Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
aşk da vardı, siyaset de.” Biryol ve Kazım’ın arkadaşları, 2004’ün, Kazım’ın hayatında büyük bir dönüm noktası olduğunu, keza kısa süre önce müziklerini yaptığı “Gülbeyaz” dizisiyle daha büyük kitlelere ulaştığını ve o dizide kullanılan parçalardan bazılarının yer aldığı Hayde albümünün, onun tanınırlığını perçinlediğini de anlatıyor. Ta başlarda bahsi geçen “kendi olma” durumu, günler ilerledikçe Kazım için daha anlamlı ve verimli bir hal alıyor. Karadeniz’den beslenen, bir ülkeye yayılan ve evrensel boyuta ulaşan bir müzik, tavır ve amaç: Bu üçlü, Kazım’da hatırlamamız gereken bir diğer yön. Elbette burada çok yalın ve bilgece bir hakikati de anımsamamızı sağlıyor Kazım: “İki tür hayat var. Seçim bizim… Biri meşru gibi gösteriliyor, TV’lerden bildiğimiz. Bir de herkesin görmediği hayat var. Galiba ben ikincisine ait bir yaşam sürüyorum. Kendimi Tanrı gibi hissetmiyorum. İstiklal’de elimi kolumu sallaya sallaya dolaşabiliyorum. Sokaktaki hayatın tadını çıkarıyorum.” “BEN İNSANLARLA İYİ OLABİLİRİM” Yalnızca ağır, hatta yıkıcı sonlara odaklanınca işin başını ve anlamını kaçırabiliyoruz: Mesela Kazım’ın yaşama dair havada kalmayan sözlerini ya da Trabzonspor’u sevmesinin altında yatan futbol sevdasını ve daha da önemlisi başkaldırıyı ya da Ali Elver’in Kazım’ı anlatan cümlelerini: “Şehirler arasında milliyetçilik yapıldığını duyduğunda bile gıcık olurdu. En kızdığı söylemler de aslında ‘Beyaz Türk’ söylemleriydi. Yukarıdan söyleme çok karşıydı, nefret ederdi. Kürtlerle ve bütün halklarla iyi ilişki kurmasının bir nedeni de bu.” Ama sonlar da hayata dâhil. 2004 biterken en büyük fobisi gerçeğe dönüştüğünde Kazım, buna da kafa tutuyor, hatta “ha konser, ha kanser” diyerek yeni bir süreç başlatıyor. Bu noktada Biryol, sözü daha çok Kazım’ın yakın çevresine verip olayların nasıl geliştiğini aktarıyor. O günlerde Kazım’ın yanında ailesi, yakın dostları ve sadık dinleyicileri var. Kazım’sa “Ben insanlarla iyi olabilirim” derken sevgiyi en etkili tedaviden üstün görüyor. Kazım’ın söz ettiği ve yaşarken epey hissettiği sevginin en yoğun biçimlerinden biri, tam on yıl önce bugün ve 27 Haziran 2005’te, bir daha ayrılmamak üzere geldiği Pançol’da ete kemiğe bürünüyor. Biryol bunu, “herkesin ölümü kendi dünyasında bir kıyamet gibidir tabii ama bazı insanların vedası sadece kendi dünyasıyla sınırlı kalmıyor” diyerek özetliyor. Kazım’ın ölümünün ardından, pek çok kişinin onunla arkadaş olduğunu söyleyişi ve Metin Kalaç’ın deyişiyle zamanında yanında beliren “tuhaf insanların” sonradan katlandığı da bir gerçek. Kalaç, hatırlanması gereken bir şeyi daha gündeme getiriyor: “Kazım’ı kaybettikten sonra adı sanı duyulmamış bir sürü insan çıktı ortalığa. Yani Kazım’ın ölümünü kendine doğum günü ilan etmiş vicdansızlar var maalesef.” Benzer bir şeyi Umay Umay da söylüyor: “Zaman zaman çevresinde gereksiz insanlar olabiliyordu ama bu da onun açık enerjili olmasının sonucudur yani. İyi niyetli, anlamaya, dinlemeye ve C U M H U R İ Y E T K İ T A P S A Y I Kazım için... n nasıl olsa iyi şarkı söyleyen bir şair ceketli’ denir.” (Metin Kalaç) n “Şu anda Kazım’ı bilen, ‘Vay be, iyi müzisyen’ diyen insanların çoğunun Kazım yaşasaydı umurunda olmayacağını düşünüyorum. Yaşarken değil genelde öldükten sonra iş oraya gidiyor bir şekilde. Magazin programlarını açtığınızda bir sürü saçma sapan kişi, Kazım çalınca saçma sapan laflar edebiliyor. Oysa bu insanların hiçbirinin Kazım’ın hayatıyla kesişecek bir yanı bile yok.” (Cafer İşleyen) “İnsan ayrımı yapmaz, herkesin derdini dinlemeyi çok severdi. Her şeyden önce insandı (...) Sınıfın en iyisi olayım diye bir hırsı yoktu. Onun hırsı dünyayı kurtarmaktı. Hiçbir yerde kötülük olmasın, herkes özgürce istediğini yapsın, böyle bir dünya arzuluyordu.” (Dilek Özşahin, Kazım Koyuncu’nun lise arkadaşı) “Şair Ceketli, Karadeniz, hırçın dalga derken Ernesto gibi bir şey çıkardılar Kazım’dan. Evet, devrimci bir adamdı, siyasi bir geçmişi vardı ama o, bunları anlatmamışken onun ağzından birilerinin anlatıyor olması tuhaf kaçıyor bence. Bir derdi vardı bu adamın, kimse bunun üstünde durmadı. Çernobil’den ya da Karadeniz Sahil Yolu ile ilgili bütün eylemlere katıldığından veya gittiğimiz Newroz’lardan bahsetmezler, işlerine gelmez çünkü. Daha iyi bir dünya olsun derdiyle yola çıktığımız müzik hayatımız ve ona dair söylenenler görmezden geliniyor. ‘Dadişkimi’, fabrikadaki teyzelerin mücadelesini anlatır ama o görülmez. ‘O n Ve Kazım... n “Benim bir yaşam inancım var. İktidarı hiçbir zaman kabullenmedim ve iktidara karşı oldum. İktidarla ilgili söylenecek bir şey varsa o da benimle hayat arasındaki iktidar mücadelesi. Eğer bir hayat varsa, ona attığım bir çentiktir benim iktidarla olan ilişkim...” “Eğer 15 yaşında bir çocuğum olsaydı ona ne olursa olsun inandığı şeyleri yapmasını önerirdim. Yanlış da olsa düşlerinin peşinden koşmasını isterdim. Çünkü hayatta insanın elinde kalanlar biraz da bunlar bence. Doğru ya da yanlış, inandıklarınızın peşinden giderseniz genç yaşta birçok deneyim ediniyorsunuz ve kendiniz doğru yolu buluyorsunuz. Önemli Kazım Koyuncu’nun Dinmeyen’den Zuğaşi Berepe’ye oradan da solo kariyerine dek uzanan albümleri (Sololan inanmak.” dan sağa): “Sisler Bulvarı”, “Va Mişkunan”, “İgzas”, “Viya!”, “Hayde”. n inşa edilmek istenen Memedali Barış Beşli’nin bir zamannükleer santrallere, lar dediği gibi Kazım, onu tanıyanlarda Çernobil’in acısını en “parçalara bölünemeyen bir rüya gibiyağır biçimde yaşamış di…” Kazım, hızla geçti hayatımızdan. coğrafyanın bir ferdi Belki de biz onunkinden geçtik. Çünkü olarak “Hayır” demebizde bir Kazım kaldı ki öyle böyle deyi de vicdanın gereği ğil. Kazım’ın Sevdası, işte o bizde kalan sayıyordu. Kazım’ı, hem bilenlere hem de gelecekte Karadeniz’i komaya onu tanımaya çalışacaklara anlatıyor. sokacak ve sularını Uğur Biryol, kitabı bitirirken inandığı kurutacak HES’lere doğrulardan vazgeçmeyen Kazım’ın karşı direndi, gerçek bugün nerede durduğunu söylüyor: “Bu “Hayde” albümü sonrası yoğun bir konser trafiğine giren Kazım, bir ucube olan Karagüzel yürekli insan, dünyada bir yerde her fırsatta sahnede olmayı, insanlarla bir araya gelmeyi ne kadar deniz Sahil Yolu’nu olmaya gelmişti ve ölümünün üzerinden sevdiğini anlatıyordu. protesto etmek için geçen on seneye rağmen hâlâ burada beklemeye hazır biri olmasından dolayı sokağa çıktı. Bütün bunları yaptığı için bir yerde bize hayatı sorgulamanın ama hayatına çok garip insanlar girdi.” Ama onun deyişiyle “kimsenin kendisine puan güzellikleri de yaşamanın anlamını şarbütün bunların değiştiremediği önemli yazmasını” beklemedi. Üstelik bazıları, kılarıyla göstermeye devam ediyor (…) bir gerçeği de yine Uğur Biryol dile gehiç haddi değilken Kazım’dan puan silİyi ki doğdun Lazi Bre… İyi ki şarkılar tiriyor: “Kazım’ın bize anlattığı belki de meye bile kalkıştı! söyledin bize…” buydu aslında: Özünü bozmadan sesini Tüm dünya ve halklar adına barış Görüyor ve arttırıyorum; iyi ki tanıdık duyurabilirsin, dilediğince…” dileyip savaşın önüne dikildiğinde, seni Kazım. Pançol’da buluşmak üzere… n şarkıları dillere dolanmıştı. Şimdilerde alibulunmaz@cumhuriyet.com.tr KAZIM’DAN KALANLAR… ambalajını sağlamlaştırmak için otuz saniye dahi görünmeye razı olunan platKazım’ın Sevdası (Kazimişi Oropa)/ Kazım’ın ardından yazılanın, söyleneformlardan, çağrıldığı sınırlı sayıdakileUğur Biryol/ İletişim Yayınları/ 208 s. nin ve söylemediklerini dile getirenlerin re gönülsüzce çıktığında haksızlığa, eşithaddi hesabı yok. Kazım’ın Sevdası, bunsizliğe, çevre katliamına ve insanların (1) Şarkılarla Geçtim Aranızdan: Kaların hepsini bir bir önümüze koyuyor. öldürülüşüne karşı büyük bir cesaretle zım İçin Bir Film, Ümit Kıvanç, Kalan Tabii başka şeyler de var; kimi kitabın iki çift laf etmişti. Müzik, 2008. satırlarında kimi satır aralarında… Kazım, 25 Haziran 2005’te şarkılarla aramızdan ayrıldığında geride unutulmaz sözlerle, Karadeniz’in hırçın ve ayağı yere basan isyanından örneklerle, incelikli bir muhalefetle, şovenizme karşı duran zekâyla ve bir konserinden saatler önce “mekâna girmeniz için bilet yetmez, herkes en az bir kitap getirsin; kapıda durur, kitapsızları içeri almam” diyen inatla dolu anılar bıraktı. Popüler kültürün nimetlerinden faydalanmayı aklından bile geçirmeyen Kazım’ı, sadece bir müzisyen olarak değerlendirmek de büyük eksiklik. İyi bir muhalif, doğayı savunan, dert yandığı sistemin talanına karşı sözü, müziği ve eylemiyle hayata (hayatımıza) katılan bir devrimciydi. Bugün Akkuyu’da ve Yeni Melek Gösteri Merkezi, 4 Şubat 2005; Kazım’ın İstanbul’da verdiği son konser... Sinop’ta gözümüzün içine baka baka 1323 Fotoğraf: Gürcan ÖZTÜRK Fotoğraf: Gürcan ÖZTÜRK 2 5 H A Z İ R A N 2 0 1 5 n S A Y F A 1 5