05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Sema Kaygusuz’un yeni romanı: “Barbarın Kahkahası” ‘Barbarın Kahkahası’nda kimse kurtulmayacak’ Sema Kaygusuz’un yeni romanı “Barbarın Kahkahası”, bir motel içindeki bireysel huzursuzluklardan, toplumsal kırılma noktalarına doğru bir yolculuğa çıkarıyor okurunu. Bunu yaparken de bugüne kadar okuduğumuz Sema Kaygusuz kitaplarından izleri yanına katıyor. “Barbarın Kahkahası”, Kaygusuz’un o bilinen üslubuyla akıp giden, bunun yanında, yazarın metnin farklı noktalarına yerleştirdiği gerilim duraklarıyla başka bir damardan da beslenen bir roman. Kaygusuz’la romanını konuştuk r Sibel ORAL arbarın Kahkahası, bir sidik hadisesinin üstüne kurulmuş. Gündelik olaylar birdenbire derinleşip beklenmedik anlamlar kazanıyor… Barbarın Kahkahası kabalığı yontmakla uğraşan bir romandır. Kişilerin arasındaki o küçücük farkların tahammül edilemez fazlalığıyla ilgilenir. Bu kadar kanlı canlı olmasının sebebi, biraz da bünyesinde taşıdığı kabalıktır. Gündelik bayağılıkların, ulu orta suçlamaların, kıyıcı kıyaslamaların, köklü ayrımcılığın, her gün kendine kurban seçen ilahi arayışın kalın sesini inceltmeye uğraşan bir yazı. Yazarken tasarlamadım bunları. Okuduktan sonra gördüm. Hayata duyduğum öfkeye benzememek için kelimelere diş geçirmişim. Evet, önceki kitaplarımdan en önemli farkı oldukça öfkeli ve alaycı olması. Neyse ki elimizde yazı yazma cüreti var. Öfke ve alay yazıya geçerken ister istemez çözülmek zorunda kalıyor. Şiire çarpıyor, humora ekleniyor, vulgarlık estetik biçim alıyor. Romanın geçtiği Mavi Kumru Moteli, Türkiye mi? Gerçi arka kapakta yazıldığı üzere “bir ülkeyi” anlatıyorsun… O motele bir ülke diyebiliriz tabii. Ama hangi ülke? Sadece Türkiye mi? Hiçbir kara parçasının dünya için gerçek anlamda bir kültür oluşturmaya yetmeyeceğini görmezden gelip dünyayı kendi ülkesi kadarcık sayanların ülkesi mi? Korkuyla bilenmişlerin ötekine dehşet saçtığı saldırganların ülkesi mi? Yeryüzünde bütün iki yüzlü orta sınıfları da tanıdık geliyor. Maneviyat ile akıl arasındaki gergin ipte yürüyen, kendini agnostik sanan dindarların, dindar sanan sömürgecilerin, itikadından emin putperestlerin çoğunlukta olduğu ülke de diyebiliriz. Kendi maço B dilini işitmeyip kendini feminist sanan heteroseksistlerin, solculuğundan hiç şüphe duymayan ulusalcıların, homofobiklerin, işbirlikçi kadınların doğduğu bir ülke de olabilir. Türkiye’yi anlamak hakikaten çok zor. Kenan Evren öldüğünde dışarıya bir baktım, olacak şey değil, sığ bir geleneksel dil almış başını yürüyor. Adaleti bir yana öteleyip öbür dünyadaki zebanilere sığınanların ülkesinde miyiz yoksa, diye geçirdim içimden. Bu gazete, faşist generalin ölümü cumartesiye denk gelince Cumartesi Annelerinin ah’ından dem vurdu. Sahiden Cumartesi Anneleri’nin ahı tutsaydı eğer bu ülkede ikinci bir Nuh Tufanı olurdu halbuki. Bilmiyorum, dünyaya katlanmak için gerçeküstü hikâyelere meyleden garip yanımız zihnimizi bırakmıyor. Meryem’in bakireliğine, Musa’nın asasına mecbur kalan tedirgin huyumuz belki de daha ağır basıyordur. Ne var ki bu gariban dil, günü gelince Kürtleri kuyruklu, Yahudileri vampir yapar. Dünya o zaman acımaya başlar. Diyeceğim, Mavi Kumru Moteli’nde geçen siyasi söyleme bakarsak evet, yaşananlar Türkiye’ye çok benziyor. “İSTEDİM Kİ BU KEZ EN YÜZEYDEN DERİNE GİDELİM” Bu kitapla birlikte romanla kurduğun ilişki yeni bir boyut almış… Bu günlerde alaturka aforizmalar epey moda, farkındasındır. Dolaşıma giren sözün örtüsünü kaldırınca, gördüğüm şey sadece kinaye. İnsanlar duygularının özetlenmesinden hoşlanıyor olmalı. Bir şarkı sözü gibi ezberlenmek istiyorlar. Ne var ki benim romandan anladığım, kalbin avaz avaz kendiyle konuşmasına vesile olmaktır. İroniyi alır kinayeyi geride bırakır. Alegoriyi rafa kaldırıp yerine metafor inşa eder. Roman hiçbir zaman teslim edilecek fikrin bahanesi olamaz. Sorulacak soruların bizatihi kendisi haline gelir. Bir de şu var, bizler kitap okurken bir kitap Fotoğraflar: Kaan SAĞANAK ‘Çişin ehemmiyeti kaotik günlerde daha da güçleniyor’ r Eray AK enzerlerinden çok da fazla artısı olmayan yazlık bir motel düşünün. Adı da Mavi Kumru Moteli olsun. Denize nazır bungalov evlerde konuklarını ağırlayan ve yazın, yıllık izinden çalınmış birkaç gününü orada geçirebileceğiniz sıradan bir tatil mekânı. Doğanın içinde kafa dinleyip çalışmaktan yorgun düşmüş dimağınızı dinlendirebileceğiniz huzur vaat eden bir yer. Buradan bile duyulan okey taşlarının şakırtısını bir kenara bıraktığımızda bu söylenenler kulağa kötü gibi gelmiyor. Bir çekiciliği var. Hele ki yaz, gelip kapıya dayanmışken... Ancak bu Mavi Kumru Moteli’nin muadillerinden küçük bir farkı var. Türk edebiyatının önemli isimlerinden Sema Kaygusuz’un yeni romanı Barbarın Kahkahası’na ev sahipliği yapıyor ve Kaygusuz yeni romanında, bir motel içindeki bireysel huzursuzluklardan, toplumsal kırılma noktalarına doğru bir yolculuğa çıkarıyor okurunu. Bunu yaparken de bugüne kadar okuduğumuz Sema Kaygusuz kitaplarından izleri yanına katıyor. Barbarın Kahkahası, Kaygusuz’un o bilinen üslubuyla akıp giden, bunun yanında, yazarın metnin farklı noktalarına yerleştirdiği gerilim duraklarıyla başka bir damardan da beslenen bir roman. Romanın tüm çarkları, aslında bir yazlık tatil mekânında B herkesin başına gelebilecek bir olayla çalışmaya başlıyor. Motelin “girdiği her ortamı bozmak niyetiyle tatile çıkmış” gibi görünen sakini Turgay, gecenin bir yarısında, önce tuvalete doğru seyirtir ama vazgeçer. Ardından denize yönelir ve tüm sıkıntısını denize döker; işer. Ve bu olaya, motelin okey takımı Serpil, Gülenay, Aysu ve Dilek tanık olur. Olaylar tabii ki bu noktada kalmaz ve ertesi sabah Dilek’in kışkırtmasıyla baştan çıkan kocası Faruk, Turgay’a, bu menfur “iç döküş”ten dolayı saldırır. Turgay yüzünün şekli biraz değişmiş olarak karısı Nihan’la tatiline devam ederken Faruk ve eşi Dilek ise motelden ayrılır. Tam olaylar duruldu derken bu “çiş hadisesi” farklı bir boyut kazanarak tekrar motelin gündemine gelir. Bu kez motelin farklı bir yerinde çarşaflar sidiğe bulanmıştır. Haliyle en büyük şüpheli de Turgay. Ancak bu kez, olayın çirkinliğini de işin içine katarak farklı şüpheliler de aranmaya başlar. Bu da herkesin zan altında kalması demek. BASİT OLAY, GÜÇLÜ SİMGE... Barbarın Kahkahası, bu basit diyebileceğimiz bir olaydan yola çıkarak derdini dökmeye başlıyor bize. Ancak komik bile bulunabilecek bu “pisletme” olayını, görüldüğü boyutuyla almamak gerekir. Kaygusuz, bunu güçlü bir simge olarak yerleştirmiş romanına. Hikâye ilerledikçe birer birer karşımıza çıkacak, toplumun belirli kesimlerinden tiplerle daha da güçlenecek, yazarın bize 2 0 1 5 düşündürmek istediği soruyu ortaya çıkaracak bir zemin için ilk dokunuş bu. Sema Kaygusuz’un motelin pisletilişiyle akıllara düşürmek istediği soru ise şu: Böylesi kirlenmiş bir ortamda, kendilerini sorumlu tutmayanlar ne kadar temiz? Ve paralelinde, eğer bu kirlenişe bir sorumlu aranacaksa, herkesin bunu aramaya kendisinden başlaması gerekmez mi? Bu soruların bizi götüreceği yer de şüphesiz Türkiye ve hesaplaşılmamış geçmişi olacak. Aslında Türkiye’yle de sınırlamamak gerekir Kaygusuz’un romanını üstüne kurduğu güçlü simgeyle doğan yakıcı soruları. Dünyanın haksızlık coğrafyası çok geniş ve biz bu coğrafyanın herhangi bir yeri için de yineleyebiliriz Sema Kaygusuz’un romanıyla düşündürdüklerini. Ancak acı Türkiye tarihi, bu romanın sorgulatmak istediği esas mesele. Bu bağlamda birçok kahraman kendi dertleriyle giriyor romanın içine. Ozan, Melih, İsmail, üç kuşak tatile çıkmış yapışık aile, Ferhan, Selçuk, Alikâr, Eda, Ufuk... Birçok yaşanmışlık da bu kahramanlarla dile geliyor. Sonuçta ise ortaya bireysel dertler çıkmasını beklerken, bu portreler uç uca eklenip bir büyük ülke resmine dönüşüyor. İşte tam da bu nedenle “romanın başkahramanı” diyebileceğimiz güçte birini yerleştirmemiş hikâyesine Sema Kaygusuz. Yazarın derdi, dertleri öne çıkarmak Barbarın Kahkahası’nda. Ancak romanın, yine başkahramanı diyemeyeceğimiz ama diğerlerine bakışla biraz daha önde olan bir kahramanı var: Yüzünü kapatan geniş şapkası, elinde sürekli bir şeyler yazdığı defteri ve ilerlemiş yaşına rağmen düzgün fiziğiyle dikkat çeken bir nevi tıp tarihçisi diyebileceğimiz Simin. Sinirleri bozuk motel sakinleri için defterine yazdığı gizli reçetelerden biri ülke için de gerekli yanıtı veriyor sanırım bize: Türkiye’nin ağzına bir karanfil şart. n [email protected] C U M H U R İ Y E T K İ T A P S A Y I 1 3 1 8 S A Y F A 2 0 n 2 1 M A Y I S
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle