02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Birinci Dünya Savaşı’nın 100. yılı ‘Kitlesel kasıtsız cinayet’ “Johan Thoms’un Felaketlerle Dolu Muhteşem Hikâyesi”, bir hata yaptığını düşünüp Birinci Dünya Savaşı’nın başlamasına neden olduğuna kendini inandıran adamın eğlenceli ve buruk öyküsü. Ian Thornton, Johan’ın hikâyesini, hem tarihi gerçeklerle hem de dönemin büyük yazarlarından alıntılarla besleyerek bizi hayli ilgi çekici bir okumaya davet ediyor. r Ali BULUNMAZ 014, Birinci Dünya Savaşı’nın başlangıcının yüzüncü yılı. Bu savaş, dünya sahnesine pek çok ismi ve olayı taşıdı. Bir dolu lider, onların ortalığı kasıp kavuran eylemleri ve 1929 Ekonomik Bunalımı. Hepsinin kaynağında “geliyorum” diyen bu koca savaş vardı. “Geliyorum” deyişi, kıpırdanmaların çoktan başladığı Avrupa’da paylaşım için ellerini ovuşturan, kapışmak için dişini sıkan ülkelerin varlığıyla ilgili. Sadece bir bahane ya da bir kıvılcım gerekiyordu. Bu da 28 Haziran 1914 günü Saraybosna’yı ziyaret eden AvusturyaMacaristan Arşidükü Ferdinand’ın öldürülüşüne denk geldi. Çoğu kayıtta “bir Sırp milliyetçisi” diye geçen tetikçi, dünyayı değiştirecek büyük savaşın küçük bir piyonuydu sadece. Gavrilo Princip, sıktığı kurşunlarla her şeyin yerinden oynayacağı bir otuz yılı hayal bile etmemiştir herhalde. Buraya kadar dünya tarihini kökten değiştiren ya da değişimine önayak olan olayların başlangıcı vardı. Ian Thornton, Gavrilo Princip’le yüz yüze gelen bir adam ve onun hayatını kurgulayarak Birinci Dünya Savaşı’nın çıkışına “neden olan” ikinci bir isimden bahsediyor: Johan Thoms. YANLIŞ SOKAKTA YANLIŞ ZAMANDA Johan Thoms, Gavrilo Princip’in kaderine ortak. Arşidük’ün şoförü olarak direksiyonu kırdığı caddede katille burun buruna gelişi ve sonrasında kendini paralayıp kaçışı ve hayatının aşkından ayrı düşüşü, savaşı “başlatmanın” ötesinde kendi hayatının akışını değiştiren önemli eylemler. Aslında Thornton, tarihi gerC U M H U R İ Y E T K İ T A P S A Y I yayılmacılığına karşı Sırpların oluşturduğu bu çete, büyük bir titizlikle 28 Haziran 1914 günü (aynı zamanda Sırp milliyetçileri tarafından kutlanan Aziz Vitus Günü) Saraybosna’yı ziyaret edecek Ferdinand için çalışır. Kısacası Johan ve Gavrilo’nun yolunun kesişmesi an meselesi. 28 Haziran’da, Johan’ın girdiği sokağın köşesinde bekleyen Gavrilo’nun tabancasından çıkan mermiler, hem Johan’nın hayatında hem de dünyada yeni bir başlangıç olur. Belki de büyük bir son; Johan’ın, o birkaç dakika içinde aklından geçenler de bu ikisine denk düşüyor: “Bu kasvetli ve karamsar köşede benim kaderim, yirminci yüzyılın ve ötesinin kaderi belirlendi. Mutluluğumun tüyler ürpertici tükenişi başlamıştı.” DENGESİ BOZULMUŞ AVRUPA’DA... Tutulduğu psikozu ya da deliliğini biraz olsun azaltan şey ise 1918’de gelen ateşkes haberi. Ama önünde koc a bir ekonomik buhran ve İkinci Dünya Savaşı var. Yani sevinmesi için erken. Kendini tüm bu olup bitenlerden sorumlu tutup geliştirdiği saçma davranışlar; tek gözüne korsan bandı takması, kimi zaman caddelerde çırılçıplak koşması, kendi kendine konuşması hep bu psikozun sonuçları. Daha fazlası ise Hitler’i ve onun yönettiği öfkeyi, sapık katilleri, piromanları, katliamları ve provokatörleri kendisinin yarattığına inanması: Dengesi bozulmuş Avrupa’da dengesini yitiren bir adam. Nereye gitse geride bıraktığı savaşın kokusu ve yenisinin korkusu peşinden geliyor. Bu da Johan’ın psikozuna kat çıkıyor. “PSİKOTİK BİR SİPERDE” Otuz yıl süren kaçış yolculuğu Johan’a iyi gelmediği gibi hiçbir şeyle baş edememesine de neden olur. Savaşlar başlayıp Gavrilo Princip, Arşidük’ü öldürmesinin hemen ardından Saraybosna polisi tarafından yakalanıp gözaltına alınıyor. biterken Johan, girdiği “psikotik siperden” çıkmayı beceremez. Hatta o kaçarken doğan ve İkinci Dünya Savaşı’nda ölen oğlunun kaybından da kendini sorumlu tutar. Başlattığına inandığı bir başka savaşta oğlunu kaybetmesi Johan’ı iyiden iyiye sarsar. Döndüğünde karşılaştığı ve kendini içine attığı yeni durumsa bu olur. Thornton, kitap boyunca Johan’ın aslında kendine neden bu denli yüklendiğini iki üç cümleyle özetlemiş: “Johan, zamanda geriye bir yol, girdap, ana kapı, uzayzaman sürekliliğinde bir solucan deliği, on yıllardan geçecek zorunlu uçan halı seyahatine kendini inandırmıştı (…) 1914’e dönüp her şeyi eskisi gibi, şey, tek bir şeyi farklı biçimde yapmaya kararlıydı. Bir yolu olmalıydı.” Böylece Johan’ın içini kemirip duran sıkıntı belirleniyor: Yaşayıp yaşattığını düşündüğü şeylerle ilgili kaygı duyuyor ve zamanı sürekli geri döndürmeyi istiyor. Belli bir âna takılan Johan, Ferdinand’ın aracını yanlış sokağa götürdüğü için tutkunu olduğu satrançtaki gibi hatalı bir hamle yaptığını düşünüp çıldırıyor. Bu da yetmezmiş gibi farklı ülkelere kaçarak bir anlamda kendini sürgüne gönderiyor. Her açıdan yitik ve absürd bir hayat. n [email protected] Johan Thoms’un Felaketlerle Dolu Muhteşem Hikâyesi/ Ian Thornton/ Çeviren: Tuğçe Ayteş/ Tekin Yayınevi/ 338 s. 2 çeklerden sapmadan ama onların içine hoş ve eğlenceli kurgular katarak paralel bir bakış ortaya koymuş. Böylece bildiğimizin yanında pek de farkında olmadığımız Johan Thoms’un takvimini işletiyor. Johan’ın sıradan bir çocuk olarak hayata adım attığını, herkes gibi okula gidip oyunlar oynadığını uzun uzun anlatmaya gerek yok ama o dönemde, sonradan kendisini “lanetli” diye nitelemesini sağlayacak birkaç şey mevcut. Bu satranç meraklısı ve zaman zaman haylazlık peşinde koşan çocuğun ilk vukuatı, bir geyiğin boynuzunun neredeyse onu sakat bırakacak ölçüde bir kazaya yol açması. Neyse ki şansı yaver gidiyor da çok ciddi bir araz kalmadan kurtuluyor. O tarihten sonra hem satranç ustalığıyla hem de geyiklerle ilişkisiyle ilgi odağı haline geliyor. Tabii yine o zamanlarda kontlarla başlayan dostluğunu da unutmamak lazım. Geçirdiği kaza, kurduğu ilişkiler ve dünya üzerine sürekli düşünmesi onu derinlikli biri yapmasının yanında, etrafındakilerin Johan’ı “tuhaf” diye adlandırmasına neden oluyor. Zaman, onu Saraybosna Üniversitesi’ne taşırken dünyayı satranç tahtasıyla özdeşleştiren Johan yollara düşüyor. Bir bakıma hiç inanmadığı kader de ağlarını hızla örüyor. Saraybosna Üniversitesi’ne girdiği günlerde, satranç ve futbolun yerini kitaplar alır; ünlü yazarların en baba kitaplarına dalar. Elbette aşka ve yeni arkadaşlıklara da. Onun için farklı ve çok daha hareketli bir yaşamın başladığını söylemek mümkün. Annesinden gelen mektupta yazanlardan, babasının işsiz kaldığını öğrenmesi ve kurduğu ilişkiler onu hayli önemli bir işe sürükler: Şehre gelen önemli isimlere şoförlük yapma. Aynı günlerde “Kara El” adlı örgütün üyesi olan Gavrilo Princip de özel görevi için hazırlanır. AvusturyaMacaristan’ın 1288 2 3 E K İ M 2 0 1 4 n S A Y F A 2 1
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle