03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

ONUR YAZARI Aköz’den bir teklif aldım ve 1994’te onun çıkardığı “Q” adlı kadın dergisinde aylık yazılar yazmaya başladım. Aynı yıl teklif gelen Milliyet’te haftalık sinema eleştirilerime başladım. Fakat kısa süre sonra Hürriyet’ten de teklif geldi ki o dönem patronları aynıydı biliyorsunuz. Doğan Hızlan Hürriyet’te yazmamı istedi. Kalkıp gittim ama Ertuğrul Özkök ile yıldızlarımız barışmadı. Bir süre çalıştık ama soğuk bir şekilde ayrıldık. Bunun üzerine bir yıl kadar Milliyet’te yazdım hiç de mutlu olmadan. Küçücük bir yer verilmişti, geniş yazılar yazamıyordum, sinema dışı yazılar hele hiç yazamıyordum, artık onu da istiyordum bir parça. 1995’te Okay Gönensin, Dinç Bilgin grubunun o dönem yeni çıkan Yeni Yüzyıl gazetesinde yazmamı istediğini söyledi. Önce tereddüt ettim ama sonra çok cazip geldi. Çünkü hem Okay Gönensin’i çok severim Cumhuriyet’ten, hem de yeni bir gazeteyi çıkaran kadronun içinde yer almak, hayatta kalmasına katkıda bulunmak duygusunu yaşamak, öyle bir misyonu paylaşmak istedim. Yeni Yüzyıl’da demin bahsettiğiniz çeşitli alanlardan yazma arzunuz gerçek oldu. Evet. Sinema, tefrika yazılar, televizyondaki filmleri yazdım. Ayrıca haftada bir kere sinema dışı konular yazdığım geniş bir köşe de verilmişti. Ama sonra Dinç Bilgin benim hâlâ bilmediğim nedenlerden dolayı Yeni Yüzyıl’ı gözden çıkarttı ve kapattı. Bir ay kadar sonra Dinç Bilgin grubunun ana gazetesi Sabah’tan teklif aldım ve 1998 sonları itibarıyla orada başladım. Sabah’ta 15 yıl kaldım ve 8 Nisan 2013’te yazılarımı sona erdirdim. Sabah maceramı şu cümleyle özetleyebilirim; Sabah’ta yazı yazmak İsmet İnönü’nün ünlü deyimindeki gibi “bir kaplanla aynı kafese girmek gibi”ydi. Çünkü her an ısırılabilirsiniz. Nitekim Sabah’ta mutlu anlarım da oldu ama ısırıldığım, yaralandığım anlar da oldu. Bir Bizans tarihidir Sabah’ın tarihi. Bunları ileride bir anılar kitabında yazmak istiyorum. “EMEK’İ ACIMADAN YIKTILAR, YAHU ORASI MÜZE OLUR!” 2012 tarihli “Emek Yoksa Ben de Yokum” başlıklı yazınız da epey ses getirmişti. Evet, hayatımdaki önemli bir dönüm noktasıdır. Kamuoyuna söz konusu yazımda; “Emek Sineması yıkılırsa ben de gazeteciliği ve Sabah’ı bırakırım” diye bir söz vermiştim. Çünkü Dinç Bilgin ve Korkmaz Yiğit’in ardından gazeteyi satın alan Başbakan Tayyip Erdoğan’ın dünürü Ahmet Çalık’ın Sabah’ı iktidarla iyiden iyiye yakınlaşmıştı. Tarafsız bir kitle gazetesi olma özelliğini kaybetti, iktidarın borazanı haline geldi. Hakkında dünya kadar yazı yazdığım bir yol arkadaşı, sayısız sinemaseverin de ortak bir anıt mekânıydı Emek Sineması. Yahu orası müze olur! Kimler geldi kimler geçti oradan, ne yıldızlar, ne ustalar, ne ödüller, festivaller, gösterimler yapıldı. Umurlarında değildi, acımadan yıktılar. Hatta darp edildiniz. İnanamamıştık diyeceğim ama. Gezi’de insanlar öldü, tartaklanmak S A Y F A 1 2 n 6 “Yirminci yüzyılın en geniş Türk ve yabancı pop müzik arşivlerinden biri bende diyebilirim. Bu tutkum yazılı olarak ‘Ne ŞurupŞeker Şarkılardı Onlar Kişisel Bir 20. Yüzyıl Pop Müzik Tarihi’ adlı bir kitabımda da somutlaştı.” yanında hiçbir şey değil tabii ama o hakaret de nasıl unutulur Gamze? Birdenbire Emek’in önüne tahta perdeler koyup yıkmaya başladıklarında ne oluyor diye içeri girip bakmak istedim topu topu. Asıl kaybeden kendileridir, Emek, Gezi Direnişinin öncüsü oldu. Halk kısa süre sonra artık yeter dedi. Ben de Beyoğlu’nu ve Emek Sinemasını adeta hastalık derecesinde seven biri olarak okurlara verdiğim sözü tuttum ve ayrıldım. Kaldı ki Emek’i yıkmasalardı da ayrılacaktım zira iktidar yandaşı bir gazetede kalmam zaten düşünülemezdi. Yazı sizi pek çok alandan kuşattıysa da asal olarak kültür ve sanatla koşut gitti. Bunlardan biri de müzik. Radyo 3’te müzik programları yaptınız. Evet, “Yaşamdan Dakikalar.” 1987’de başladım 1994’e kadar sürdü. Yedi yıl boyunca her pazar yazdım. Müzik tutkum da ailemden gelir. Babam Yanya göçmeni olduğu için Rumca şarkılar söylenirdi evimizde. Yanı sıra Fransızca şarkılar özellikle de savaş sonrası çok ünlü olan Tino Rossi’nin şarkıları söylenirdi. Ayrıca İstanbul Radyosu’ndan gelen bir duygu da var; çocukluk yıllarımda alaturkayı bana çok sevdiren fasıl heyetlerini unutamam. Kısa süre sonra çoksesli müziği seçtiyK A S I M 2 0 1 4 sem de biraz daha ilkel, teksesli olsa da kendi musikimize karşı daima büyük bir ilgi beslemişimdir. “FİLMLERİ NAİF BİR SEYİRCİ KİMLİĞİYLE İZLEMEYE ÇALIŞIRIM” Ciddi bir müzik arşiviniz olduğu da bilinir. Bir önceki söyleşimizde de bizzat incelemiştik. İddialı bir arşiv! Öyle. Yirminci yüzyılın en geniş Türk ve yabancı pop müzik arşivlerinden biri bende diyebilirim. Bu tutkum yazılı olarak “Ne ŞurupŞeker Şarkılardı Onlar Kişisel Bir 20. Yüzyıl Pop Müzik Tarihi” adlı bir kitabımda da somutlaştı. Pop müzik arşivim içinde caz, Amerikan standartları dediğimiz özellikle 1930’ların, 1940’ların, 1950’lerin çok ünlü şarkıları, Rock’n Roll, İngiliz pop müziğinin hemen tüm örnekleri, Fransız ve İtalyan şansonları, İspanyol ve Latin müziği yer alır. Bu alanlarda hâlâ CD almaya ve getirtmeye devam ediyorum. Günümüzün pop müziğini de Türk popu dışında izlemeye çalışıyorum çünkü benim Türk popu anlayışım yirminci yüzyılda kaldı. Sinemada öyle değil tabii. Klasiklerden vazgeçmiyorum bu doğrudur ama günümüzün sinemasını da çok seviyorum, yazıyorum ve kitaplaştırıyorum. “Benim Hayatımızı Değiştiren Filmler” adıyla başlayan serimin ilk iki cildi 19851995 ve 19952005 arası filmleri konu alıyordu. Üçüncü cilt 20052015 arasını kapsıyor. Toplamda 525 yabancı filmin eleştirisi yer alıyor. Klasikler süper tamam ama sinemanın en iyi günleri geride falan da kalmadı yani. Hâlâ çok güzel şeyler yapılıyor, çok yetenekli insanlar çıkıyor. Mesela o kadar suyu çıkmış bir olay olmasına rağmen hâlâ harika, yaratıcı aşk filmleri yapılabiliyor; Michael Heneke’nin “Aşk” (“Amour”) ve Spike Jonze’nin bizde “Aşk” adıyla gösterilen “Her” adlı filmleri çok güzel iki örnektir. Bir filmi nasıl bir bakış açısıyla izler ve yazarsınız? Eski masumiyet günlerine dönmeye, temiz bir kalp ve arı bir zihinle, bildiği her şeyi unutmaya, naif bir seyirci kimliğine bürünmeye çalışarak. Yine de bunca yıldır artık öyle bir profesyonellik hâkim olmuş ki, film süresince beni en çok ilgilendiren, mutlaka kullanacağım kişilikleri, sözleri, temaları saptamaya çalışmaktan da kendimi alıkoyamam. Bazen bir cümle öyle can K İ T A P S A Y I 1290 C U M H U R İ Y E T
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle