23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Ş Ş iir Atlası CEVAT ÇAPAN Sérge Vélay/ Şiirler/ Fransızcadan çeviren: Salih BOLAT ‘Şarkı söyler gibi’ air, romancı, denemeci ve editör. 1948’de, güney Fransa’da, Nimes’de doğdu. Montpellier’de edebiyat ve felsefe öğrenimi gördü. Özellikle felsefe ve şiir arasında gidip gelen kısa metinler ve dilin gücü üzerine sorgulamalara giriştiği yazılar, onun yazarlık yöntemi. René Char üzerine yaptığı özgün bir çalışmayla da Fransız edebiyat çevrelerinin ilgisini çekti (Bu kitap Kenan Sarıalioğlu tarafından Türkçe’ye çevriliyor). Roland Barthes ile yazışmalar yaptı. Kendisi gibi Nimes’de doğmuş olan Jean Carriere ile çok yakın arkadaşlıkları oldu ve onun yapıtlarının editörlüğünü yürüttü. 1976’da ressam Michel Duport başta olmak üzere, aralarında Roger Laporte, Edmond Jabès, Pascal Quignard et Kenneth White’ın da yer aldığı, les Cahiers de Littérature Terriers’i yayımladı. Metinler, Velay’ın, “les Fugitifs (Kaçaklar)” adlı yapıtından çevrildi. ŞARKI SÖYLER GİBİ Mireille’e Akşamın masasında, gün kartlarını karıyor. Güneş alçalan duvara tırmanıyor. Yürekler daha güçlü çarpıyor ama daha sessiz konuşuluyor. Hangi ayak izi söylüyor yaşamın duraksadığını? Işığın son akıntıları tırmalıyor çatıları ve gözleri kamaştırıyor. Yüksekte, birisi anlatıyor, camlara karşı. Uzak ateşlerin bozgununda, gün henüz ağarmış kırışıklarda ve sönmüş ufukta. Koridorun zemininde, sessizlik daha özgür oluyor. Altınla kapladığın rüyada, yaşam yatağını terk etmiyor, asla yalan söylemiyor. Hep yeniden başlıyor ve hep sürüyor mavi saatler, ipek an, yaşamaktan geriye kalan donmuş zaman. MAVİ TEKERLEK Jean Carriére için Gelecek henüz tazeydi ve büyük rüyalar hakkındaki cümlelerimiz eşitti. Uzun zaman önceydi, kaçaklarla buluşma, sabırsızlarla. Gölgeli kentlerin uzağında, yaz güzel başıyla sıçrıyordu katırtırnaklarının kuşattığı bir adanın köprüsünde. Safran buğusunun içinde, bir halının üstüne eğildiğini gördüm, telaşlı böcek sürüsünün. Öyle ya, yürek bir kez ayaklanmış, bir kez coşmuş! Mavi tekerlek gözlerin penceresinde durduğu zaman, hayvanlar uyumak için bitkilere çekildiği zaman, bıkıp usanmadan yaşamak sarsıcıdır. TÖREN Üç Büyücü, ay suya düşünce mucizelerini çağırıyor, buhurları topluyor, iplerini düğümlüyor, kürelerini siliyor, formülünü üç kez tekrarlayarak gaipten haber veren sözlerle başlıyor. Birazdan görünecekler menekşenin ufkunda altın gemiler, yabanıl kuşlar ve uçan balıklar. Birazdan görünecekler bilinmeyen zamanların yolcuları, yalnızca üzgün çocuk için rüzgârda hareket eden. GÜÇLENME Sıkıntının yabanarısı çınladı. Başlangıcı başlatmak için çok geç. Yakıcı tuz krallığımı kararttı ve tahtımı kemirdi. Sımsıkı kapalı, darmadağın karaya vurdum yaşlanan günleri adımlarken, yeniden keşfederken sevgi dolu zamanları. Boş saatlerin kanamasını durduruyor kaygıyla oyulmuş söC U M H U R İ Y E T K İ T A P S A Y I züm. Endişeli, inatçı ve sabırlı yürekten bir levha kalıyor geriye. Bir de kurtarıcı cümle. Yavaşça ya da hızlı yaklaşan hamle, bereketli gökyüzünü geri çağıran okun gelişi. Tomurcuk sarstığı zaman kurşun çanı, rüzgâr çalar ve bulutlar açılır kırların bayramında. Geçici anlar, usta zamanlar, tuhaf ve dayanıksız saatler, bağışlayıcı mutluluğun akladığı ve onardığı yerde ya da susamış yürek sabrediyor, başka bir cümleyi söylüyor. Hiç kimsenin hiçbir şey beklememesi bile iyi olduğunda, yeniden başlamak gerekir. Herkes kalabalık! Nasıl toplanıyor? Ve nasıl kaybolmuyor gözden? Çünkü küçük olaylar daha az sarsıcı değildir daha büyüklerden. Eğer parçalanıp savruluyorsam, umudumu çoğaltmak içindir. Dünyayı ufalayıp dağıtıyorsam, sevindirmek içindir. Böylece, belirsizliğin mucizevi yokluğu üzerine, denge üzerine, cümlenin gücü üzerine bahse giriyorum. Her seferinde bir ustalığı denemek, anlaşılmazı kavramak ve “dışarı” nın olağanüstü açık güçlerini geri vermek için bahse giriyorum. UZES YOLU Jeanlouis Guilhem’e Yamaç ne inatçı ve uzun ne de kısadır. Güneş konuşabilelim diye çok sıcaktır. Suyla dolu çukurdaki yol. Toprak gökyüzünü içti ve ışık yeryüzünü kapladı. Üstü açık çukurun sınırına gelindiği söylenemez, ne de renklerin tükenişinden sonra güzellikten geriye kalacak olan şey. Ötekilerle olmak istenen ve anlamak istenen, yamacın arkasında söylenen şeyi. Kapatmak istenen kapılar, geçip giderken tutulmak istenen ve durdurulamayan bulutlar. Eğer dönülebilirse, saklanabilirse başı yastıkların altında, gecenin her şeyi onardığı zaman. AĞIR OLMAYAN Charles Juliet’e Akşam indiriyor sürgüsünü. Kapılar gıcırdıyor, sokak boş, gök gizliyor. Sessizlik ayak izlerinin yankısıyla dans ediyor. Gece çekildiği zaman kederli yatağına, yalanların büyük ağaçları uğuldayınca, umut nereye gider? Ansızın çocuğun yalnızlığı kanatlanır. Telaşla koşar evin kısa yoluna doğru, sabırlı lambaya ve dinginliğe doğru. Gözyaşlarını cesaretle saklayarak, korkusunu sevgi sözcükleriyle dağıtarak. Ama anlaşma bozuluyor. İşte çocukluk geçip gitti ve oyun bitti. O hâlâ yeni anlaşmalar deniyor, yeni inançlar icat ediyor. n 1 3 1 8 2 1 M A Y I S 2 0 1 5 n S A Y F A 2 9
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle