insanını biraz olsun anlama çabasından yoksun, tamamen değiştirme ve dönüştürmeye yönelik toplum mühendisliğine girişiyorlar. Böylelikle nehrin bir anlamda onları ayırması bile gerekmiyor. Toplum bile isteye ortadan ikiye ayrılıyor. ARADAKİ NEHİR’İN KADINLARI Kenyalı yazar Ngügi Wa Thiong’o, ülkesindeki eşitliksizlikleri, adaletsiz uygulamaları, Batılı işgalinin yarattığı travmayı ve özellikle toplumdaki çürümeyi eserlerinde gerçekçi bir tabloyla kurgulayan bir yazar. Ayrıca Ngügi’nin, Diktatör Moi dönemini görmüş, Batılı işgalini yaşamış ve baskıcı yönetimin acısını ciddi anlamda çekmiş sürgün bir aydın olduğunu söyleyebiliriz. Bu nedenle yalnızca Kenyalı erkeklerin dünyasını değil, aynı zamanda kadınların toplum içinde uğradığı baskı ve eşitsizliklerin boyutunu da gözler önüne serme konusunda ciddi duyarlılıkları var. Aradaki Nehir’de, temel anlamda kadının toplum içinde silik bir figür olarak konumlandığını anlıyoruz. Örneğin, Waiyaki’nin annesi, kurgu boyunca epey geri planda bırakılmış ve neredeyse hayata ilgili hiçbir müdahalesi olmayan, yalnızca görevlerini yapan bir eş ve anne olarak tasvir ediliyor. Küçük Waiyaki bile annesinin bir erkeğe göre daha güçsüz olduğu kanısında ve bir erkek olmadan ailenin kendini “koruyamayacağına”, babası Chege gibi hak veriyor: “Waiyaki, neden annesinin hiçbir şeye sahip olmadığını o zaman anladı.” Ancak yazarın yarattığı iki kadın karakter Gikuyu kabilesinin belirlediği kuralların dışında biçimlendirilmiş. Muthoni ve kız kardeşi Nyambura topluluğun diğer kadın üyelerinden farklı olarak kaderlerini kendileri seçmek istiyor. Kız kardeşlerin anne ve babası, köklerinden kopup Hıristiyanlığı benimsemiş. Büyük kızları Muthoni, babasına kafa tutarak Gikuyu geleneklerini yaşamak, kocasını kendi seçmek ve kaderini kendisi tayin etmek için kabilesine geri dönüyor. Genç kız, yaptıklarıyla henüz ilk gençlik dönemindeki Waiyaki’yi derinden sarsıyor ve onun gelecekte yaşayacağı aşkta önemli bir etkisi oluyor. Ne yazık ki Muthoni’nin babasına karşı gelmesi onun nehrin iki yakasındaki düşman topluluklar için “şeytanlaşmasını” engelleyemiyor. Onlar için babaya karşı gelmek başına kötü şeyler gelmesinin temel sebebi. Muthoni’nin kız kardeşi Nyambura ise ailesinin izinden gitmesine karşın büyüdüğünde eşini kendisi seçmek isteyecek kadar cesur bir kadın oluyor. Karşı kıyıdan bir adam sevmek neye mal olursa olsun, Nyambura kalbinin sesiyle hareket ediyor. Bu anlamda yazar, bir aşk hikâyesiyle Honia Nehri’nin iki yakasını sembolik olarak birleştirmeyi de umut ediyor. Ama bu aşk nereye varır ve sonunda neler olur okuyup siz görün derim. n Aradaki Nehir/ Ngügi Wa Thiong‘o/ Çeviren: Bora Korkmaz/ Ayrıntı Yayınları/ 204 s. SErap çakır Y “Toprağı götürüyor. Toprağı çürütüyor, yiyip bitiriyor. Toprağı çalıyor.” ağmur suları toprağı da beraberinde götürürken Waiyaki, yukarıdaki dizeleri düşünüyor. Ama sadece yağmur suları götürmüyor halkının topraklarını, aynı zamanda Beyaz Adam, Kenya’nın topraklarına çoktan yerleşmiş, ortak olmuş bile; toplumu çürütüp içten içe yiyip bitirmenin derdinde. BEYAZ ADAMIN OKULUNDA BİR YERLİ Aradaki Nehir, Kenyalı yazar Ngügi Wa Thiong’o’nun 1965’te kaleme aldığı bir roman. Ülkesi, Beyaz Adam tarafından işgal edilen, kendi topraklarında vergi ödemeye başladığı ve halkının köklerinden koparılmaya çalışıldığı o sancılı yılları anlatıyor. Bir tarafta yerli kabileleri “eğitim” adı altında yozlaştıran misyonerler ve okulları, diğer tarafta işgalcilerle birleşip kendi halkına kafa tutan grupların ayrılığı işleniyor kitapta. Gerçek öykülerden yola çıkıp kurgulanmış bir roman. Romanın başkişisi Waiyaki, babasının ileri görüşlülüğü ve bir anlamda da düşmanı olan Beyaz Adam’ı anlama çabasıyla misyoner okullarından birine gönderiliyor. Oradaki öğrenimine karşın, Gikuyu Kabilesi’nin gelenek ve görenekleriyle yetişiyor ve toplumunun lider kişiliklerinden biri olarak ortaya çıkıyor. Eğitim, romanda iki koldan bir gerçek olarak sunuluyor okura. Alacakları Batılı eğitim Kenyalılara ne kazandıracak ve eğer okula gitmezlerse ne kaybedecekler? İşgalci ve yerliler arasında bir köprü, barış elçisi ve hoşgörü kaynağı olarak ortada duran Waiyaki, gelenek ve görenekleri kaybetmeden okuyan çocuklardan yana. Din değiştirerek bölünmüş halkına ise birlik olmaları yönünde çağrıda bulunuyor. Çocukların eğitimine kendini adayan Waiyaki’nin çelişkileri, yine Batılı eğitimi ve Afrika kökeni arasında gidip gelen ruhunda hayat buluyor. Din ama hangisi? Eğitim ama nasıl? Eşitlik ama kimin için ve aşk, kiminle, ne koşullarda? Beyaz Adam yüzyıllardır bilinen öyküsünü Kenya’da da gerçekleştirmiş. Aradaki Nehir, bu toprak tecavüzcüsü işgalcilerin bir toplumu nasıl içten içe çürüttüğünü tüm çıplaklığıyla ortaya seriyor. Tek tek geliyor ve sonra toprağın hâkimi oluyorlar. Akrabalarını, komşularını ve uzak ülkelerdeki başka Batılı dostlarını da işgal ettikleri ülkeye çağırıyorlar. Bir devlet olup vergi koyuyorlar, o vergileri ödemeleri için kendi toprağının sahibi halkı köleleştiriyor, onları hizmet etmek zorunda bırakıyorlar. Waiyaki’nin altında ezildiği en büyük çaresizlik de bunun temelinde yatıyor: “Bir anda, insanların topraklarının alınmasından ötürü duydukları utancı, aynı topraklarda çalışmaya zorlanmanın utancını, hakkında hiçbir şey bilmedikleri bir hükümete vergi ödemenin aşağılayıcılığını daha önce hiç duymadığı kadar güçlü bir şekilde duydu.” Ngügi Wa Thiong’o, ülkesindeki adaletsiz uygulamaları, Batılı işgalinin yarattığı travmayı ve toplumdaki çürümeyi gerçekçi bir tabloyla kurguluyor. Romanda sözü edilen Kameno ve Makuyu isimli iki dağ sırasının arasında her mevsim ahenkle akan Honia nehrini de atlamamak gerek. Aradaki Nehir, hem gerçeğin hem de metaforik anlatımın dili olmuş romanda. Beyaz Adam’dan, yerlilerden, ağaçlardan, kuş ve böceklerden de önce var olduğu ve herkesten sonra da var olacağı için İNSANLARI AYIRAN VE BİRLEŞTİREN NEHİR doğa ananın bir simgesi ve gelip geçiciliğin de bir ifadesi Honia. Atalarını var eden ve çocuklarını koruyup kollayacak bir kutsal. Aynı zamanda bir topraktan var olmuş ama Beyaz Adam’dan sonra ikiye ayrılmış aynı kök insanları birbirinden ayıran derin bir çizgi. Nehrin kenarına gelip baktığında hep karşı kıyının insanlarını görüyorsun ama artık senden derin bir bıçak darbesiyle yarılıp ayrılmışlar. Tepenin sırtlarında yaşayan Gikuyu halkı için Beyaz Adam’ın gelişi önceleri pek önem arz etmiyor. Ne zamanki çocukları onların okullarına gidiyor, kabile üyeleri geleneklerini bırakıp başka bir dine geçiyor, işte o zaman Gikuyulular için tehlike sinyalleri çalıyor. Daha önce işgalciler için uyarıda bulunan kabilenin kâhinlerini de göz ardı ediyor topluluk. Böylece bir zehir gibi onları içten içe kemiren bir dönemin tanıklığını yaşıyorlar. Çok sevdikleri Tanrıları, Beyaz Adam’ı “karanlığın prensleri” olarak nitelendiriyor. Yani işgal ettikle KItap 4 Şubat 2016 17