Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Zsuzsa Rakovszky’den “VS” ‘Doğal olmayan’ erkek Zsuzsa Rakovszky’nin kaleme aldığı “VS”, on dokuzuncu yüzyılın sonunda Macaristan’da yaşamış Kontes Sarolta Vay’ın, erkek gibi yetiştirilip Sandor Vay olarak devam ettiği hayat hikâyesini konu alıyor. Romanda, şair ve yazar Sandor’un dengesiz, tutkulu, romantik ve ayrıksı yaşamının yanı sıra kandırılmasıyla başına gelenler öne çıkıyor. r Ali BULUNMAZ acar edebiyatının önemli isimlerinden Zsuzsa Rakovszky’nin özgeçmişi epey kabarık. Kendisininkiyle beraber İngiliz diline de hâkim olan yazar, işe öğretmenlikle başlayıp kütüphanecilikle devam ettikten sonra çevirmenliğe yönelmiş bir isim. Tabii arada şairliği de güme gtmesin. Nihayet yazarlığa soyunan Rakovszky, VS ile Avrupa’da belli bir çıkış yakaladı. Yasemin Pichler’in Türkçeleştirdiği VS’nin ilginç bir hikâyesi var. SONDAN BAŞA DOĞRU İLERLEYEN HİKÂYE Rakovszky, VS’yle bizi nüfuzlu bir Macar ailesinin kızı olarak dünyaya gelen Kontes Sarolta Vay’ın öyküsüne götürüyor. Vay, 1856’da dokuz yıldır çocukları olmayan bir çiftin çocuğu olarak doğar. Dolayısıyla ebeveynlerinin gözdesi haline gelir. Mesele de burada başlar. Ailesi onu öyle bir dönüştürür ki Sarolta olur Sandor; bir erkek gibi yetiştirilip toplum önüne çıkarılır. Bu da haliyle Sarolta’da gizli bir kimlik bunalımı yaratır. İşte Rakovszky konuya buradan girip bizi inanılması güç ve gerçek bir hikâyenin peşine takıyor. Sarolta’nın yaşamı ta başından yani Sandor’a evrildiği günden itibaren kâbus halini alıyor ve terslikler birbirini izliyor. Rakovszky, mevzuya sondan başlamış ama her şey çemberi tamamlarcasına ilk günlere doğru yol alıyor. Sarolta’nın bir erkek gibi yetiştirilmesi, o günlerin şartlarında onu erkekler ne yapıyorsa öyle davranmaya; evlenip eşiyle mutlu gibi görünmeye zorluyor. Fakat yediği kazıklar sonradan onun başına epey iş çıkarıyor. Tüm bunlar yetmezmiş gibi kandıran durumuna düşürülünce savunmaya geçiyor: “Ne yaptımsa en temiz duygularımın yönlendirmesiyle oldu. Bunların ışığında hiç kimseyi hiçbir zaman kandırmadım. Özellikle de hayran olduğum karımı.” Para meselesi yüzünden mevzu dallanıp budaklanınca devreye polis, Macaristan’daki araziler, Sarolta’yı gözetim altına alan doktor ve avukatı Dr. H. giriyor. Sarolta’nın eşine gönderdiği ve S A Y F A 7 8 n 6 Zsuzsa Rakovszky Birnbacher, Sarolta’nın Sandor olarak “Tanrı’nın çizdiği yoldan saptığını” düşündüğü genç kızı, doğru rotaya girmesi için iknaya çabalıyor. Yaşadığı bütün bu gerilimleri, Dr. H.’ye ulaşmayan mektuplara ve deli gibi yazdığı günlüklere yerleştirmesi de hayatın garip bir cilvesi. “GEÇMİŞ GEÇMİŞTİR” Sarolta kimdi? Sandor adıyla boy gösteren ve evliliğe hazırlanan delikanlı görünümündeki biri mi yoksa hayatını bir yalana hapsetmiş hastalıklı bir ruh mu? Bir dolandırıcı mı yoksa hapishanede günlerini tüketen bir şair ve yazar mı? Masallara inanmak isteyen bir çocuk muydu yoksa olan biteni anlayan ve bundan rahatsızlık duyan olgun bir insan mı? Bunlar gibi bir dolu soru, Sarolta’nın yaşamını kaplıyor. Sarolta’nın günlük gibi ilerleyen ve birbiri ardına yediği darbelerle daha sinir bozucu hale gelen hikâyesi, Shakespeare’in Macbeth’teki “Geçmiş geçmiştir” sözünün hem bir bunaltı hem de bir umut olabileceğini gösteriyor. En azından Sarolta için. Ancak bu sözün bunaltı tarafının ona daha yakın durduğunu akılda tutmak gerek. Sarolta’nın, Sandor oluşuna dek uzanan öyküsünün, özellikle babası tarafından bu yola sokulmasının onda açtığı kimi yaralar bir tarafa, yıllar içinde bu kimliği ya da kabuğu benimsemesi de önemli. Çünkü Sarolta, erkeklerden tiksinip bir Don Juan gibi kadınların peşinden koşarak hem yaralarını bastırıyor hem de “olması gerektiği” biçimde davranıyor. Üst tabaka Macar delikanlılarının yaptığı üzere hemen her güzeli tavlamaya uğraşıyor. Buradan bakınca Rakovszky, Sarolta’nın ruh halini de resmetmiş. Gel gitleri, kafasının pek çok konuda karışık olması, sık aralıklarla intiharı düşünmesi ve hemen her duyguyu yoğun ve en uçlarda yaşaması, onun ne kadar “sağlıklı” olduğunu da gösteriyor. Üstelik yaşadığı dönem Avrupası göz önüne alındığında bu tür “aşırılıkların” pek de hoş karşılanmadığını dikkate almalı. Hepsini birleştirdiğimizde Sarolta’nın renkli, hareketli ama ruhen yitik bir hayatı var. Dahası ikiye bölünmüş bir yaşamı ve benliği: Ne tam anlamıyla tadını çıkarabiliyor ne de vazgeçebiliyor. Sarolta’nın yaşadığı büyük çelişki ve bunlardan doğan gerilimin kaynağında insanın seçme olanağının göz ardı edilip ona doğanın bir parçası gibi bakılması yatıyor. Babasının iteklemesiyle gerçekleşen dönüşüm, hayatının akışını değiştirip büyük acılara kapı aralarken Sarolta, “Herkesin taşıması gereken bir çarmıhı var” sözünün ete kemiğe bürünmüş hali oluveriyor. Bu çarmıh da onun “Veda” şiirindeki şu dizelere benziyor: “Yamaçta bir camın sarı ışıkları, ateşi sisle örtülmüş beni çağırıyor, sanki her şeyi mutluluğu, acıları henüz arkamda bırakmadım, onlar daha beni bekliyor.” n alibulunmaz@cumhuriyet.com.tr VS/ Zsuzsa Rakovszky/ Çeviren: Yasemin Pichler/ Yapı Kredi Yayınları/ 336 s. K İ T A P S A Y I 1290 M yanıtsız kalan mektuplar, günlükler, sorgu kayıtları, doktoru ve avukatıyla görüşmeleri sürekli “kendisine ait olmayan hayatını” yüzüne vuruyor. Bu da bezginliğini içinden çıkılmaz bir hale sokuyor. Sarolta’ya yöneltilen suçlama (kayınpederinden aldığı borcu ödememesi, dolandırıcılık ve sahte evrak düzenleme), sadece bir para meselesiyle mi yoksa onun kendi hayatına sahip olamaması ve gerçek kimliğinin ortaya çıkmasıyla mı ilgili? Burası meselenin bam teli. Yani “suçu” dolandırıcılık mı yoksa aslında kadınken erkek gibi yetiştirilip bütünüyle böyle bir hayat sürdüğünden çevresindekileri yanıltmak mı? Sarolta’nın meseleyi en başından alarak anlatmaya koyulur. Okul yıllarında kendini rolüne iyiden iyiye kaptırdığını; yatakhanede, duşta ve sporda sınıfındaki kızlara büyük, hatta takıntı derecesinde ilgi duyduğunu görüyoruz. Sarolta’nın hayatına, kendi anlatımı sayesinde dahil oldukça “bu işte bir tuhaflık var” dedirtecek türden pek çok örnekle karşılaşıyoruz. Bunlardan biri hemcinsleri ve karşı cinsle diyalogları. Diğeri, ona hapishanede giydirilen kadın kıyafetlerine inat Sarolta, son derece maskülen bir dille “Erkek olarak her şeyin üstesinden gelebilirim” diyor ve TANRI’NIN YOLUNDAN yanında yöresinde âşık olduğu ya da ilgi SAPMAYIN(!) duyduğu kadınları bazen zorla toplayaPeki, işler buraya nasıl varır? Sarolta, rak yaşamaya devam ediyor. Bu zaman aslında erken ölen ikiz kardeşinin ismizaman acıyla sonlanıyor, o anlarda da ni alır. Bunun ağırlığı kadar ailesinin eli şiir ve alkole gidiyor. geniş ama sorunlu yapısı da onun “şekil Sarolta’nın hayatı, bir tarafıyla ilişdeğiştirmesinde” önemli rol oynar. kiye girdiği tiyatrocuların yaptığı gibi Kimi ruhsal bozukluklar, geçmişe taoyuna da benziyor. Sahneden indiğinde kılıp kalmalar, biraz metafizik biraz oynadığı karakter olmadığını bilen tişizofreni hemen her şeyi yerinden oyyatroculardan farkı ise karakterini aşırı natır. Beri yandan tahterevallinin öbür benimsemesi; o rolden çıkmak istemeucundaki yoğun edebi birikim ve şiirler, mesi. Yaşadığı karmaşık pek çok ilişki Sarolta’nın aile hikâyesinin diğer yarısı. ve girip çıktığı ortamların ardından yurduna yaptığı gezi ve hatıraları onu bir parça huzurlu kılar; geçmiş, gözüne bugününden daha değerli görünür: Kıskançlıkları, tutkuları, takıntıları, kendisiyle yarışırcasına sürdürdüğü ve sık aralıklarla onu yoklayan bunalımlarına mola verir. Elbette kafasında gezinip duran sorular onu yalnız bırakmaz: “Bazen dünya düzeninin neden bu kadar bozuk ve insan ruhunun neden bu kadar istikrarsız olduğunu düşünüyorum. Neden eriştiğimiz arzunun verdiği bıkkınlık duygusu, erişemediğimiz arzunun verdiği özlemden daha çok acı veriyordu?” Tüm bunların arasında Rakovszky, Sarolta’nın günlükleri, şiirleri ve anılarını yazdığı def doğal olan ve olmayan terleri romana yerleştirerek birkaç farklı türü aynı anda kullanıtartışması yürüyor; Dr. yor. Bu da anlattığı hikâyenin gerçeklerle örtüşmesini sağlıyor. K A S I M 2 0 1 4 C U M H U R İ Y E T