23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Hüseyin Peker’den ‘Rüzgârlı Ceket’ Zehirlenmeden ölmeye bak! Olay örgüsünden çok anlatımın, dilin eseri Hüseyin Peker’in Rüzgârlı Ceket’i. Ceketin ceplerindeki öyküler, gerçeklik boyutlarını daraltmadan, sezdirme boyutunu genişleterek okurla buluşuyor. Gerçekçi edebiyata biraz Sait Faik, biraz Yusuf Atılgan sosu ekliyor. Ë Altay Ömer ERDOĞAN urgut gibi trenden trene atlayacağımı düşünüp ürperiyorum. Ne olur kurtar beni kendinden Oğuzcuğum Atay..!” diye iki cümle, belki de trenden trene atlamak ve yazarın kendinden kurtulmak gibi Tutunamayanlar’ın eksenine oturan iki eylemi bir araya getirdiği için anlamlı değildir yalnızca. Yazar, biraz da ötekiler için, okur için bağırır. Dünyayı emanet eder okura yazdıklarıyla. Karşımızda “Hüseyin ben trenden düşe düşe yoruldum” diyen bir yazar duruyor. Öykülerinin toplamı olan Rüzgârlı Ceket’te hayata dair ölçüsüzlüklerden kurduğu bir ölçüyle yol alan ama dünyayı ve üzerindeki hayatı kabul biçimiyle genelden farklılıklar taşıyan Hüseyin Peker, alışılmış öykü anlatıcılığından da olabildiğince kaçınan bir dil ile selamlıyor okuru. Her biri farklı tatlar, farklı çağrışımlar taşıyan öykülerin arasında iki metin var ki yazarın serüvenine ortak olmak için çözümlenmesi, üzerinde durulması gerekiyor. Belki de buradan başlamak gerek; “Hangi Trenden” ve “Bir Başka Yolculuk”. Öyle ki başladığımız yerde, yalnızca atalarının yarısını defterden silen bir yazar değil bulduğumuz, her ölümden yeniden doğan bir hayat, uç masallar uçuran bir şair ve onun farklılığı göz hanemize kazınıyor. Sözünü ettiğim iki metni, birer öykü olarak da okuyabilirsiniz, Borgesvari anlatılar olarak da. Yazarın “Son Travma” adlı kendine seslendiği mektubu da bu iki metne ekleyelim, okuru eylemsel okumaya ve eyleme davet eden dilinden öte bir tadı olduğunu şu cümle bile anlatmaya yetmez; “Artık ölü şairler, öykücüler bize dost duran birer sessiz duvar gibiler.” Duvar gibinin arasından bir yol çizmiş Hüseyin Peker kendine; önce “Deprem Artıkları”na uğruyor, orada iki hayatı iki sallantıyla kesiştirip Gölcük Depremi’nin toplum belleğinde açtığı derin yaranın insan yüzünü gösteriyor, sonra toplumsal depremlere yönelip hâlâ bir insan yüzü edinebilme fırsatımızın olduğuna işaret ediyor. Buradakiler, oradakiler, ötekiler berikiler ayrımı yapmadan SAYFA 8 ? 18 NİSAN “T bi ya da sallanan sandalyesinde pazar keyfi sürmek isteyenin gözünün önüne dram olarak koyuyor. “Özürlü” adını taşıyan öykünün kahramanı Cafer’in özürlü kadrosundan işe girebilmek için kazmaya sarılması gibi “Hükümlü” adını taşıyan öykünün kahramanı iki hükümlünün aynı vardiyada çalıştırıldıkları için birbirlerini bıçaklamaları ve muhasebecinin bunu iş kazası olarak bildirmesi gibi hayatın içinden olayları, öykünün içinden hale getirmiş DÜNYANIN AĞRISINI ÇEKENLER Peker. Yorum katmadan, nedenini niçinini sorgulamadan, olduğu gibi anlatıÖykü kahramanlarının iç dünyalarının yor. Olay örgüsünden çok anlatımın, didünyadan da beter bir yer olduğunu üslin eseri olan bu öyküler, gerçeklik botelik. Öykülerdeki ayrıntıların önemi de yutlarını daraltmadan, sezdirme boyutubu yüzden. Bir ayrıntı, bütünü, kurguyu nu genişleterek okurla buluşuyor. Gerbesleyen anadamar oluyor aniden. Hani çekçi edebiyata biraz Sait Faik, biraz Yuöyle şaşırtıcı sonlar da yok öykülerde, sısuf Atılgan sosu ekliyor. radan ama insanı derinden sarsan öykü Öykü kahramanlarının çokluğu, bu sonları bunlar. Örneğin bu sonlardan biçoklukta göz hizasını kaybettirmeyen bir ri, beni aldı götürdü, Ankara Garı’na kianlatıcılıkla birleştiğinde, yer yer metni litledi. Kılıç gibi keskin, bilinmedik bir kuran öğeler olarak beliren konuşmalar ağrıyı da sapladı sol yanıma! Ağrı demişve metnin üst kurma ken bir biçimde dünyaöğeleri olarak onları nın ağrısını çekenlerin tamlayan yazarın iç koöykülerini anlatıyor nuşmaları öykülerin ağHüseyin Peker. Genelzını açıyor. Çoğunlukla de alt tabakalardan ekmek kestiği, meyve yoksul insanlar. Bir soyduğu bıçağını öykü söyleşisinde, “Yoksul kahramanının can alıcı insanların öyküsü çok yerlerine batırıyor Pedaha sıcak, çok daha ker. Biraz da okurun yüreği kabarık. Büyümek isteyen bir şey canını acıtmak için. yoksul. Zenginlerin anYazdığı metinle kendini, özel hayatını, edebilatılacak hiçbir şeyi yok. Onların öyküsü yat serüvenini epey içli olduğuna inanmıyodışlı ettiğini bildiğimiz rum” diyen yazar, hayazar, bir bakıma canını yatı zorlayanların kimi acıta acıta kuruyor öykü yordamları, kimi de dilini. Bu, sözcük seçiyordamsızlıklarıyla işaminden de belli. Sözretledikleri bir alanı gecükler, Peker’in öykületirip rahat sofranın üs Hüseyin Peker’in ‘Rüzgârlı Ceket’i Ke rinde öykü çatısını kutüne acılı bir yemek gi yifli bir okuma serüveni öneriyor . ran öğeler olarak işlev 2013 insanlık hallerine eğildiği öykülerinde, hayat kadar canlı tiplemelerle, hayat kadar canlı bir coğrafya sunuyor okura. Hangi istasyonda ineceğini kestiremeyen yolcular için icat edilmiş Kararsız Yolcular Bileti ile tren penceresinden izler gibi izleyelim diye. Hem de “Bu öykü sizin kiminize?” sorusunu yüzünüze şaplatacak kadar da cesur bir yazar pozu veriyor satırlarının arasında. Okurunu uyanık kalmaya tetikleyen bir dili var, dünyanın tekin bir yer olmadığını anlatıyor boyuna. görmüyor yalnızca; mekânı canlı kılma, olay örgüsünün kanına karışma, iç konuşmaları sayıklamadan sorgulamaya dönüştürme görevini de üstleniyorlar. “Nasıl da kelimeler, görüntüler sarıldı usuma. Artık kelimelerle, büyülerle, parlayan bir dünya şekliyle doluydum” diye hayata not düşen bir yazar var karşımızda. Dipnota gereksinmiyor, çünkü anlattığı yer, dip, dibin ta kendisi… Rüzgârlı Ceket’teki öykülerin çoğu, küçük dünyalarında gün sayanların dünya ile hesapları üzerine bellek temsillerinden oluşuyor. Beckett’ın izlek dünyasıyla akraba bir öyküler toplamı. Peker, sokaktaki insanı iyi tanıyor, gözlem gücü yüksek. Sokağın dilini yer yer şiirsel bir dille buluşturuyor. Şair sözü cümlelere sıkça rastlıyoruz öykülerde. Dolayısıyla kendinin kıldığı bir öyküler toplamı bu. Aksadığı yerler de var kuşkusuz ama acemilikten kaynaklanan aksamalar değil bunlar. Kusurlu olanı yazabilmenin zorunluluğundan ve zorluğundan kaynaklanan, bilinçli dil bozumlarına varan bir tarz olarak kabul edebileceğimiz aksamalar. Sonuç; iyi bir anlatıcının dil emeği, hayatın kurgusuyla boy ölçüşüyor. Erotik çağrışımlar da var, “Kekliğine Ot Toplayan Adam” öyküsünde olduğu gibi naiflikler de. Ölüm ile konuşur gibi yazıyor her yol annenin mezarına çıkarken. Yaşlılığı başka bir yolculuğun baş tarafı olarak tarif eden bir yazarın şu cümlesini iki satır arasında unutmak da olmaz hani; “Şu beyaz örtünün çarşaf mı, kefen mi olduğunu kim ayırt edebilir?” Kim ayırt edebilir, komedi ile farsı? Hayat, kendini tekrar eden bir tarih değil mi yoksa? Ben, işte biraz da bu yüzden sevdim “Kaplumbağanın Biri” öyküsünü. Hoş sizin “Ödünç Şarkı”yı sevecek zamanınız vardır önünüzde. Belki bu rüzgâr sizi de sürükler Turgutlu’ya. Keyifli bir okuma serüveni öneriyor Rüzgârlı Ceket. Ufak bir anımsatma! CANLI VE SAHİCİ Suut Kemal Yetkin, bir denemesinde “Yazılan yaşanmadıkça yaşayamıyor” diye yazar. Yaşadıklarından öyküye (genelde şiir dahil edebiyatın tüm türlerine) inişli çıkışlı yollar çıkartan Hüseyin Peker, “Bizi oyuncak sansın bundan sonrakiler” edasıyla parlak bakışlarını fırlatıyor yüzümüze, gözümüze, bu öyküler toplamında. Aslında hiçbir şey önermiyor, beklenti yaratmıyor, bekletmiyor ama canlı ve sahici. İçtenliğinin dozunu korumayı da başarıyor üstelik. Ge(n)ç kalmış bir öykücüyü taşıyor önümüze. İnce beğenili okura sesleniyor kaldı ki. Dilin olanaklarını özgürlük ve özgünlük seçeneklerini gözeterek kullanan, yer yer deneme tadı veren bu metinleri, türler arası geçişliliği örneklemeleri açısından da dikkate almalıyız. Sinemaya olan ilgisini ara ara sinematografik öğeleri öyküye yedirerek kanıtlayan yazarın “Cabir” başta olmak üzere kimi öyküleri düzyazışiir olarak da okunabilir. Öte yandan edebiyatımızın renkli simalarından Hüseyin Peker’in Rüzgârlı Ceket’ini bir mektup olarak okumak da anlamlı, anlamlı olduğu kadar önemli. İyi dileklerini “Zehirlenmeden ölmeye bak!” diye özetleyen bir yazar için en azından bunu yapmalıyız. ? Rüzgârlı Ceket / Hüseyin Peker/ Noktürn Yayınları / 144 s. CUMHURİYET KİTAP SAYI 1209
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle