04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Hülya Uçansu’dan “Nisan, Ayların En GüzeliYolu Emek’ten Geçen 12 Sinema Ustası” ‘Hepsi tarihin gönüllü tanıkları’ Uzun yıllar İstanbul Film Festivali Direktörü olarak görev yapan Hülya Uçansu, “Nisan, Ayların En GüzeliYolu Emek’ten Geçen 12 Sinema Ustası” adlı kitabında, kişisel izlenimleri ve tanıklıklarını paylaşıyor. Festivalde filmlerinin gösterimine ya da Uluslararası Altın Lale jürisine katılmak veya kendilerine verilen ödülleri almak üzere İstanbul’a gelen önemli auteur yönetmenlerden (Emir Kusturica, Elia Kazan, Istvan Szabo, Sergey Parajanov, Bernardo Bertolucci, Gillo Pontocorvo, Ettore Scola, Michelangelo Antonioni, Jerry Schatzberg, Estela Bravo, Jane Campion, Costa Gavras) bir seçme sunuyor. Aralarında dönemlerinin ulusal ve uluslararası gerilimlerinden, dünyayı sarıp sarsan ideolojik evreninden payını fazlasıyla almış, örselenmiş, siyasi angajmanlarının izinde direnişini sürdüren de var; değişen hatta şok edici denli dönüşen de. Geçmişteki eylem ve söylemlerinden duydukları pişmanlığın üstesinden yapıtlarıyla, sanatın gücüyle gelmeye çalışan da var; hiç pişman olmayan da. Hülya Uçansu ile yeni kitabını konuştuk. r Gamze AKDEMİR Ülkemizde de epey tepki görmüştü. Tabii, 2010’da 47. Altın Portakal Antalya Film Festivali jürisine CHP’li belediyenin davetlisi olarak gelişi olaylıydı. Sırp yanlısı duruşu ve açıklamaları nedeniyle Semih Kaplanoğlu ekibiyle birlikte protesto etti. AKP’li Bursa Belediyesi’nin konuğu olduğunda sesini çıkarmayan, dönemin Kültür Bakanı Ertuğrul Günay, Kusturica CHP’li belediyenin konuğu olarak geldiğinde ise Bosna’daki katliama duyarsızlıkla suçlamasını ve Kusturica’nın ülkesine dönerken Günay’ı düşman ilan etmesini de anımsatıyorum kitapta. “ISTVAN SZABO’YU STALIN YANLISI RAPORLARI YAKTI” lk kitabınız “Bir Uzun Mesafe Festivalcisinin Anıları”nda Türk Sinematek Derneği, İstanbul Film Yapım ve Gösterim Merkezi ve Uluslararası İstanbul Film Festivali’nin kurucularını ve kuruluş öykülerini yazdınız. Daha öznel bir çalışma olarak nitelenebilecek “Nisan, Ayların En GüzeliYolu Emek’ten Geçen 12 Sinema Ustası”nı ne izlekte kaleme aldınız? Yönetmenlerin seçimini neye göre yaptınız? İlk kriterim festivalde misafir etmiş olmamızdı. İstanbul’a geliş S A Y F A 1 6 n 6 İ tarihlerinin kronolojisine göre sıraladığım bu isimleri festival çatısı altında kurduğum tanışıklıklara bağlı olarak seçtim. Sonra ne kadar yaratıcı bir sinema dili kurdukları, yaşadıkları dönemde sinemaya hangi farklı anlatımları getirdikleri ve yüreklerimize nasıl dokunduklarına dair onları özel ve özgün kılan yönlerine odaklandım. Çoğunluğu sanatsal olduğu kadar siyasal görüşlerinin hatta çatışmaların ekseninde buluşuyor okurlarla. Evet, yarısından çoğunu siyasi duruşları ve bu uğurda ödedikleri bedeller nedeniyle seçtim. Kitaptaki pek çok yönetmen ödeyecekleri bedelleri göze almıştı. Tarihin tanıklığını yapmaya gönüllüydüler. K A S I M 2 0 1 4 Emir Kusturica’yla başlıyor kitap. Nasıl bir öyküdür onunki? Kendisinin ağzından yazılmış bir alıntıyı anımsattım ilk olarak ki o yıl Kusturica 32 yaşında ve cümle de şöyle: “Benim dinim kültürdür.” Bunu diyen bir insan 51 yaşında geldiğinde Ortodoks olmuş ve üstelik bir kilisede vaftiz olmuş. Kitapta da yer verdim mesela lise arkadaşlarının, ondaki bu inanılmaz dönüşümü, Bosna Savaşı’ndaki Sırp yanlısı duruşu, “Bosna’daki tecavüzleri abartmayın” gibi açıklamaları karşısında nasıl şaşkınlık ve dehşete düştüklerini ortaya koyan açıklamaları var. “EMIR KUSTURICA’NIN DÖNÜŞÜMÜ İNANILMAZ” Siyasetten dolayı örselenenler veya eylem ile söylemlerinden pişman olan bazı yönetmenler özellikle ilerleyen yaşlarda sanata daha çok sarılmışlar. Mesela Istvan Szabo, Elia Kazan... Istvan Szabo’nun durumu inceleme gerektiren özel bir vakadır. Tiyatro ve Sinema Sanatları Akademisi’ndeki öğrenciliği döneminde, henüz 18 yaşındayken komünist rejimin gizli polisine raporlar vermesi ve 2006’da basında o Stalin yanlısı raporların patlaması eminim onu yakmış, mahvetmiştir. Szabo’nun o raporları yazdığı yıl Sovyet ordusu Macaristan’ı işgal ediyor, tanklarla giriyorlar. Szabo o dönemde o kadar genç ki çok korkmuş olmalı ve yıllar sonra yaptığı, faşist iktidarlarla uzlaşan bireylerin trajedilerini aktardığı filmleri de bir kefaret ödeme biçimi gibi geldi bana. Klaus Mann’ın aynı adlı romanından uyarladığı üçlemesi “Mefisto”, “Albay Redl” ve “Hanussen”den daha sonraki yıllarda ise artık tamamen sanata dönüyor, siyasetten uzaklaşıyor. Elia Kazan’a gelirsek; onun ABD’de McCarthy’nin başlattığı cadı avı sonucu sorguya alındığında, arkadaşlarının isimlerini vermiş olması herkesin malumu. Ömrü boyunca pişman olmadığını söylemiş olması da öyle. Fakat farklı bir ayrıntı paylaşıyorsunuz o konuyla ilgili. “Bir Yaşam” adlı otobiyografisinde ilerleyen yaşlarında gördüğü bir rüyaya atıfta bulunarak adeta günah çıkartıyor. Fakat o rüyayı sadece kitabına koyuyor. Bildiğim kadarıyla pişmanlık duygusunu hiçbir gazeteciye telaffuz etmiyor. Bu bilgiye Eylem Şahan adlı bir öğrencinin Kazan hakK İ T A P S A Y I 1290 Fotoğraflan: Kaan SAĞANAK C U M H U R İ Y E T
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle