Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
den anladığı geçmişin tedavülden çoktan kalkmış parametreleri. Peki, muhalefetlerin bir gelecek tasarımı var mı? Hayır! İyimserliğin dayanakları olmalı. “YURTTAŞLARIMIZIN ÇOĞU OTORİTE ÖZLEMİ DUYUYOR” Yarızamanlı olarak Avrupa’da kalıyorsunuz son yıllarda. Orada nasıl gelişiyor her şey? Avrupa çok uzun süreye yayılacağı görülen bir bunalım dönemi geçiriyor. Daha önce kazandıklarını kolay kaybetmeyeceklerdir gene de. Devlet başkanından devlet televizyonunda “cüce”, “boynuzlu”, “üçkâğıtçı” ya da “hımbıl” sıfatlarıyla söz edebilmeleri ve bunu vazgeçilmez bir hak haline getirebilmiş olmaları, durumumuza bakınca kahrediyor beni. İnsan yaşamının en temel değeri özgürlük. Geri kalan her şeyi belirliyor o. 150 yıldır gıpta ediyoruz, bıkmış olmalıydık. Tam tersine, yurttaşlarımızın çoğu otorite özlemi duyuyor. Avrupa’yı unutalım, onlar gibi olamayız biz. Ötekine duyduğumuz düşmanlık yetmediğinde kendi kendimize düşmanlık üretiyor, yapıyoruz. Siyasetin, yönetimin her gün bu kadar şiddet pompalamasına izin vermemeli toplum. “Ziyaretler Kitabı”, yeni yolculuk kitabınız. Siz “gezi edebiyatı”na sokmuyorsunuz bu tarz metinlerinizi. Neden ayırıyorsunuz? Gezi edebiyatı, insanlara yararlı bilgiler sunar, yol gösterir genellikle, eşlik eder. Yolculuk metinlerimde bu tür özellikler oldukça sınırlı. Düşünsenize, bu son kitapta, Rocamadour ya da Goetheanum üstüne metinlerde nerede olduklarından bile söz edilmiyor! Yazıfotoğraf işbirliğiyle mekân ve zaman bölüşümü üzerinde yoğunlaşıyorum daha çok. Okura, kendi hayal perdesinde çeşitleme yapma olanağı yaratma çabası giriyor işin içine. Nokta seçimlerinizi nasıl yaparsınız? Bazıları vesile ağırlıklıdır, çağrı aldığım için gittim Korsika’ya. Ama oraya bizimle gelenler arasında kalkıp Seneca’nın kulesini görmeye giden olduğunu sanmıyorum! Andorra’da da, sırf ben istedim diye Merixtell’e gezi düzenlendi. Çoğu zaman, takıntılarım yönlendiriyor beni. Goethe konu “60 yaş eşiği bir takıntı yarattıysa, burada bâtılın payı düşük. Tablo ortada: Hayatın da, yazı hayatının da son perdesi açılan. Sorunlarınızın artacağını biliyorsunuz. Buna karşılık, olgunlaşabildiğiniz oranda, kazanımlarınız da söz konusu. Son ama yeni bir dönem başlayan...” sunda olduğu gibi. Ama, “Ziyaretler Kitabı”nda daha hafif, gezi edebiyatına komşu parçalara da yer verdim. Örneğin Loire vadisi izlenimleri böyle bir içerik taşıyor diyebiliriz. Yapılara düşkünsünüz. Yazı adamı olmasaydım, yapı ustası olmak isterdim. İnsan elinden çıkan her şeye duyarlıyım ama yapı dikmenin yeri ayrı bende. İleride bir gün kitaplarıma dağılmış bütün yapı karşılaşmaları tek bir ciltte toplanırsa mutluluk duyacağım: Bursa Issız Han’dan Büyükada Yetimhanesine, Melk manastırından “İdeal Saray”a hepsi. Zaman içinde koskoca bir görsel arşiv de oluşturdum. İkiz Kulelerin bir dolu fotoğrafını çekmiştim, her şeyin kaybolması ürkütücü. Kendinizi fotoğrafçı olarak görmüyorsunuz. Elbette görmüyorum! Nasıl her kitap yazan yazar sayılamıyorsa her fotoğraf çeken de fotoğrafçı olamaz. İmge, her vakit büyük dayanaklarımdan biri oldu, yazıyla diyaloğu benim gözümde çok önemli. Dostum Samih Rifat, bana bazı temel şeyler öğretti fotoğraf alanında. Otuz yıldır bir ressamla, Fatma Tülin’le paylaşıyorum hayatımı. Ondan da bakma bağlamında canalıcı şeyler öğrendim. Ben zaten bir tek okuldayken kötü öğrenci oldum, sonra çok çalıştım! “TEK BAŞARIMIN SİYASET YAPMAKTAN UZAK KALMAK OLDUĞUNA İNANIYORUM” Dördüncü yeni kitabınıza, “Ölesiye Sanat”a geçmek için en uygun köprüyü kurdunuz. “Yeni Faltaşları” demişsiniz alt başlıkta, “Aciz Çağ” kitabınıza gönderme yaparak. Bu toplamda, son yıllarda Edebiyat ve Sanat üstüne yazdığınız denemeler yer alıyor. Her zaman olduğu gibi geniş bir ufuk çizgisi. Sizde hâlâ, genç ve çok meraklı bir kültür insanını çağrıştıran bir susuzluk gözlemliyorum. Gerçekten de yeni yapıtlara faltaşı gibi açılmış gözlerle bakıyor, bazı eski yapıtları ise çok yeni ölçülerle değerlendiriyorsunuz. Nazar değmesin, bu enerjiyi nereden buluyorsunuz? Bende, yaşıtlarımın çoğunda rastlanan doygunluk ve bunun doğurduğu sakinliğin tersine, yeniyetmelerde görülen bir heyecan ve merak aşırılığı var. Bunun iyi bir özellik olduğunu düşünmüyorum. Yaşım ilerlerken ilgi alanlarımın genişlemesini de önleyemedim, önlemeliydim. Olduysa, tek başarımın siyaset yapmaktan uzak kalmak olduğuna inanıyorum. Ne diyordunuz, evet susuzluk, sanırım öyle, sulara kapılan bir bünyem olduğu doğru. Bugün bile ilgilendiğim alanlarda olup bitenlere yetişememe kaygısı çekmemde bir hamlık görüyorum, gelgelelim kendimi düzeltemiyorum! Gene de, şu var: “Ölesiye Sanat”ta toplanan yazılarıma bakınca bunu boş bir çaba olarak değerlendirmiyorum. Tersine, okura yapıtların arasında, ortasında yaşamanın çok zengin bir seçenek olduğunu kanıtlıyor kitabınız. Savaşların, kavgaların, düşmanlıkların kuşattığı, eşitsizliklerin azdığı bir dünyada, en büyük dayanaklar Doğa ve Kültür, benim gözümde. İkisi de tehdit altında üstelik. Dört yeni kitapla çıkageliyorsunuz, bense hazırlananları merak ediyorum Enis Bey. Neler var sırada? Görüyorsunuz işte, suç bende değil! Dört kitap yetmemiş, dahasını istiyorsunuz! Şunların dumanı bir geçsin hele. Sırada iki şiir kitabı var: “A Capella” ve “Yanık Dîvan”. On yıldır üstünde çalıştığım “Kitap Evi”ni bitirdim. Ve birkaç sürpriz daha. Gün ola, diyelim. n Hepsi/ Enis Batur/ Sel Yayıncılık/ 64 s. Siyah Sert Berlin/ Enis Batur/ Remzi Kitabevi/ 184 s. Ziyaretler Kitabı/ Enis Batur/ Kırmızı Kedi Yaınları/ 256 s. Ölesiye Sanat/ Enis Batur/ Alakarga Yayınları/ 400 s. C U M H U R İ Y E T K İ T A P S A Y I 1244 1 9 A R A L I K 2 0 1 3 n S A Y F A 1 7