Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
benzeyen kahramanları sever ama onlarla özdeşleşmeden, “mutlu son” için neyin gerektiğini düşünür. Kemal Sunal filmlerinden onu en çok güldüren de en çok düşündüren de Ökten’in “Kemal Sunal”larıdır. O, “Kemal Sunal filmi” klişesine, yaşamın gerçeğini de hüznünü de eklemeyi başarır. Doksanların sonunda çektiği Güle Güle’de, Yeşilçam’ın değişmez formu melodramı kullanarak salonları doldururken hızla değişen toplumun, bozulan değer yargılarına güçlü ve gerçekçi eleştiriyi getirmeyi de bilir. “ÖKTEN’İN ANLATISI, TOPLUMSALA YÜRÜDÜĞÜ 19762006 ARASINDA OLUŞTU” Ustanın anlatılarındaki duygusal, ticarî ve toplumsal ögeli dönemler hangi filmlerine tarihleniyor? Yönetmenliğe başladığı yıllarda, Yeşilçam piyasasında kendisine bir yer açıncaya kadar, yapımcıların istediği doğrultuda ticari filmler çekti. Akıcı, sevilen, izlenen filmlerdi tümü de. Ama bu ticari Yeşilçam filmlerinin arasında Ağrı Dağının Gazabı, Bir Demet Menekşe, Askerin Dönüşü ve Pisi Pisi filmleri var ki onları konuyu ele alışı ve duygusallığıyla daha özel bir yere koyuyoruz. Ökten’in, anlatısını asıl oluşturan filmlerini ise 19762006 arasında çektiğini görüyoruz. Bu otuz yılın filmlerinde, yönetmenin ustalaştığını ve kendine özgü anlatısıyla tutarlı bir çizgi oluşturduğunu ve de yalnızca dört senaristle çalıştığını fark ediyoruz. Ökten, bu dönem çektiği filmlerinde, sıradan insanın, toplumsal yolculuğunu anlatıyor. Hem dünya sineması içinde yer bulan hem de yalın, akıcı ve gerçekçi diliyle kitleleri de yakalayan filmlere imza atıyor. Ökten’in disiplini ve setinin olmazsa olmazlarına gelirsek... Ökten kolektif çalışmaya çok açıktı ki bu, Arzu Film içinde bazı ortak senaryo çalışmalarına katılmasından ve Türk Sinema Vakfı’nın “On Yönetmen İki Film” projesinde yer almasından da anlaşılıyor. Ayrıca, söyleşi yaptığımız üç senaristinin de Ökten’in hem senaryo hem de çekim çalışmaları sırasındaki uyumlu ve saygılı tavrından söz etmesi bunu doğruluyor. Özellikle insana ve emeğe saygısından, kendisiyle her çalışanın söz ediyor olması dikkat çekici. Ben hiç setinde bulunmadım ama saygısı ve setteki herkesin hakkını gözeten yapısı, yönetmenin çevresindeki herkesçe bilinen ve söylenen özelliklerinden. “SENARYO’DA BUGAY, GÜNEY, YAŞAR VE ALTINÖZ’DEN VAZGEÇMEDİ” Son otuz yılında sadece dört senaristle çalıştığını söylemiştiniz. Onlara güvendi ve yanılmadı! Evet, sinemasının özgün ve ustaca anlatısını oluşturduğu son otuz yılında Zeki Ökten, çektiği filmlerde dört senaristle çalıştı. Çocukluk arkadaşı Umur Bugay, Kapıcılar Kralı, Çöpçüler Kralı, Yoksul, Davacı ve Düttürü Dünya adlı başarılı “Kemal Sunal filmleri”nin senaryolarını yazıyor. Dünyaca tanınan Sürü ve Düşman filmlerinin senaryoları, herkesin bildiği gibi Yılmaz Güney’in. Benim en sevdiğim filmi olan Faize Hücum’la Pehlivan ve Ses filmlerinin C U M H U R İ Y E T K İ T A P S A Y I senaryoları ise Fehmi Yaşar’a ait. Son olarak çalıştığı senarist ise Güle Güle, Gülüm ve Çinliler Geliyor filmlerinin senaryolarını yazan Fatih Altınöz. Ökten, güven duyduğu senaryolarla ne kadar başarılı olduğunu, bu filmlerle kanıtladı. Şu anda hayatta olmayan Yılmaz Güney dışındaki üç senaristle de ayrı ayrı ve uzun söyleşiler yaptım. Gerek bu söyleşiler gerek Zeki ÖktenYılmaz Güney çalışmasına ait belgeler, Türk sinemasına ve toplumsal tarihine katkı yapacak bazı bilgileri de ortaya koydu. Sinemamızda Bir Auteur: Ömer Kavur kitabınız genişletilmiş baskısıyla yeniden yayımlandı. Bu baskıya neler eklendi? Ömer Kavur kitabının ilk baskısının yapıldığı 2002’de, yönetmen hayattaydı ve son filmi Karşılaşma’yı çekmemişti daha. İkinci baskıyı yaparken ise o artık yok. Çalışmamıza bu son filmi eklememiz ve Kavur sinemasını tamamlamamız gerekiyordu. Biz de onu yaptık... “ÖMER KAVUR, FİLMLERİYLE YAŞAMIN ANLAMINI ARADI” Kavur’un sineması sizde en çok hangi etkileri bıraktı? Kavur, Türk ve dünya sineması için çok önemli bir sanatçı. Eğitimini aldığı için görsel dili kullanmayı iyi biliyor. Film, Kavur için düşüncelerini aktardığı, felsefe yaptığı bir mekân. Yaşam ve zaman kavramları üzerine, sinema sanatı üzerine düşünmeyi seviyor. Aynı konular üzerine düşünen, kendisi gibi yaşamı ve insanı tanımaya çalışan, zamanın gizini çözmeye çabalayan insanlarla, sinemasal platformda bu konuları tartışmak istiyor. Filmleriyle yolculuklara çıkıyor. Bazen içe bazen dışa yapılan bu yolculuklarla yaşamın anlamını arıyor. Hayatı boyunca çektiği toplam on dört film birbirini bütünler nitelikte, yönetmenin soru cümlesini tamamlar biçimde, aynı görsel dili kullanan tek bir metin olarak algılanabilir. Kitapta, Kavur sinemasındaki, Kavur dünyası anlaşılmaya çalışılıyor. Yatık Emine’yle başlayan ve Karşılaşma’yla kapanan sinema halkasının özü keşfedilmeye çalışılıyor. Kavur sinemasının peşine düşmek için bir tek Akrebin Yolculuğu bile yeter, diye düşünüyorum. Ökten ve Kavur’u ustalığa taşıyan ortak noktaları nasıl yorumlarsınız? İşin sırrı, galiba “saygı”da: İnsana saygı, yaptığı işe saygı ve kendine saygı... Yeşilçam’la ilişkileri farklı olmasına, sinema dillerinin başkalığına rağmen, filmlerinin kalıcılığını sağlayan, onları ustalığa yükselten ortak yönleri bu olsa gerek. Ökten, içinde yer alıp Yeşilçam klişelerini kullanırken Kavur, klişelerden uzakta kendi sinema metnini oluşturur. Ama her ikisinin de filmlerindeki güzellik, seslendiği ve anlattığı insana, kendi özüne ve anlatılarını kurduğu sinemaya, saygılı yaklaşımlarından temellenir diye düşünüyorum. n gamzeakdemir@cumhuriyet.com.tr Zeki Ökten, Yeşilçam’da Özgün Bir Yönetmen/ Şükran Kuyucak Esen/Agora Kitaplığı/ 416 s. Ömer Kavur, Sinemamızda Bir “Auteur”/ Şükran Kuyucak Esen/Agora Kitaplığı/ 496 s. 1322 1 8 H A Z İ R A N 2 0 1 5 n S A Y F A 1 7