02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

K Öyküleşirmiş gibi görünürken kendi beşiğine dönüp bu beşikte, kendi derin yatağını kuran şiirlerden oluşuyor Nihat Ziyalan’ın “Çapkın Çiçekli”si. Öyküye, romana geçtiğimizde, Nihat Ziyalanca söylersek, “genişlik” olgusu geliyor önümüze. itaplar Adası M. SADIK ASLANKARA [email protected] [email protected] Şairin yazarlığı, yazarın şairliği... Bir şairin incecik ilmeklerle ördüğü, yakıcı öyküler toplamı Üstüme Fazla Gelme Ayçelen. Anlatıda duyarlılık, artalana içirilmiş zengin çağrışımlarla, bunları somutlayan sözcük işçiliğiyle, anlatıcının iç dünyasına dönük imgelemeyle gerçekleştiriliyor. Adana göndermeleri ne denli yoğun olursa olsun dünyanın her yanını dolaşabilecek sarsıcı bir insan yüreği atıyor Ziyalan’ın öykülerinde. Ancak bunların biçemsel olarak türdeş oldukları düşünülmemeli yine de. Öykülerle anılar birbirinden belki kolaylıkla ayrılabilir. Ancak dönüştürülmüş, biçemsel açıdan farklı kalıplara dayalı olarak yapılandırılmış öyküler de söz konusu kitapta. Bu çerçevede “Ayçelen”, “terütaze sürüp giden” “çocukluk aşkı” (47) olarak Kısa Pantolonlu Sevda’daki (2001) kimi öykülerin de dinamiğini ortaya koyuyor denebilir. “Tatil” başlıklı öykü ise Ziyalan’ın yerleştiği Avustralya’nın, yaşadığı Sidney kentinin dışına taşarak kapitalizmin, her kültürü birbirine ilmekleyip tutsaklık zincirine bağladığı dünyanın bütün toplumlarına dönük bir tragedyayı dokuyor adeta. Üstelik biçemsel bir zenginlik de ekleniyor buna. O zaman Adana, çocukluk aşkı Ayçelen, pirüpak bir duruş, konum sergiliyor denebilir. İşte bu yaz başı sizi kucaklayacak, başarıyla sınavını vermiş güzelim bir şiir kitabı, gölgeleneceğiniz öykü demeti… Siz tanıklık etmek istemez misiniz şair, öykücü Nihat Ziyalan’ın bu yazınsal serüvenine? Şairin sunduğu yazarlığın, yazarın kalem oynattığı şairliğin kökenine inmeyi, bu anlamdaki yönelişini gözlemlemeyi… FATİH BALKIŞ: “BAHT DÖNÜŞÜ”… Erkek romancı olarak romanındaki erkeklere değindiğim yazarlardan Fatih Balkış, bu ay içinde yeni bir roman daha yayımlayınca kıyamadım, üçüncü romanına da yer açayım istedim onun bir önce: Baht Dönüşü (Can, 2015). Fars’ta olduğu gibi bu yapıtında da yazar, roman zamanını tam anlamıyla daraltıp okuru belirli sorunsal odağına yöneltiyor. Önceki romanında anlatıcının İstanbul’dan Ankara’ya yaptığı gece treni yolculuğu bu kez İstanbul’da Harbiye’deki aile evinden başlayıp “Unkapanı Köprüsü’nü geçerek Bulgar Kilisesi’ne kadar yürüme” (11) planıyla sürüyor. Her iki roman da bu kısacık zamanın belirlediği bir dilimi içkin kılmak adına yalnızca noktalarla bölünmüş tümce düzeyinde akıyor, yani roman, tek bir paragraf, o halde bunun tek solukta okunması gerekiyor. Her iki romandaki zaman boyunca anlatıcı, iç tartışmayı sürdürüyor ama. Bu tartışmalar her iki romanda da anlatıcının kendisiyle konuşmasını, didişmesini anımsatan biçemle sürüyor. Her iki romanda da sanat, sorunsal olarak yatırılıyor masaya. Fars’taki tiyatro sanatı ile bu sanat çevresinde kümelenen tiyatroculardan sonra bu kez opera türüne, senfonik yapıtlarla orkestralarına çeviriyor yönünü Balkış. Anlatıcı, “bir süre önce tamamladığı(.) libretto(sunu) gözden geçirmek ve dağınık durumdaki partisyonlara son şeklini vermek istiyor”dur (12). Bu opera, onun için “son şans”tır (42). Bizde yazılarıyla yapıtlarında operaya yoğun yer açan yazarların başında Selim İleri geliyor. Özellikle onun Yarın Yapayalnız (2004) romanı anımsanabilir. Bu çerçevede söz konusu dramatik sanatla ilgilenenlerin ayrıca dikkatini çekebilecek bir roman Baht Dönüşü. Roman, toplumdaki sanatsal yaşamı öne çıkarıyor, sanat için kendisini adayışın, buna bağlı yetinin, disiplinin, sanatsal kişilikteki açmazların somut karşılıkları üzerinde duruyor görünse de bütün bir yaşamın didiklenişine tanık oluyoruz yine de yapıtta. Bu arada başını sanat yoluna koymuş anlatıcının, ailesiyle ilişkilerinin artalanındaki toplumsal dönüşümlerin, değişimlerle değer yitiminin aktığı bir panorama da eşlik ediyor romana. Nitekim sanatı, bununla uğraşan insanları ne yapıp edip boğmaya yönelmiş toplumda bir “düşünce mültecisi” (20), “yaşam gerçeğinin içinde bir grotesk” (43) zaten anlatıcı. Sonuçta Fatih Balkış, birikimindeki artalan yoğunluğu, seçiciliği, sıralayıp yerleştirişi, verimlerindeki entelektüel haz alışverişiyle dikkati çeken bir yazar. Fars’tan sonra bir alkış daha Balkış’a, Baht Dönüşü’nde sürdürdüğü düzey, doygunluk için… n C U M H U R İ Y E T K İ T A P S A Y I 1 3 2 3 nsan, tek bir türe yayılmış ürünleriyle de üzerinde durulan, önem verilen bir yazar olabilir elbette yazın dünyasında. Ne var ki buna örnek gösterilecek adların, çok yönlü sanatsal beslenmeler kadar, farklı denemeler aracılığıyla türler arasında kurdukları ilişkiler yanında, farklı sanatlarla da içlidışlılık yaşadıkları, bu deneylemeler ışığında çok yönlü köklere ulaşıp bir verim sacayağında kendilerini yarattıkları göz ardı edilmemeli hiçbir zaman. Buna göre şair, yazar herhangi yazıncının kendisini kabul ettirdiği ya da öne çıktığı tür dışında farklı yazınsal türlerde veya öteki sanat dallarında ürün vermesi, şaşırtıcı değil beklenen bir durum olarak karşılanmalı aslında. Bu doğrultuda odağa alınması gereken asıl soru yazıncıların farklı sanat dallarıyla bu dallardaki farklı türlere yöneliş nedenleri olabilir belki de… Söz gelimi daha çok şiir verimleriyle öne çıkan Nâzım Hikmet, Melih Cevdet, Oktay Rifat, Rıfat Ilgaz, Necati Cumalı, Attilâ İlhan vb. yazıncıların roman alanında da yapıtlar üretmesi üzerinde durulabilir. Bu şairlerin romana, öyküye ya da başka türlere yöneliş nedeni üzerine neler söylenebilir? Bu konuda genel bir çalışma yapılmış mıdır yazınımızda? Oysa farklı dallarla türlerde ürün veren çok yönlü sanatçıların tutumu üzerine yürütülecek çalışmalar kimi yönelimleri açığa çıkararak alana katkı sağlayabilir. Geçmişte Melih Cevdet, roman yazmaya, Nadir Nadi’nin “Cumhuriyet’te neden tefrika roman yayımlamıyorsun?” sorusuyla başladığını aktarmıştı bir anı yazısında. Şükran Kurdakul da şiirlerinde hikâye etmeye dönük bir tutum gözlemlediğini, bundan kaçınmak için şiire ara verip bu süre içinde hep öykü kaleme aldığını belirtmişti. Bu ipucu bile bir şeyler fısıldıyor aslında bize… Bugün de Nihat Ziyalan, Tekin Sönmez, Hüseyin Yurttaş, Hidayet Karakuş, Turgay Fişekçi, Enis Batur, Nevzat Çelik, Metin Celâl, Hasan Öztoprak, Halil İbrahim Özcan, Zeynep Uzunbay vb. her kuşak, her yaştan şairin, şiirin yanında romanla da adlarını duyurdukları söylenebilir… İşte Nihat Ziyalan da, şiirle çıktığı yolculuğu, tiyatro, sinema oyunculuğu ile sürdürerek öyküde, romanda parlak örnekler verip okurda aranırlık duygusu uyandırabilmiş çok yönlü sanatçılardan. Öncekiler bir yana, arka arkaya yayımladığı Üstüme Fazla Gelme Ayçelen (Kaynak, 2014) adlı öykü demetiyle Çapkın Çiçekli (YKY, 2015) başlıklı şiirler toplamı, Ziyalan’ın yazınsal bağlamda ortaya koyduğu değeri göstermesi bakımından örneklenebilir… S A Y F A 2 2 n 2 5 H A Z İ R A N İ Nihat Ziyalan ŞAİR NİHAT ZİYALAN… Öyküleşirmiş gibi görünürken kendi beşiğine dönüp bu beşikte, kendi derin yatağını kuran şiirlerden oluşuyor Nihat Ziyalan’ın Çapkın Çiçekli’si. Yaşantı anları, anlatısal öğelerle içli dışlı biçimde yerleştirilse de dizelere, şiirdeki kuşatıcı iklim güzel bir imge harmanı olarak adeta havaya savuruyor bunları. Ama elbette yine de bir yaşamöyküsü şiiri bu. Ama nasıl bir yaşamöyküsü? Sıkılanmış, yoğunlaştırılıp dönüştürülmüş, artık bambaşka bir kumaş haline getirilmiş bir şiiryaşam diyelim buna… Böylece bir yandan Adana özlemi düş olmaktan çıkıyor şair için öte yandan yapıntı bir Adana doğuyor yaşanan o yabancı anakarada. Sonuçta biz, yapıtın bizi çıkardığı yolculukta şiirin pusulasını yitirmeden sürdürüyoruz okuma serüvenini. Bir yaşamöyküsünün farklı coğrafyalardaki ufkunda, sayfalar arasına bir dal yaprak, bir sap çiçek bırakılmışçasına etkiye yol açıyor bu şiir evreni. Nasıl bir etki bu? Parmağa batıp da kendini ille duyuran kıymık gibi ruha çentik atan cinsinden… En küçük çıtırtı, en soluk renk bile geçmişle günü bağlamada, bir yaşamöyküsünün içine tüy dikmede şirin hızını kesemiyor bu nedenle. Çapkın Çiçekli’deki şiirler, öyküleştirmeye gidilmeksizin dupduru, saydam bir su damlası gibi bu yaşam bütününü dizelere nakşediyor bir bakıma. Bütünsel duygu kertmesi halinde burkularak okuyorsak eğer şiirleri, anlatıdan sıyırdığı uçları, imge ormanında şiire bandırıp hüzünlü bir yolculuğa çıkardığı için gerçekleşiyor biraz da bu… Üstüme Fazla Gelme Ayçelen’in bir yerinde, “ilk başlarda yazdığım şiir, öyküye, romana doğru genişledi” (58) deyiveriyor zaten Nihat Ziyalan. Bu yüzden şiir sanatının öykücü Nihat Ziyalan’ı sınavdan geçirdiği bir demet olarak da okunabilir yapıt… Kuşkusuz ardı sıra bir sınav daha bekliyor Ziyalan’ı… Bu kez öykü sanatı, durup yol kıyısında, öyküleri okkalıyor bir biçimde, bunların şiirden kurtarılmışlıklarını sınıyor… ÖYKÜCÜ NİHAT ZİYALAN… Öyküye, romana geçtiğimizde, Nihat Ziyalanca söylersek “genişlik” olgusu geliyor önümüze. Bu bağlamda şiirle öykü örtüşüyor ama şiir derinliğe çekerken okuru, anlatı diliyle kurulan öykü, başka ufuklara yelken açıp dramatik bir sanatın elyazması olup çıkıyor adeta… 2 0 1 5
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle