07 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Doğan Kuban’dan “Osmanlı’nın İstanbul’uOsmanlı Başkenti İstanbul’u Simgeleyen 112 Anıtsal Yapı” zaman Ankara’nın nüfusu 200 bindi. İstanbul’da üniversiteyi bitirdiğim zaman nüfus 800 bindi. Bugün gelinen boyutlar akıl alacak gibi değil. İnsan idrak da edemez. “İYİCE BETONLAŞTIK, TAŞ GİBİYİZ!” İlk el değen yerler hangileriydi? Tevşikiye, Şişli, Beyoğlu’ydu. Beyoğlu’na doğru gelişti bir parça, sur dışında uzun zaman pek fazla gelişmemişti. Sonra gecekondu bölgeleri oluştu, apartmanlaşmadı hemen. Zeytinburnu büyük bir gecekondu bölgesiydi. Süleymaniye, Fatih, bütün Kocamustafapaşa, Davutpaşa, Cerrahpaşa, Samatya da mahalleler hep ahşaptı. 4550 yıl önce Boğaz’ın Anadolu kıyıları ahşap evlerle doluydu. Üsküdar’da ahşap konaklar ve evler vardı. Bu ahşap bir şehirdi, saray da dahil neredeyse. Bizans’tan hiçbir şey kalmadı, sadece eski şehrin strüktürü kaldı onları da yok ettik. Yani saray duruyordu aslında temeli falan. Üstüne oteller yapıldı bitti, denize doğru, Marmara’ya doğru koca saray. Beyazıt aksı, Edirnekapı’ya gider, oradan Aksaray’a iner, sonra Cerrahpaşa’ya çıkar, Yedikule’ye gider. Bu aksların üzerinde bir tek forum yeri vardı. O forumlar zamanla bozulmuştu ama duruyordu. Şimdi onlar hep gitti. Ben İstanbul’un tarihçisiyim, benden çok İstanbul tarihi yazan yoktur ama ben İstanbul’u artık tanımıyorum ki. Eski anneannemin oturduğu yerleri bile tanıyamıyorum ki artık. Hiçbir yerde camiler dışında bir referans kalmadı ki. Referanslar bitti. Betonlaştık ve.. Evet, taş gibiyiz! Memleket de uzmandan geçilmiyor. Her alanda ehliyetsiz insanlar işbaşında. Bu Türkiye’nin en büyük sorunudur. Byzantion’un kurulmasıyla başladı, İmparator Konstantin, II. Theodosius, Justinian ve Türkler.. Roma İmparatorluğu’nun merkezi, Doğu Roma’nın değil bütün Roma İmparatorluğu’nun merkezi Konstantinopolis, Bizans’ın sonuna kadar harap olarak da olsa yaşadı. O şehrin aksları hâlâ duruyor zaten. Topkapı Sarayı, Byzantion’un oturduğu tepeye oturdu. Aşağı kısımları yok olmuştu. Bizanslılar o kısımlara oturmadılar, onun dışında geliştirdiler. Saray Sultanahmet’ten Marmara’ya doğru indi, hipodromu vardı. Oradan başlıyordu zaten İyon, Ayasofya’nın önünden. Konstantinopolis’in iki tane aksı var, bir aks güneyde Yedikule’ye gider. Bu yol üstünde Teodosyus Forumu, Forum Bovis (Aksaray) vardı. Ayrıca Yedikule’ye giden bu aks eskiden Cerrahpaşa’dan çıkar Yedikule’ye yukarıdan inerdi. Arkadyus Forumu (Eski Avrat Pazarı) vardır orada tam Cerrahpaşa ile Haseki arasındadır. Orada Cerrahpaşa camisinden biraz yürüyüp ilk sokaktan aşağı inersen Haseki Hürrem Sultan Külliyesi ile Cerrahpaşa caddesi arasında, arkada evlerin içindedir Arkadyus Forumu’nun merkezi. Ondan sonra bir tane aks Beyazıt’tan ayrılır, kuzeyde Edirnekapı’ya giderdi. Haliç’e inen yamacında Valens Su Kemeri (Bozdoğan Kemeri) vardı. Fatih Camisi’nin olduğu yerde Büyük Konstantin’in mezarı, sonra Iustinianos’un yaptırdığı K İ T A P S A Y I 1244 ‘Ben artık İstanbul’u tanımıyorum ki!’ r Gamze AKDEMİR apılar, sekiz bölgede alfabetik olarak sıralanıyor. İlk soruda bu bölgeleri anlatır mısınız? Kitapta yer alan yapıları kısa yürüyüşlerle birbirine bağlanabilecek bir ulaşım düzenine uyarak eski Bizans yerleşmesine referans veren bölgeler içinde görmek mümkün. Surlar dışında Osmanlı döneminde gerçekleşmiş daha büyük gelişmeler topografik bütünlük ve ulaşım bütünlüğü içinde bölgelere ayrılmıştır. Suriçi Septimius Severus kenti bölgesi; bunu dışında kalan Konstantin kenti bölgesi; Konstantin kenti sınırı ile Teodosyus suru içinde kalan bölge. Bu sonuncu bölge Beyazıt’tan sonra çok genişlediği için, Topkapı’ya giden cadde Marmara yakası ile Haliç yakasını ayıran bir olarak kabul edilmiştir. Böylece sur içi SultanahmetSirkeci, BeyazıtEminönü, Fatih, AksarayYedikule olarak dört bölgeye bölünmüştür. Surların dışında kalan EyüpHaliç, GalataBeyoğlu, ÜsküdarKadıköy beşinci, altıncı ve yedinci bölgeler; Boğaziçi de sekizinci bölge. 8 bölgenin dışında kalan Büyükçekmece Köprüsü ve Mağlova Sukemeri de İstanbul çevresi olarak yer aldı. Bu arada Boğaziçi özel tabi... Çünkü Boğaziçi bugün İstanbul’u tarif eder. Eskiden Boğaziçi küçücük bir kıyıydı. Ama bugün bu olmasa dünyanın en çirkin şehri olur İstanbul. Deniz olmasa İstanbul olmaz. Bu kadar güzel bir deniz dünyanın hiçbir yerinde yok. Suyun rengi... Evet. Denizden doğan şehir İstanbul, 30 km. Rahmetli eşim Hisarlıydı. Boğaz’ın her mevsimdeki rengini bilirdi. Akıntı olduğu için kirlenmez. Mesela San Francisco böyle değildir, çamurdur. New York’un çevresindeki su çamurdur. Venedik çamurdur. Sonra Boğaz’ın tepe proporsiyonları çok güzeldir. Aralıkları 1 ila 2 km arasında değişir. Tepeler 150 metreye yükselir. Dünyanın en güzel tepe proporsiyonudur. Sayısız manzara noktası barındırır. “TÜRKLERİN ORTA ASYA’DAN GÖÇÜ GİBİ ANADOLU İSTANBUL’A AKTI” İstanbul’daki Osmanlı mimari mirasını nasıl bir izlekte yazdınız? Fetih’ten Cumhuriyet’e kadar geçen süreçte ele aldım. Mimar Sinan’dan Dalgıç Ahmed Ağa’ya, Balyanlar’dan Raimondo D’Aronco’ya, 2 0 1 3 Y Mimarlık ve sanat tarihçisi, sanat eleştirmeni, yazar Doğan Kuban yine kaynak niteliğindeki yeni eseri, “Osmanlı’nın İstanbul’uOsmanlı Başkenti İstanbul’u Simgeleyen 112 Anıtsal Yapı” yayımlandı. Kitabında fetihten Cumhuriyet’e kadar geçen süreçte Osmanlı’nın son başkenti İstanbul’da yapılan ve Osmanlı’nın büyük ustalarının imzalarını taşıyan camilerden saraylara, hamamlardan çeşmelere, farklı tipoloji ve ölçekteki 112 eser üzerinden Osmanlı mimari mirasını okurlarla buluşturuyor Kuban. Kaleme aldığı mimari, estetik, tarihi gibi değerlendirmeleri içeren kısa ama doyurucu metinlere eşlik eden özgün fotoğraf ve çizimlerle zenginleştirilmiş bu rehber kitapla İstanbul’daki varlığı her geçen gün kent dokusu içinde kaybolan Osmanlı mimari mirasını tanımaya, anlamaya ve keşfetmeye davet ediyor. Türkçeİngilizce ayrı baskılar halinde yayımlanan kitapta yer verilen yapılar, kısa yürüyüşlerle birbirine bağlanabilecek bir ulaşım düzenine ve topografyaya uyarak sekiz bölgede alfabetik olarak sıralanıyor. Kuban’la “Osmanlı’nın İstanbul’uOsmanlı Başkenti İstanbul’u Simgeleyen 112 Anıtsal Yapı” adlı kitabı üzerine söyleştik. S A Y F A 4 n 1 9 A R A L I K Osmanlı’nın büyük ustalarının imzalarını taşıyan saray, külliye, cami, hamam, köprü, yalı, çeşme gibi farklı işleve ve ölçeğe sahip 112 yapı üzerinden dönemin mimarisini anlatıyorum. Rehber niteliğindedir de. Fotoğraf ve orijinal çizimlerle de destekleniyor. Osmanlı İstanbul’u tabii çok küçük bir şehir. Bugünkü şehrin ellide biri etmez. Çünkü sur içi esas yerleşim, 1440 hektar. Bugün ise 450 bin hektar. Bu şehir o şehir değil artık. Eski şehir 1930’larda, 40’larda, 50’lerde yine bir ölçüde de olsa vardı. Ben 1970 senesinde İstanbul için koruma planı yaptım. 70’te bile İstanbul’un sur içi önemli mahalleleri hep ahşaptı. Kocamustafapaşa, Samatya, hep ahşaptı. Boğaziçi, Üsküdar hep ahşaptı. Şehir eski haliyle duruyordu, sokaklar duruyordu. Sur içi Galata işte Beşiktaş’a kadar bir şehir. Sonra yalılar, köşkler, ahşap mahalleler, Boğaz’da böyle hepsi aşağıdaydı, yukarıda hiçbir şey yoktu. Bundan 4045 sene evveline kadar ahşaptı. Kadıköy’ün köşkleri yerli yerinde duruyordu. Bu devasa büyüme son 4045 yılın işidir. Türklerin Asya’dan göçü gibidir son 4050 sene, Anadolu aktı İstanbul’a. Ani ve kontrolsüz. Ben liseyi Ankara’da bitirdiğim Doğan Kuban, “Memleket de uzmandan geçilmiyor. Her alanda ehliyetsiz insanlar işbaşında. Bu Türkiye’nin en büyük sorunudur” diyor. C U M H U R İ Y E T Fotoğraf: Garbis ÖZATAY
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle