23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

larla düşünmeye yöneltmesi. Küçük Prens bu yönüyle yalnızca belli bir yaşam döneminin kitabı değil. Küçük Prens’e de Don Kişot gibi dünyayı duyumsayarak algılamanın başladığı gençlikte, mantıksal düşünmenin belirginleştiği olgunluğa eriş döneminde, Ahmet Haşim’in deyimiyle “aklın bir sonbahar meyvesi gibi olgunlaşıp renk ve koku verdiği” yaşlılıkta okunacak kitaplar arasında sayılmalı. Küçük Prens, çocuklar için hayalin gerçeğini yaşatır; orta yaşlılara mantık yürütmeyi öğretir; yaşlılar içinse olayların sırrına erdirir. Şu örneklerin bu açıdan değerlendirilmesi gerekir: Küçük Prens’in gezegenine bir tilki gelir, “Beni evcilleştirirsen birbirimize gereksinme duyarız. Sen benim için dünyada bir tane olursun, ben de senin için. Yalnız evcilleştirdiğin şeyleri tanıyabilirsin,” diyerek, evcilleştirilmesini ister ondan. Küçük Prens, tilkiyi evcilleştirir. Ayrılma günü gelmiştir. Tilki, “Git, bir daha bak güllere. Seninkinin eşsiz olduğunu anlayacaksın. Sonra gel, helalleşelim; sana bir sır vereceğim,” der. Küçük Prens güllerine bakıp döndükten sonra tilkiye “Hoşça kal,” der. Şu konuşma, Can Çocuk’un yayımladığı Küçük Prens’in arka kapağına alındı: “Hoşça git,” dedi tilki. “Vereceğim sır çok basit: İnsan ancak yüreğiyle baktığı zaman doğruyu görebilir. Gerçeğin mayası gözle görülmez.” Küçük Prens unutmamak için tekrarladı: “Gerçeğin mayası gözle görülmez.” Konuşma kitapta şöyle devam eder: “Gülünü bunca önemli kılan, uğrunda harcadığın zamandır.” Küçük Prens unutmamak için tekrarladı: “Uğrunda harcadığım zamandır.” “İnsanlar bu gerçeği unuttular, sen unutmamalısın. Evcilleştirdiğin şeyden her zaman sen sorumlusun. Gülünden sen sorumlusun.” Küçük Prens unutmamak için tekrarladı: “Gülümden ben sorumluyum...” Bu kısacık alıntıda da görüldüğü gibi varılan yargılar, pekiştirici bir yöntemle onaylanıyor. Çölde Küçük Prens’le tekrar karşılaşan pilot, onunla su aramaya çıkar. Yorulan Küçük Prens’i kucağına alır. Kollarında sırça bir hazine taşıyor gibidir. Sanki yeryüzünde ondan daha kolay örselenebilen bir nesne yoktur. Ay ışığında onun solgun alnına, yumulu gözlerine, rüzgârda uçuşan saçlarına bakar, kendi kendine söylenir: “Bu gördüğüm sadece kabuğu. İçinde gizlenen, gözle görülemez...” Kuyuya ulaşır, susuzluklarını giderirler. Fom Kitap’ın arka kapağında da şu konuşma yer alıyor: “Senin yaşadığın yerdeki insanlar” dedi Küçük Prens, “bir bahçenin içinde binlerce gül yetiştiriyor ve yine de aradıklarını bulamıyorlar.” “Doğru, bulamıyorlar.” “Ve aslında aradıkları şeyi, tek bir gülde veya bir avuç suda bulabilirlerdi.” “Elbette.” Ve Küçük Prens ekledi: “Ama gözler göremez. İnsanın kalbiyle araması gerekir.” Kitabın başka bir yerinde de, tilki, C U M H U R İ Y E T K İ T A P S A Y I aranan şeyin gözle görülmediğini; pilot, kabuğun içinde gizlenenin de görülemediğini söyler. Küçük Prens, gözün görmediğini, insanın kalbiyle araması gerektiğini öne sürer. Üçünün birleştiği bu yargı, bizde, görülenin derinliğinde, ancak duyumsamayla sırrına erilebilen bir şeylerin olduğu çağrışımına yol açıyor. BÜYÜKLER, KÜÇÜKLER... Çocuğun yalnızca gözle algıladığı varsayılır. Küçük Prens olay örgüsü, kurgusu, düşünsel içeriğiyle, okuru kökleşmiş bu önyargı üzerinde düşünmeye yöneltiyor. Şöyle ki, olayların başında, büyükler, pilotun çizdiği fili yutan boa resmini şapka sanır. Küçük Prens, pilottan, ona bir koyun çizmesini ister. O güne değin hiç koyun çizmemiş olan pilot, koyun yerine tekrar fil yutan boanın dıştan görünüşünü çizince, Küçük Prens, “Yoo! Yoo! Boanın içinde bir fil istemiyorum. Boa çok tehlikeli bir yaratıktır. File gelince o da çok yer kaplar. Bizim oralarda her şey küçük tür. Bir koyun istiyorum senden. Koyun çizsene bana!” der. Bu alıntıda vurgulanan, resmin şapka olmayıp, fili yutan boa yılanı olduğunun ayrımına ancak bir çocuğun varacağı sonucunu çıkarıyoruz: Burada, çocuğun, hem gözle görünenin ötesindeki şeyi algıladığı, hem de mantık yürüttüğü öngörülüyor. Büyükler, çocuğu hep kendi algılarına göre biçimleme eğiliminde olmuştur. Oysa çocuk, algı alanı başka bir dünyaya gözünü açar. Yazar, ince alaylı bir söylemle kitapta bunu dile de getiriyor: “Büyükler hiçbir şeyi tek başlarına anlayamıyorlar, onlara durmadan açıklamalar yapmak da çocuklar için sıkıcı oluyor doğrusu.” Bu örnekler ışığında değerlendirilirse Küçük Prens, ne büyükler için yazılan bir çocuk kitabı ne de çocuklar için yazılmış bir büyüğün kitabı. Antoine de SaintExupéry, Küçük Prens’te, yaşanmışlıkları, gözlemlerini de katarak ancak bir çocuğun algılayabileceği ütopik bir gezegenler dünyası çiziyor. İnsanın, hayvanın, bitkinin, bir gezegenin tek yurttaşı olan çocuğun, çölün ortasına düşen uçağını onarma çabası içindeki pilotun, kralın, sokak feneri bekçisinin, kâşifin, ayyaşın; kendi gezegeninde barış içinde yaşadığı bir dünya özlemi çıkıyor bu çizimden... Antoine de SaintExupéry, yazarpilot, Küçük Prens’te, milyonlarca ışık yılı sonra, gezegenler arası çatışmaları çocuk duyarlığıyla sezip ancak düşünsel ütopyanın ürünü olabilecek bir dünya tasarlamış olabilir miydi? Genç denecek yaşta, kırk dördünde ölmeseydi de sorulabilseydi bu ona... n 1322 1 8 H A Z İ R A N 2 0 1 5 n S A Y F A 1 9
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle