Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
“Aksiyon, klasik filmler, tarihi filmler, korsan filmleri, western, aşk, ya da bilim kurgu hiçbir türü dışlamam ama hayatın kara yanlarını polisiye gerilim, entrika, suç ve psikoloji bağlamında ele alan türe bayılıyorum. Her alanda sinemayı yenileme özelliği taşıyan, bize taze bir bakış getiren filmler izlemeyi yürekten diliyorum. Günümüzde de bunun örnekleri yok değil şükür ki.” alıcıdır ki onu yanımda bulundurduğum küçük bir kâğıda not ederim. Peki, favorileriniz ve sinemada görmeyi umduklarınız? Aksiyon, kasik filmler, tarihi filmler, korsan filmleri, western, aşk, ya da bilim kurgu hiçbir türü dışlamam ama sorunu şu tek örnekle yanıtlayabilirim; kara film. Hayatın kara yanlarını polisiye gerilim, entrika, suç ve psikoloji bağlamında ele alan bu türe bayılıyorum. Her alanda sinemayı yenileme özelliği taşıyan, bize taze bir bakış getiren filmler izlemeyi yürekten diliyorum. Günümüzde de bunun örnekleri yok değil şükür ki. Bu hafta izlediğim David Fincher’ın “Gone Girl” (Kayıp Kız) adlı filmine beş yıldız verdim mesela. O kadar yenileyici, o kadar muhteşem bir film ki, kara film türünün çağdaş bir başyapıtı niteliğinde. Öte yandan sayısı 6 bine yaklaşan çok geniş bir DVD arşivim var. Onları düzenli izliyorum ve ayda bir tanesini de Milliyet Sanat’a “Sinemanın Unutulmaz Hazineleri” başlığında yazıyorum. Onlar da bir kitap olacak bu arada. Elbette düş kırıklığı yaratan filmler de var günümüzde. Gırla! Hatta beşte üçü öyle ama ben kalan beşte ikiyle ilgiliyim. Hayat ve sinema benim açımdan birbirini besleyen iki şeydir. Hayata karşı sevgim ve sinemaya olan tutkum beni birlikte ayakta tutuyor. “AMERİKALILAR SENARYO KONUSUNDA MÜKEMMEL!” Metne yani senaryoya önem vermemeniz düşünülemez. Kesinlikle. Bence sinemamızın en büyük eksikliklerinden biri de budur. Türkiye’de senaryo her zaman zayıf olageldi. Amerikalılar bu konuda rakipsiz diyebilirim. Amerikan sinemasındaki senaryo mükemmeliyeti hiçbir ülkede yok. Bugün bir film seyrettim; “Judge” S A Y F A 1 4 n 6 K A S I M 2 0 1 4 (Yargıç), muhteşem! Öyle bir senaryo ki Gamze, böyle bir şey olamaz! Senaristi Bill Dubuque. Nasıl güzel yazılmış, o ilişkiler nasıl iyi kurulmuş, o çok fazla konuşma olmasa da söylenmesi gereken şey nasıl da tam yerinde söylenmiş! Hiç senaryo yazdınız mı? Hayır. “AGÂH ÖZGÜÇ ÖYLE DESE DE VATANDAŞ RIZA’YI BEN YAZMADIM!” Rivayet odur ki “Vatandaş Rıza”yı siz yazmışsınız! O konu evet. Böyle yanlış bir bilgi dolaşıyor farkındayım. O da şöyle oldu: O yıllarda ahbap olduğumuz Cüneyt Arkın bana filmin senaryosunu yolladı, şöyle bir baktım düzeltilecek bir şey yoktu aynen geri yolladım. Ama nedense bunu Sevgili Agâh Özgüç bir kitabında “Senaryo: Atilla Dorsay” diye kullanmış. Senaryo yazmayı hiç düşündünüz mü? Düşündüm ama o vaktim olmadı, yok. Çok büyük vakit istiyor. Ayrı bir tekniği var tabii, öyle kaleminizin ucuna geldiği gibi yazamazsınız. Bu yetmez. Uymanız gereken bir sürü kural var. Ben de kurallara çok bağlı kalarak yazamıyorum. Ama senaryo ya da bir zamanlar düşündüğüm gibi tiyatro oyunu yazacak olsaydım da kara film entrikası ya da benzeri olurdu kesin. Hikâyelerim de kara film tadındadır. Hatta “Hepsi Senin İçin” adlı hikâye kitabım hakkında en doğru teşhiste de, “bu kitaplarda kara film ruhu var, polisiyenin kendine özgü tadı var” diyen Ahmet Ümit bulunmuştur. “İLK RÖPORTAJIM WILLIAM WYLER’LAYDI; TEYP YOK, FOTOĞRAFLAR B*KTAN!” Yaptığınız röportajlardan bahsetmezK İ T A P S A Y I 1290 C U M H U R İ Y E T