22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Enis Batur’la son kitapları üzerine ‘Entelektüel olduğumu düşünenler yanılıyor’ Enis Batur, hem Türkiye’de hem de dışarıda kültüre önemli katkılarda bulunmuş bir isim. Kısa aralıklarla yayımlanan kitapları her zaman büyük bir ilgiyle karşılandı. Şimdilerde ise dört yeni kitabı okurla buluştu: “Hepsi”, “Siyah Sert Berlin”, “Ziyaretler Kitabı” ve “Ölesiye Sanat.” Batur bunlarla, yakın zamanda yaşadığı sıkıntılardan yazmak için yollandığı Berlin üzerine düşüncelerine, yaptığı yolculuklarla satırlara dökülen sözcüklerden, edebiyat ve sanata dair yazdığı denemelerin yeni bir toplamına dek bir seyahate çıkarıyor bizi. Batur’la dört yeni kitabını ve bunların yazılış sürecini konuştuk. r Erol TOYGUN zninizle, demin aramızda yaptığımız konuşmaların ışığında, şuradan başlamak istiyorum: Bir tanıdığım, kitaplarınızın sayıca çokluğu nedeniyle yazdıklarınızı takip etmenin yarattığı güçlükten söz ediyordu. Metin Celâl ise farklı yayınevleriyle çalışıyor olmanızın kitaplarınıza ulaşmakta zorluk yarattığını yazdı. Ne dersiniz bu konularda? Yazar kimseyi bütün yazdıklarını okumaya zorlamaz, zorlayamaz; seçmelerini doğal bulur. Paradoks sayılabilir, yazarken “ülküsel” bir okur tipini hedeflerim ben, bütün yazdıklarımı okumak isteyen birilerini. Sayıları düşük olsa bile vardırlar, bilirim. Yarın, ben çekip gittikten sonra da var olabilirler. Öte yandan, iyi ya da nitelikli okurun gözünde her yıl çıkardığım dörtbeş yeni kitabı okumak uzun bir süre istemez, olsa olsa birkaç haftalarını alır! Unutmamalı ki ben de bir okurum, bütün yazdıklarını okumaya çalıştığım yazarlar var. Çember böyle dönüyor. Yayınevi konusu başka: Hiçbir yayınevinin bütün kitaplarımı tek başına çatısı altında toplamasını bekleyemem, kolay kaldırılır yük değil. Kimseyi kızdırmak amacıyla söylemiyorum ama yakınanlar genellikle “Biraz daha az yazsanız iyi olmaz mı?” diye düşünenler bana kalırsa! Yakın çevremden de duymuşumdur. Oysa bu kadarsa bu kadardır. “AĞIR AĞIR İNTİHAR ETMEYİ SÜRDÜRECEK KADAR ZAYIF İRADELİ BİRİYİM” Onun için de yeni çıkan kitaplarınızdan “Hepsi” ile başlamak istiyorum söyleşimize. Yakın geçmişte, aylara yayılan oldukça sıkıntılı bir döneminizi yazma isteğini yitirerek geçirişinizin hikâyesi, sanıldığı kadar kolay olmadığını gösteriyor yazma eyleminin. İnsanın kendi kendisiyle iletişim kanalları mı bozuluyor bazı durumlarda? Benim onca sayfada dile getirmeye çalıştığım sorunu tek bir cümlede toplamayı başardınız, önceden bilseydim, cümlenizi arka kapak yazısı olarak kullanırdım! Her şey yaklaşık üçdört yıl S A Y F A 1 6 n 1 9 giderek azaldıysa yatırımım, “Alternatif: Aydın”daki ve onu izleyecek iki ciltteki yazılarımın hiçbir şeye yaramadığını gördüğüm için. Benim gibiler, Türkiye ve dünya gemileri bir yöne giderken Sakallı Celâl’in dediği doğrudur, gemide ters yönde yürüdüğümüzle kaldık. Şimdi ortalığı örtülü ödenekten sözümona aydınlar kapladı. Arsız lejyonerler. Geçelim lütfen. “BERLİN’İN GERÇEĞİNİ PEK AZ TANIYORDUM” Geçelim. “Siyah Sert Berlin”e gelelim. Bir burs vesilesiyle mi doğdu bu kitap? Tam tersine, kitabı yazmak için DAAD bursuna başvurmuştum 2007’de. Daha uzun süreli bir burs ummuştum, olmadı. Gecikmeli gelmesi işe yaradı buna karşılık: Dört yıl boyunca, kısık ateşte de olsa hazırlıklarım sürdü, tasarı zihnimde iyice pişti. Emin değilim tabii, bu kitap benim büyük şehir imgesiyle, canavar megapolis ile son hesaplaşmam olabilir. İstanbul ile Paris ile ilişkilerim, hemşeri kimliğimle derin tutkular halinde başladı, gelişti. Bir noktadan sonra ters çevrildi denklem, itkiden nefrete neredeyse iki adım kaldı. Artık, eskisi gibi metropol kuşu değilim, durmadan geri dönüşsüz firar hazırlıkları içinde geçiyor zamanım. Berlin, öznel ve nesnel odaklarda bir simgeydi benim gözümde, kentin gerçeğini pek az tanıyordum, kitabı orada yazma isteğimin nedeni buydu aslında. Sizce Berlinliler, Almanlar, Berlin sevdalısı Türkler hangi duygularla yaklaşacaktır kitabınıza? Türkiye’de yaşayan iki Alman dost, Goethe’yle ilgili uzun bir şiirimi ve uzunca bir metnimi Almancaya çevirdi ama yayımlayamadı, Türk’ün Goethe’ye bakışından Almanlara ne?! Siyah Sert Berlin çevrilirse şaşarım. Sevilir miydi, sanmam. New York tutkunları Amerika Büyük Bir Şaka’ya içerlemişlerdi, bu kitap da benzeri duygular uyandırabilir. Gelgelelim, unutmamak gerekir, bir Berlin rehberi kurmadım ben: Köklü ve sancılı geçmişlerinin içinden İstanbulParisBerlin üçgenine, onlar üzerinden TanpınarBaudelaireBenjamin üçgenine, oradan da büyükbabambentorunum üzerinden kişisel bir damara daldım. Büyük kent olgusunu tanıyan her okurun geçtiği köprülerdir. Siyah Sert Berlin, hummalı biçimde tartıştığımız kentsel dönüşüm konusunda önemli pencereler de açıyor. Teşekkür ederim, ben de öyle düşünüyorum! Kuşattığım üç şehir de olağanüstü dönüşüm dönemleri geçirmiş. Üçü de, yeni çağa uyum sağlama sancıları içinde. Ama İstanbul’un işi bitik: Berlin’i yerle bir eden savaşın bir benzeri yaşanıyor burada. Son sözü herhalde fay hattı söyleyecek. Ne şehirci, şehir tarihçisiyim ben ne mimar. Bir kültür adamının perspektifi bu kitaptaki. Yanıma boşuna Tanpınar’ı almadım. Yetkililerin asla dinlemediği insanlarız. Bütün büyük şehirler paranın güdümünde, uğruna çiğnenmeyecek değer yok. Gezi olaylarından bir buçuk yıl öne barikatlara övgü döşemişsiniz “Siyah Sert Berlin”de. İyimserliğe yer açamaz mıyız hiç? Zor. Türkiye’yi yöneten zihniyet buraya AVM gözüyle bakıyor. KültürK İ T A P S A Y I 1244 İ önce, ufukta 60 yaş eşiği belirince kafasını göstermeye başlayan yuvarlak yaş bunalımıyla harekete geçti diyebiliriz. Ciddi bir sağlık kontrolünden geçmem gerekirken ben “ruhsal checkup”tan geçiyorum diye kendimle alay ediyordum, birden çok da hafifsenemeyecek bir arıza çıkageldi, kendimi analizlerin ortasında buldum. Bunu, “Hepsi”de aktardığım, birbirini izleyen iki süreç bütünledi. Önce, küçük bir müdahale; sonra, durumum gereği tütün bağımlılığından kurtulma savaşı. Gördüğüm kadarıyla kurtulamamışsınız! Evet, savaştan yenik çıktım. Ağır ağır intihar etmeyi sürdürecek kadar zayıf iradeli biriyim. Yazma isteğimi hepten yitirince, yaşam dengem bozuldu. Sabırlı davranamadım. Yeniden savaş meydanına dönmem gerekecek. Kitabın son cümlesi sizde genellikle rastlamadığımız bir iyimser bakış taşıyor. 2 0 1 3 Bunalım geride kaldı mı? Kabullenmeyle bitmiş olabilir, diyelim. 60 yaş eşiği bir takıntı yarattıysa, burada bâtılın payı düşük. Tablo ortada: Hayatın da, yazı hayatının da son perdesi, açılan. Sorunlarınızın artacağını biliyorsunuz. Buna karşılık, olgunlaşabildiğiniz oranda, kazanımlarınız da söz konusu. Son ama yeni bir dönem başlayan. Yaşıtlarımın, benden bir önceki kuşaktan olanların az ya da çok tanıştığı sorunlar bunlar, kişisel sorunlar, özel sorunlar sayılamazlar. Benim yazı dünyam yaşam sorunlarıyla iç içe ilerledi, son yıllarda, “Gövde’m”den “Rakım Sıfır”a düzyazılarımda, baştan beri şiirlerimde bu birlikteliğin gözüktüğünü sanıyorum. Entelektüel olduğumu düşünenler yanılıyor. Yeni basımı yapılan “Alternatif: Aydın”a rağmen söylüyorsunuz bunu. Evet. Entelektüel bir yanım var tabii, geçmişte belki biraz daha fazlaydı, A R A L I K C U M H U R İ Y E T
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle