08 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Selim Velioğlu'ndan "Bir Açılış Olarak Mekân” “Bir Açılış Olarak Mekân”, Selim Velioğlu’nun bireysel ve ekip çalışmalarının ürünü olan projelerinden bir seçkiyi tanıtan bir kitap değil, mimarın bir sav olarak öne sürdüğü kendi özgün tasarım anlayışını açımladığı ve kırk beş adet projesiyle savunduğu öğretici bir belge. r Şengül Öymen GÜR ir yandan toplumun ve kullanıcının olağan gereksinmelerine yanıt ararken diğer yandan yapmacıksız, insanca ve etik, asal kavramlara yaslanarak anlaşılabilir ve anlamlı yorumlar aracılığıyla katılımcıda heyecan ve ilgi uyandırmak onun düsturu olmuş. Babasından devraldığı insani açılımların belli belirsiz bir biçimde Heideggervari uzanımlarla bütünleştiği “yer”leşme, “ev sahibi olma” kuramının mekânda “bir dost eli gibi” açılıp doğa ve kültürü sarıp sarmalayan çözümlemelerine tanık oluyoruz bu belgede. Mimarın “Çokluk, uydu ögeler, kütlesel kademelenme, avludan hayat bulma, yeşil üreten mekânsal kurgu” gibi çoğu özgün ve bir o kadar da zengin imgelemlerle dolu dünyasının ne tür biçimlenmelere doğru aktığını keyifle izliyoruz. Velioğlu uydurma kavramlar üreterek medyatik olmaya çalışan çağdaşlarından çok farklı, çok duyarlı bir mimar; okurun içini ısıtıyor serimledikleri. TEKNOLOJİK AŞIRILIĞA KARŞI EKOLOJİ Çokluk ona göre bina programının açılarak alt ögelere ayrıştırılması ve bu ögelerin olabildiğince farklı ve bağımsız kimlikler olarak mekâna yansıtılmasıdır. Mekân kültürümüzde ana kütle tarafından belirlenmiş avlu ve bahçelerin sınırlarına adeta asılı olarak ele alınmış bazı ek unsurlara rastlanmaktadır. Selim Velioğlu bunlarda uydu ögeler diye söz eder. Uydu ögeler kavramı, o dönemlerde işlevsel ve strüktürel olarak aynı anda hem bağımsız hem de ikincil biçimde bağımlı bazı ek unsurların yarattığı mekânsal zenginliklere gönderme yapan bir tasarım ilkesi olarak yorumlanabilir. Kütlesel kademelenme ise Alvar Aalto’dan beri bilinen Modernist bir ilke olup bina kurgusunun plan, kesit ve kütle düzleminde kademelendirilmesi yoluyla planlama ve siluetlere bir vernaküler bir spontanelik ve hareketlilik katma çabasıdır. Avludan hayat bulma, mimari düzenlerin en eski tipolojilerinde bile mevcut olan, bir avlu merkezi etrafında mimari programın örgütlenmesi ilkesidir. Bu ilke tüm asal işlev alanlarının avlu etrafından yaşatılmasını getirir. Yeşil üreten mekânsal kurgu kavramı ise, insanın teknolojik kazanımlarının insanlığın kendi geleceS A Y F A 2 0 n 1 9 Eleştirel bir bakış ğini tehlikeye atması raddesine gelen teknolojik aşırılığa karşı ekoloji ve enerji tabanlı bir çözüm olarak yeşili kutsama girişiminin proje çözümlemelerinde ön planda tutulması anlamına gelir. Bu kavramlardan özellikle uydu ögeler kavramının altını çizmeliyim. Christian NorbergSchultz “Meaning in Western Architecture” konulu yapıtında Atina Akropol’ünün organik, sınırlara ve doğadaki yükseltilere, kısacası bağlama duyarlı olduğunu düşündüğü yerleşme ilkelerinden söz ederek yerleşmeyi yüceltir ve sonradan Roma’nın getirdiği düzenlerin erkmerkezli ve katı geometrik biçimler olmasını eleştirir. Ancak, Batı dünyasına bir model olamayan Akropol ilkeleri bizim mimarlık kültürümüzün en belirgin özelliğidir. Biz yeri severiz, ona dönecek olmamızdan dolayı mıdır nedir, toprağı severiz. Bu tasarım ilkesi bütün tarihi ve bozulmamış kentlerimizden ve Sinan Klasiklerinden örneklenebilir. Bu özellik zamana saygımıza ve karmaşık dimağımıza ayna tutar. İlke olarak kullanıldığı her durumda girift, organik, heyecanlı ve gizemli bir etki bırakır. Bu duyguyu tatmak isteyenler Bursa Hanlar Bölgesini gezmelidirler. O zaman bu kültürel özgeliğimizi çok daha iyi anlayacaklardır. Postmodern dönmelerde biz, yani, motiflere ve biçimlere itirazı olanlar işte tam da bu gizemleri ortaya koymaya çalıştık. Ben “Konut Kültürü” kitabımda yaşam şekli esası üzerinden gittim. Ama birçok araştırma ya sonuçsuz kaldı, ya da bir grup insan kültür kavramına geriletici bir kavram olarak baktı ve burun kıvırdı. Bu tutumu bazı okullarla özdeşleştirmek bile olanaklı ama yapmayacağım. Velioğlu Türk mimarlık akademisinin bulup ortaya çıkaramadığı bu, tamamen kendi mimari kültürümüze özgü kavramı bize tanıttığı için bile büyük bir övgüyü hak ediyor. Feng Shui’nin metal, su, toprak, ateş ve ağaçtan oluşan beş elementini anımsatan bu ilkeler Feng Shui ilkeleriyle özdeş anlamlar taşımasa da daha önce bir tez çalışmasında açıkça ortaya koyduğumuz şu gerçekliği anımsamama neden oldular; sözü geçen ilkeler “bir tasarımda bir arada var olduklarında tasarıma duyulan ilgi ve haz duygusu artmaktadır.” 2 0 1 3 değerlendirerek üstün bir başarıya ulaşır. Uydu ögelerin rasyonalist bir tekrarla ele alındığı ve kütlesel kademelenmeye yer vermeyen projeleri ise tıpkı Feng Shui’nin “eksik elementler” kuramında olduğu gibi işaret edilen proje kadar başarılı görünmez. TATLI DİLLİ BİR DERS KİTABI Mimarın kütlesel kademelenmeyi esas aldığı projelere gelince: Aalto’dan, Ralph Erskine ve Karaaslanlar’dan başlayarak sürdürülen ve temelleri ta İngiliz Pitoresk’ine geri sürülebilecek vernaküler doğaçlama konusunda da ülkemizde zengin örneklere rastlanır. Mimarın bu gerçekliği bulup çıkarması diğer elementlerini çok anlamlı ve lezzetli kılan bir tutumudur. Bu başlık altında tanıttığı çalışmaların zaten yeşil alanlar içinde yer alması mimarın başarısına olumlu etkide bulunur, yeşille sarmaş dolaş olan bu yapılar diğer elementlerin eksik olma durumunu başarıyla örter. Ben bunlar arasında Fenerbahçe Dalyan Sosyal Merkezi’ne aşık olmuştum ilk kez Yapı dergisinde gördüğümde. Avludan hayat bulma mimarın olmazsa olmaz bir elementi olarak neredeyse tüm çalışmalarında görülüyor. Ancak bina programı resmi bir kimliğe sahip olduğunda bu avlu dikkat çekici biçimde Öklid geometrik bir esasla düzenleniyor ve bina parçaları tam bir usçu Modernist tavırla ve en ekonomik biçimde örgütleniyor. Kentsel alanda bu ölçütle tasarladığı Noterler Birliği Projesi çok zarif yüzey/kütle artikülasyonlarından ve birçok başka nedenden dolayı TSMD ödülü gibi zor kazanılır bir ödüle layık görülmüştü. Ben bu binadan daha önce bir yazımda “Grace Kelly” diye söz ettim. Onun gibi klasik bir zarafete sahip olduğu için. Namık Kemal Üniversitesi Sosyal Merkezi projesi de elementlerinin birçoğunu bir arada çözümlediği için yine mimarın çok başarılı bir çalışması olarak öne çıkıyor. Buna karşın Anadolu Üniversitesi Dil Okulu her ne kadar çok ilginç bir analiz (sentez) barındırıyor ve bu konuda yaratıcı bir öneri olma özelliği taşıyorsa da Modernin Marksist eşitlik ve eşdeğerlik kavramı burada tasarımın bir ısrarı gibi algılanıyor. Yine, avludan hayat bulsa da Ünikonut projesi mimarın kendi düsturu olarak önerdiği kütlesel kademelenme kavramına iyi bir yanıt oluşturmaktan biraz uzak. Ankara Konut Yerleşimi de yeşile saygı sunma girişimi olarak kabul edilse de ve hatta kütlesi ne kadar şık olsa da oradaki çok katlı ünitenin çok yalnız kaldığını teslim etmek gerekir. Belli tasarım kavramları üretmesi ve bunları bir fener gibi kullanarak yapılarını aydınlatması Velioğlu’nun bu kitabını benzerlerinden çok farklı kılıyor. O kendini eleştirilere açma cesaret ve iradesini gösteriyor. İsteyene istediği gibi okuma hakkı tanıyor ve en önemlisi kendini anlaşılabilir kılıyor. Bu açıdan bu yapıt mimar olanlar ve olmaya çalışanlar için çok değerli bir öğreti ve bir bakıma da tatlı dilli bir ders kitabı. Bu haliyle her mimar adayının başucu kitabı olmayı hak ediyor. n Bir Açılış Olarak Mekân/ Selim Velioğlu/ YEM Yayın/ 268 s. K İ T A P S A Y I 1244 B Selim Velioğlu tasarım çalışmalarını çalışma arkadaşları Erce Funda, Orkun Özüer ve Ersen Gömleksiz ile birlikte sürdürüyor. Yazarın tanımladığı bu beş ilke yapıtlarında farklı öncelik ve ağırlıkta kullanılmaktadır. Ne zaman ki mimar “beşi bir yerde” bir tutum izler, o zaman tasarımı üstün bir başarı düzeyine taşınır. Mimarın aldığı ödüllerden ve kendi yorumlarından bağımsız olarak çalışmalarına bir “diğer göz” olarak bakacak olursak mimar çokluk konusunda verdiği örneklerin bazılarında diğerlerine göre çok daha başarılı, örneğin. Doğadaki çokluğu mimesis yoluyla yorumladığı, aynı anda avludan yaşam bulan, uydu ögeleri olan, yeşili kutsayan, kütlesel kademelenmeyle ele alınmış Cem Kültür Evi, Dr. Natuk Birkan Temel Eğitim Okulu, Çarşamba Pazarı Kentsel Tasarım Projesi, bütünsel anlamda kütlesi kademelenmeyen, doğadaki parçalanmayı taklit etmeyen, avluları parçalanarak toplumsal ilişkiyi sınırlayan Antakya Özel İdare ve Hizmet Binası Tasarımından çok daha sıcak ve başarılı. Diğer yandan, uydu ögelerle tasarlamanın baskın olduğu durumlara mimarın örnek verdiği projelerden Isparta Çarşamba pazarı kentsel tasarım projesi bir yandan ana avludan yaşam bulurken diğer yandan estetik bir kütlesel kademelenmeye ve aynı anda sınırlı anlamda da olsa aktif yeşil alana olanak tanımakta ve uydu ögeleri gelenektekine benzer biçimde bilinçli bir rastlantısallık halinde A R A L I K C U M H U R İ Y E T
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle