Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Vitrindekiler Kutsal Mavi/ Christopher Moore/ Çeviren: Esat Ören/ Altın Kitaplar/ 400 s. 1890’ın Temmuz ayında Vincent van Gogh mısır tarlasında gezinirken tabancayı çekip kendini vurur. Ardından iki kilometre uzaklıktaki doktorun evine dek yürüyüp yardım ister. Yaratıcılığın zirvesindeki bir sanatçı neden kendini öldürmek ister ki? Vincent’ın iddiasına göre Fransa’nın dört bir yanında hiç peşinden ayrılmayan kısa boylu “boya satıcısı” da kimdir? Van Gogh neden kutsal maviden ölesiye kaçmaktadır? Vincent’ın yakın dostları Lucien Lessard ve eğlence düşkünü Henri ToulouseLautrec’in bu sorular aklını karıştırır ve Vincent’ın ölümünün ardındaki sır perdesini aralamaya karar verirler. Araştırmaları onları on dokuzuncu yüzyılın sonlarında Paris’in sefahat ve sanatla iç içe geçmiş dünyasından gerçekdışı bir dünyaya çıkarır. Kutsal Mavi, dansçı kızların, bayat ekmeklerin ve kaliteli Fransız konyaklarının su gibi aktığı; entrika, şehvet ve sanat tarihinin birbirine karıştığı bir roman. İstanbul: Kadim Dost/ Ahmet Faik Özbilge/ E Yayınları/ 230 s. Sultanahmet’ten Eyüp’e; Haliç’ten Beyoğlu’na; Boğaziçi’nden Üsküdar’a… Bu kez başrollerde Konstantin, Jüstinyen, Teodora, Nestorius, Sokullu Mehmed, Yılan Saçlı Medusa, Mimar Sinan, Sultan Süleyman, Rüstem Paşa, Bektaşiler, Theodoros Metokhites, Pierre Loti, Yalkut Özbilge, Güzel Lisabetta, Zübeyir, Adile Sultan, Aziz Mahmut Hüdai ve erguvan çiçekleri... Okur, Ahmet Faik Özbilge rehberliğinde İstanbul’un altını üstüne getirmeye devam ediyor. Şimdilik/ Muzaffer Tayyip Uslu/ Yapı Kredi Yayınları/ 78 s. “Sokakların ellerinden öperim/ bana yaşamasını öğretmişlerdi/ dost olsun, düşman olsun/ insanlara iyi günler dilerim.” 1946’da henüz yirmi dört yaşındayken, şair arkadaşı Rüştü Onur’la aynı kaderi paylaşarak veremden ölen Muzaffer Tayyip Uslu’nun kısacık yaşamında yayımlanan tek şiir kitabı Şimdilik’in bu yeni baskısında dergilerde kalan şiirleri ve yazıları da yer alıyor. Yoksulluğun, ince hastalığın “kısa kestiği”, gencecik, naif bir şiir, yaşamın yaşamak fiiline değer biçen özüyle şimdi bizi bir kez daha selamlıyor. Sıradan Kadınlar Düşü/ Samuel Beckett/ Çeviren: Hülda Öklem Süloş/ Sel Yayıncılık/ 252 s. Sıradan Kadınlar Düşü, genç Belacqua’nın aşkları ve Avrupa seyahatleri kadar, edebiyat ve tiyatroda yeni ufuklar açan bir yazarın, Samuel Beckett’ın iç dünyasını da sergileyen otobiyografik bir eser. Yalnızca yazarın kendisini SAYFA 34 ? 18 NİSAN 2013 zümlemeleri arasında değişim ve farklılıklar olduğu bir gerçek. Sağduyu, Bilim ve Şüphecilik/ Alan Musgrave/ Çeviren: Nur Küçük/ İthaki Yayınları/ 384 s. Herhangi bir şeyi kesin olarak bilebilir miyiz? Bilebileceğimizi düşünenler (“dogmatikler”) ve bilemeyeceğimizi düşünenler (“şüpheciler”) vardır. Bilgi kuramı ya da epistemoloji bu iki uç arasında süren büyük bir çekişmedir. Bazı dogmatikler kesinliği duyuların yargılarında aradı. Bunlara karşı şüpheciler duyuların kesin bilgi için ne güvenilir ne de yeterli bir temel olduğu itirazını getirdi. Diğer dogmatikler ise kesinliği salt aklın yargılarında aradı. Bunlara karşı ise şüpheciler rasyonel apaçıklığın doğruluğun garantisi olmasına itiraz ettiler. Sağduyu, Bilim ve Şüphecilik, söz konusu çekişmeyi felsefe tarihini temel alarak inceleyen giriş niteliğinde bir kitap. Osmanlı İstihbaratı/ Ahmet Yüksel/ Kitap Yayınevi/ 568 s. Osmanlılar, kuruluş yıllarından itibaren istihbarattan istifade etti. Bazen saltanat mücadeleleri etrafında, kimi zaman diplomaside ama en çok askeri hareketlilik sırasında. Osmanlı eliti, etraflarında veya sınırlarının ötesinde gelişen askerisiyasi olaylardan bir şekilde haberdar olmaya çalıştı, büyük güç olmanın bir yansıması, hayır, zorunluluğu olarak. Beklenmedik kesinti devreleri dışarıda tutulacak olursa, zorunluluk çok defa yerine getirildi; casuslar, tebdiller, tacirler, yolcular, esirler, tercüman ve gemiciler vasıtasıyla. Hepsinden istifade etme şekli farklıydı ve hiçbir zaman sağladıkları bilgi tek başına mutlak doğru olarak kabul görmedi. En azından birinin ötekini teyit etmesi gerekiyordu. Osmanlı istihbarat çalışmalarının en tanıdık yüzü casuslardı ve kadrolu bir imparatorluk memuru statüsüne sahip olmaya yaklaşmışlardı, en çok da II. Mahmud zamanında. Karşı istihbarat faaliyetlerini engellemenin en az istihbarat çalışmaları kadar önemli olduğu gerçeği de anlaşılmıştı. Osmanlı istihbaratının daha birçok hususiyeti vardı, zorluk ve eksiklikleri de. Bunları aşmak için neler yapıldı? Zorluklar aşıldı, eksiklikler tamamlandı ve doğru bilgiye ulaşıldı mı? Osmanlı istihbaratı hakkındaki daha nice soru ve sorunların cevaplarının çoğu bu kitapta yer alıyor. Dil ve Yalnızlık/ Ernest Gellner/ Çeviren: G. Aysu Oğuz/ Kabalcı Yayınevi/ 290 s. Dil ve Yalnızlık iki açıdan dik kafalı bir kitap: Gellner önce toplumun tarihsel ve kültürel durumunun mükemmel bir şekilde vatandaşlarının entelektüel ve psikolojik yapısına yansıdığını varsayar. Gellner öğrenmenin ozmos teorisine dayandığına inanıyor, verilen kanıtlar yetersiz olsa da insanlar aslında bazı şeyleri önceden biliyorlar veya inanıyorlardı. Şüphesiz hiç kimse (hiçbir akademisyen) sadece birkaç sayfa kitap okuyarak Amerika’nın günümüz sosyal, kültürel ve politik sorunlarının bu kadar net bir şekilde açıklanabilmesinin mümkün olduğunu düşünemezdi. Üstelik bu açıklamanın aynı zamanda rasgele seçilmiş kişinin zihninin açıklaması varsayılamazdı. Gellner’in ikinci farklı noktası Wittgenstein’ın işini herkesten farklı yorumlamasıdır. Gellner bize Wittgenstein’ın, Tractatus’un “logical atomism”ini köylülerin romantik bakış açısına dayanan determinist kültürel/görecelilik ile değiştirdiğine ikna etmeye çalışıyor. ¥ CUMHURİYET KİTAP SAYI 1209 temsil eden Belacqua değil, daha sonraki eserlerinde boy gösterecek olan Alba ve Smeraldina gibi karakterler de Beckett okuru için tanıdık: Pek çok eserinin çıkış noktasını ve eskizlerini, Beckett’ın edebiyat dünyasında yapacaklarının izini onlar aracılığıyla sürmek mümkün. Sıradan Kadınlar Düşü, Beckett’ın edebi yolculuğuna ışık tutmakla kalmıyor, çok katmanlı niteliğiyle yazarının bir sanatçı olarak kendisiyle, edebiyatla, sanatla, kültür ve medeniyetle girdiği kavgaya da tanıklık ediyor. Edebiyat ve sanat tarihindeki önemli yazarlara ve eserlere, mitolojiye ve daha pek çok kültürel öğeye yaptığı göndermelerle esin kaynaklarını sergilerken estetiğine dair arkeolojik bir içgörü de sunuyor. Biraz Daha Işık/ Muhsin Kızılkaya/ İletişim Yayınları/ 232 s. Kürt meselesi sadece bir dil meselesi değildir elbette ama her şeyden önce dil meselesidir. Muhsin Kızılkaya, bu dil meselesini, yaşamın küçük bir detayında karşınıza çıkıveren ve meselenin bütün varoluşsal/ siyasal boyutlarını özetleyen olayları, kıvrak kalemi ve keskin gözlemleriyle sunuyor. Bir solukta okunan bu denemelerde, bugüne başka bir gezegen kadar uzak çocukluğunu, Uludere’de katledilen Kürtler gibi bir işi olan babasını, otuz yıl öncesinin Van’ını, Hakkâri’sini, TRT Şeş’in yarattığı umut ve düşkırıklıklarını, bir dizi ışıklı insanı anlatıyor. Baba Konuşabilir miyim?/ Yani Vlastos/ İstos Yayın/ 296 s. Çengelköylü hemşerimiz Yani Vlastos, Atina’da Türkçe kaleme aldığı bu anıromanında artık var olmayan bir kenti, anıların, suretlerin, kayıpların ve her daim umudun İstanbulu’nu anlatıyor. Bu şehrin insanları, aileleri, yangınları, serserilikleri, aşkları, inadı, tebessümleri, azınlığa düşen yürekleri, sarhoşlukları, şenliği ve sesizlikleri, Vlastos’un ailevi ve kişisel tarihinin sürükleyiciliği içinde yerlerini alıyor. Kriz, Devlet, İktisat ve Sosyal Güvenlik Politikaları/ Tülay Arın/ İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları/ 550 s. Bu derlemede yer alan makaleler Arın’ın ilgilendiği, çalıştığı, eleştirdiği ve katkıda bulunduğu konu ve sorunların tümünü kapsamıyor. Bununla birlikte, yazıların toplandığı “Kapitalizm ve Krizleri”, “Sosyal Güvenlik ve Sosyal Politikalar”, “İktisat Strateji ve Politikaları”, “Özelleştirme”, “Kadın ve Ekonomi” başlıklı kısımlarda yazarın ana ilgi alanları içinde ele aldığı konuları büyük ölçüde bulmak mümkün. Bu derleme içinde yer alan tüm yazılarda, Arın’ın egemen iktisat anlayışının dışında durduğunu, iktisat kuramları ve politikalarını, konjoktürel ana akım ve ideolojiler ile çözümlemelerini Marksist bir bakış açısıyla eleştirdiğini görüyoruz. Yazıların kaleme alındığı dönem ile bugünü karşılaştırırsak, gerek yapısal sorunlardaki değişimler gerekse konjonktürel sorunlarla bunların çö