Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Alper Akçam’dan “Dillerine Kurban” Orhan Kemal’de diyalojik perspektif Alper Akçam, zengin yazınsal çabasını, eleştirel okuma kültürümüzün yetkinleşmesine yönlendirerek, Orhan Kemal gibi edebiyatımızın her döneminde güncel olabilmeyi tarihsel bir izdüşümle yansıtma yetkinliğine sahip ustasını, yazınsallığını var eden dil üzerinden irdeliyor. r Metin TURAN rhan Kemal gibi yapıtlarının kahramanları hayatın her alanında ama özellikle hayata tutunmak derdindeki toplumun geniş katmanlarına yayılmış bir yazarın ürünlerini anlamak çabası, türlü bakış açılarıyla yapılabilir. Gerek Türkiye’de gerekse yurtdışında, örneğin Sovyetler döneminde ünlü Rus Türkolog Svetlana Uturgauri ile her ne kadar Türkçeye çevrilmemiş olsa da Polonya’da, Uniwersytet Jagiellonski’den Türkolog Grazyna Zajac’ın çalışmaları bunların en bilinenlerinden. Bu çalışmalara bakıldığında temel eksenin Orhan Kemal yapıtlarındaki toplumsal içerikle yapıtlarına yansıyan siyasal çekişmeler ve söz konusu dönem atmosferi içerisinde bu yaratılıcılığın edebi olarak algılanışı biçiminde. Hem Türkiye’de yapılanlar hem de yurtdışında gerçekleştirilenler önemli. Türkiye’de gerçekleştirilen çalışmalara bir ölçüde ulaşmak kolay. Ancak yurtdışındaki çalışmalar, özellikle de Türkçeye çevrilmemiş olanları da anımsamakta yarar vardır. Zira bu çalışmalar sadece yapıldığı ülkeler ölçeğinde Orhan Kemal, dolayısıyla da Türkçe edebiyatın bilinmesine katkıda bulunmadı, aynı zamanda yazınsal eleştiri geleneğinin zayıf olduğu Türkiye için de referans oldu. Öykü, roman gibi farklı türlerde ürünler vermesi yanında, eleştiri ve incelemeleriyle de dikkat çeken Alper Akçam, Karnaval ve Türk Romanı adlı çalışmasının merkezine oturttuğu ünlü Rus kültürbilimci Mihail Bahtin ve arkadaşları Voloşinov ve Medyedev’in öncülüğünde yaygınlaşan “edebiyat metni ile yaşam arasındaki bağıntıları, dışarıdan ve başka bir disipline ait baskın bir bakış açısıyla örselemeksizin açığa çıkarma” (s. 16) tutumunu bu kez Orhan Kemal özelinde “diyalojik perspektif” olarak derinleştiriyor. S A Y F A 1 0 n 1 8 Diyalojik perspektif, içeriğini Bahtin çevresinden Nikolyeviç Voloşinov’un doldurduğu bir kavram. Yukarıdan bakan, buyurgan anlatıcı metinleri yerine, kahraman ve karakterlerin kendi bakış açılarından üretilmiş diyalogların baskın olduğu edebi yapıtları kapsıyor. Bu tür yapıtlarda en belirgin başat öğe çoğulluk ve çokseslilik. ÇOKSESLİLİĞİN SİMGESİ Türkiye’de edebiyatın ama özellikle de öykü ve romanın şanslı bir iklimi var: Hemen yüzyılın başından itibaren Reşat Nuri Güntekin, Halide Edip Adıvar, Yakup Kadri Karaosmanoğlu gibi İmparatorluk coğrafyasından, kendine aynı zamanda bir kültürel coğrafya da oluşturan Cumhuriyet coğrafyasına geçişte farklı sosyal çevreden olmanın yanı sıra, farklı mekânların yazınsal üretime zemin oluşturmasına dayanak olan aktörlere sahip. Yirminci yüzyılın ilk yarısına damgasını vuran bu edebiyatçı kuşağın hemen yanı başı ve devamında yeni bir sesle Tanpınar, Sait Faik, Sabahattin Ali, Kemal Tahir gibi önemli adlar boy veriyor. 1950’ler ise Çukurova’nın bir başka gür sesi Yaşar Kemal ama aynı zamanda da Türkiye’de yazma tutkusunun bir kuşatma gibi Anadolu’nun her bir yanına yayılmasına önayak olan Köy Enstitülerinden yetişenler geliyor. Orhan Kemal, bu kültürel zenginliğin içerisinde payına düşen alçakgönüllükle hayata imzasını atar. Çocukluğundan başlayarak hayatın en hareketli ve dinamik yerindeki insanlarla oturup kalkmış; sürgün bir siyasetçinin oğlu olarak Çukurova, Lübnan, Suriye’de çoğu O Alper Akçam’ın çabası bizlere, edebiyatımızın büyük ustasını kavramanın yanında edebi birikimimizin kaynaklarını gösteriyor. zaman sokakta geçen bir serüvenin içerisinden gelmiş Orhan Kemal, hayatı gibi edebiyatını da buyurgan ve tekil olana karşı duruşun simgesi kılar. Edebiyatımızda bugün de küçümsenmeyecek çoksesli bir damar varsa bunu Orhan Kemal ve kuşağının mücadeleci ve onurlu kişilikleriyle örtüştürmüş oldukları yaklaşıma borçluyuz. Alper Akçam’ın altını çizdiği diyalojik perspektif, arka planında halk kültürünün “değişimden, yenileşmeden yana olan grotesk gücünü kullanan edebiyatla seküler yaşam arasındaki canlı ilişkiyi kuran” (s. 20) bir anlayıştan besleniyor. Orhan Kemal’in, hayata tutunma gayretiyle hayatı var etme savaşımı içerisindeki insanın geçici öfkelerden arınmış halini anlatan tavrı, Akçam’ın tek tek yapıtlar üzerinden giderek okumasıyla derinleşiyor. Çokseslilik, Orhan Kemal özelinde tartışmasız hemen bütün yapıtlarına egemen olan bir söylem. Kendisi kuramsal konumunu, “aydınlık gerçekçilik” olarak belirler. Bu yaklaşım, Orhan Kemal’in ürettiği yıllarda Türkiye’de oldukça yaygın olan, romanı, Plehanov’un bakış açısıyla “sınıf mücadelesinin yansıdığı” üst yapı kurumu olarak görme anlayışının dışında, toplum gerçekliği üzerinde daha etkin bir işlev yükler. Orhan Kemal’in yaklaşımında ise romancı salt toplumsal gerçekliği yansıtmaz, o “toplumsal gerçekliği işleyip çözümler terkip eder.” Esasında, bu yaklaşımın oturduğu düşünsel ve kültürel zemin, mesnevi, destan, halk hikâyesi gibi “hayatı okurun bakış açısına göre tasvir etme” anlayışı yerine dünyayı, dolayısıyla olayları kahramanların bakış açısından, onların duygu ve kelimeleriyle yorumlamak gerçekliğinden kaynaklanır. Sürekli yazmak, hızlı yazmak, yazdıklarını geniş bir kesime (romanlarının önemli bir bölümünün günlük gazetelerde tefrika edildiği hatırlanırsa) okutabilmek kaygısındaki Orhan Kemal’in keşfettiği önemli çıkış noktalarından birini diyalojik perspektif oluşturuyor. Bu perspektif sinematografiyle de bütünleşerek yazınsal görsellik oluşturuyor. Orhan Kemal’in yapıtlarının sıklıkla sinema ve televizyona uyarlanmasının nedenlerden biri de bu. Akçam, Orhan Kemal’in yapıtlarında, sıklıkla kullandığı iç konuşmalı dina mik süreci, “diyalojik perspektif”inin ana öğesi sayar ve bunu Vygotski’den ödünç alarak “tüm bilinçlerin toplumsallaşmasına yönelik bir adım olarak” değerlendirir. Bu durum, karakter ve kahramanlar bakımından aynı zamanda içsel derinleşmedir de. Akçam’ın vurguladığı gibi “Orhan Kemal yazınında, en küçük, en önemsizmiş gibi görünen kahraman bile, adının geçtiği her yerde mutlaka söz hakkı alır, yalnızca kendi düşüncesini söylemekle kalmaz, kendi iç çelişkisini, kendi iç sesiyle tartışmasını da metne yansıtır; yazar bu hakkı ona vermeyi en önemli hakkaniyet ilkesi olarak benimsemiştir çünkü” (s. 29). AKÇAM’IN İTİRAZLARI Türkiye’de yazınsal eleştirinin tarihi pek yeni; zira okuma kültürümüz tek başına yazar merkezli ve çoğunlukla “anlama” zeminine odaklanmış durumda. Yazarla birlikte metni bütün bir kültürel boyutlarıyla çözümleme edinimi, bakış açısı geniş eleştirmenlerin çabalarıyla giderek çoğalıyor. Akçam, zengin yazınsal çabasını, eleştirel okuma kültürümüzün yetkinleşmesine yönlendirerek, Orhan Kemal gibi edebiyatımızın her döneminde güncel olabilmeyi tarihsel bir izdüşümle yansıtma yetkinliğine sahip ustasını, yazınsallığını var eden dil üzerinden irdeliyor. Bu çaba, sadece Orhan Kemal için değil, edebiyatımızın bir büyük ustasını böylesine derinlikli kavramanın yanı sıra bizlere, edebi birikimimizin derinlikli kaynaklarını görebilme imkânı da tanıyor. Akçam, bu çalışmasında temel olarak Bahtin’in, özellikle Karnavaldan Romana ile Rebalais ve Dünyası adlı yapıtlarını referans alarak Orhan Kemal yapıtları üzerinde sürdürdüğü irdelemesini, Türkiye’de yapılagelen tartışmalara da göndermeler yaparak genişletir. Gerek Orhan Kemal’in sağlığında kendisine ve temsilcisi olduğu edebiyat anlayışına, örneğin 1965’te Pazar Postası’nda Orhan Duru’nun “psikoloji” odaklı, “Gerçeklik Üzerine” başlıklı yazısı gerek sonrasında şarkiyatçı bir yaklaşımla genel olarak Türk edebiyatına yöneltilen yukarıdan bakan eleştirilere de doğrudan metinlerden örneklerle yanıt veriyor. Akçam, bu kapsamlı çalışmasında yapıtlarını tek tek ele alıp ana izlek olarak “çoksesli roman” yapısını “diyalojik bir perspektif” kurarak çok geniş bir kültürel coğrafyaya yayan ve romansal bir tarz durumuna getiren” (s. 21) Orhan Kemal’in metinlerine odaklanarak nesnel eleştirinin yerleşmesine dair kaygısını da sürdürüyor. Bu yaklaşım aynı zamanda, Karnaval ve Türk Romanı çalışmasıyla başlatmış olduğu çoksesli, çokkültürlü bir kültürel coğrafyanın bütün birikimini hatırlatarak tekil okuma ve değerlendirme sığlığında olan, dolayısıyla da edebiyat zenginliğimizi “köy edebiyatı”, “kent edebiyatı” gibi edebiyat dışı kavramlarla kategorileştirmeye çalışanlara da itiraz oluşturuyor. n Dillerine Kurban/ Alper Akçam/ Tekin Yayınevi/ 238 s. K İ T A P S A Y I 1322 H A Z İ R A N 2 0 1 5 C U M H U R İ Y E T