07 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Bülent Demirdurak'tan "Türkiye Hakkında Çok Şey” Bir Türkiye gezisi rehber kitabı Bülent Demirdurak’ın anlatımıyla “Türkiye Hakkında Çok Şey”, okuru yemek tariflerinden, estetik duyumsamaların başkalığına dek değinilerle gezdirecek, Türkiye’nin ne büyük bir ülke olduğunu yeniden anımsatacak bir yapıt. r Ziya GÜREL eryüzündeki her köşeye erişilebileceği umudunu besleyen bir ruhsal takıntı, bugünün insanını yollara düşürüyor. Sanki bir keşif ve öğrenme tutkusu bütün benliğimizi sarıyor. Elbette bu gezme isteğinin yaygınlaşmasında ulaşımın artan seçenekleriyle kolaylaşmasının da payı çok büyük. Bölgesel savaşlarla, paylaşılamayan doğal kaynaklar yüzünden sarsılan barış ortamı, bazı coğrafyalara gezi düzenlemeyi olanaksız kılıyorsa da bu gezegenin yaşı epey ilerlemiş insanları uzun ve tehlikeli yolculukları bile göze alabiliyorlar. Böylesine uzak diyarlara göz açıp kapayıncaya geçen bir yolculukla ulaşabiliriz ama sıkıntı bundan sonra başlar: Adım attığımız bu yabancı yerküre enlem ve boylamında, nerede, ne yiyip içeceğimizi; nereleri gezip göreceğimizi; tüm duyularımızın beklentilerinin nasıl karşılanacağını bilememek, varlığımızı bir terk edilmişlik duygusuyla kuşatır. İşte, günümüzün gezginlerinin çıkacakları yolculuğun düzenlenmesinde, konaklama noktalarının belirlenmesinde en yararlı kaynak rehber kitaplardır. Bu kitaplar, ya cepte ya da sırt çantalarında taşınabilecek boyutlardadırlar. KÂŞİF BİR YAZAR Bülent Demirdurak’ın “Türkiye Hakkında Çok Şey” adını taşıyan kitabı, S A Y F A 1 8 n 1 9 anlatımlarında başvurduğu mizahla, en acımasız diktatörleri bile kaskatı yerleştikleri deliklerinden çıkarır. Geçen yılın ilkyazında Bülent’le İranlı Ferhat’ın rehberliğinde Pers ülkesindeydik. Hepimiz on bir kişiydik. Bu gezinin temposu biraz da bana kobay olarak kullanıldığım duygusunu vermişti. Çünkü bir midibüsün içinde 11 günde 3.500. km. yol alacaktık ve böylesine uzun bir gezi ilk kez yapılıyordu. Rehberlerimiz, bizim 5565 arası yaş grubumuzun yorgunlukların ne kadarına dayanabileceğimizi sınayacaklardı. İsfahan’da iki fire verdik; onlar Tahran’a üç gün öncesinden uçakla gittiler. 26 sayfada özetlediğim “İran Gezisi Notlarımı” bir bütün olarak hiçbir yerde yayımlayamadım. Oysa daha önce SuriyeLübnan; Pakistan izlenimlerime dergilerde, gazetemizde (Cumhuriyet) yer verilmişti. Siyasi saplantılar yüzünden ne yazık ki, orada görüştüğüm aydın, çağdaş düşünceli İranlıların varlığı göz ardı ediliyor. Bu rejim muhalifi aydınlar için, yıllardır ambargolarla, şimdi de saldırı tehdidiyle üstlerine gelen emperyalistlere karşı bağısızlıklarını savunmak, vazgeçilmez bir öncelik. Molla yönetimi o ülkedeki tüm insanları dışlamanın gerekçesi olamaz. ÖNKOŞUL ÖĞRENMEK Bu görkemli ve deneysel İran gezisi sırasında, Bülent Demirdurak’la birlikte yol boyunca öğünlerimizden artakalanlarla kedileri, köpekleri doyurmuştuk. Her yerleşimin kapısında ve her kent çıkışında denetimde bulunan muhafızlar şaşırıyorlardı. Çünkü dışlanmış kedi köpek nüfusunun hepsi oralardaydılar. Ama nedense köpekler yalnızca koyun sürülerinin arasında, seçkin cins İran kedileri ise dört duvarla çevrili malikânelerde yaşama olanağı bulabiliyorlardı. Evcil hayvanlardan uzak durmanın, bunca ilgisizliğin bazı tarikatların köpekleri (kelp) ‘mekruh’ saymalarıyla da bağıntısı yok muydu? Bu İran Gezisi bana, düzenlenmiş bütün gezi programlarının önkoşulunun öğrenmek olduğunu ve o yörenin yaşayanlarıyla tanışma, buluşma fırsatlarını göz ardı etmemek gerektiğini kanıtladı. Bilgi edinmeden dolaşmak, orayaburaya göz gezdirmekle yetinmek geziye çıkmak değildir ki, böylelerine katıldığımız gezilerde karşılaşmamız mümkün. “Türkiye Hakkında Çok Şey”i okumaya başladığımızda, topraklarımızın barındırdığı tarih ve kültür değerlerini nasıl koruyabileceğimizi öğreten bir belgeye de erişiyoruz... 1925’te Cumhuriyet’te çalışan genç gazeteci Yaşar Kemal, Van gölündeki Ahtamar adasında bulunan kilisenin Van valisince yıkımına karar verildiğini, o zamanki Asker Tabip Yüzbaşı Cavit Bey’den öğrenir. Nadir Nadi Bey, bu bilgiyi Milli Eğitim Bakanlığı’na duyurunca güzel Tamara’nın sığınağı ada ve Gregoryen inancın anıtı kilise korunmuş olur. Demirdurak’ın deyişiyle Mayıs 1925, M.S. 922’de yapılan bu kilisenin ikinci var oluş ve ikinci doğum günüdür. n Türkiye Hakkında Çok Şey/ Bülent Demirdurak/ Gita Yayınları/ 624 s. K İ T A P S A Y I 1244 Y Türkiye’de çıkılacak gezilerin yolunu tüm güncel buluntularla aydınlatan bir yayın. Yazar, bundan önceki dokuz kitabında da çok içten bir dille, “Yuvarlak Dünyanın Köşeleri” adlı dizisinde ülkemizin, gerekse gezdiği gördüğü başkaca ülkelerin turistik, arkeolojik değerlerini; inanç ve kültür başkalığı açısından ilgi çeken turistik bölge ve kentlerini bize anlatmıştı. Türkiye’yi anlattığı “La Turquie”, bu son kitabındaki denli ayrıntı içermez. Gerçekten ülkemizin bütün bölgelerini, kültürel özellikleriyle, iklimiyle, hayvan ve bitki varlığıyla, üretimiyle, inanç başkalıklarıyla, demografik yapısıyla ayrıntılı bir biçimde tanıtan bir yayın ilk kez bir Türk yazarın kaleminden okuyucuya ulaşmış oldu. İlk baskısı Türkçe olan bu rehber kitap, 2014’ün ilk aylarında İngilizce basımıyla da raflardaki yerini alacak. Demirdurak kendi fotoğraflarının yanında, yayıma katkıda bulunan Gurur Aras, Meryem Aslan, Nilay Kortel Akbulut, Selçuk Akbulut, Serhat Bilgin, Onur Ergüven, aynı zamanda bu kitabın editörü Tacettin Köseoğlu’nun ve Gülay Tansu ile Tansu Üçok, Özgür Yasin ve TÜRSAB arşivinin fotoğraflarına yer vermiş. Mine Sarıkaya’nın sayfa düzeni, bu küçük boyutlu kitaba olağanüstü bir oylum kazandırmış. Bülent Demirdurak, öğrenimini Galatasaray Lisesi’nde ve Marmara Üniversitesi’nde tamamladıktan sonra önce gönüllü sonra da profesyonel rehberlik kurslarını tamamlamış. Rehber2 0 1 3 liğin yaşamını kazanacağı bir uğraş olacağını hiç aklına getirmediğini söyler. Aslında ben de onu çok bilgili, birikimli bir rehber kimliğinin yanında, tutkulu bir “seyyah” olarak bilirim. Bu çağdaş seyyahımızın, Marco Polo’dan, İbni Batuta el Tancî’den, Evliya Çelebi’nin ironisinden el almış, yol almış bir ermiş hali vardır. BİR LOKMA EKMEK, BİR HIRKA... İtalo Calvino, “Gizli Kentler” öykülerinde Marco Polo’yu Cengiz Han’ı bir satranç tahtası başında buluşturur. Cengiz Han’a göre, ordularının ele geçirdiği kentleri hiç görmemiş olsa bile kendisinin sayıyordu. Ulu Han’ın gözünde fethettiği kentler, satranç tahtası üstündeki kareler kadar kendisine uzaktı. Marco ise, uzun yolculuklardan sonra ulaştığı, insanlarıyla karşılaşıp, onlarla yaşamı paylaştığı kentleri benimseyebiliyordu. Calvino nasıl Marco’yu, yüce hakanları bile sözleriyle mat eden biri olarak canlandırmışsa, ben de, Bülent Demirdurak’ı, bugüne dek konakladığı şu yuvarlak yeryüzünün her köşesinde, bir lokma ekmek, bir hırkayla yetinen bir Tanrı konuğu olarak karşınıza çıkarırım. Benim tanıdığım Demirdurak kendisi için, rehberlik ettiği yolcular ve o ülkede karşılaştığı kedilerköpekler için birer tabak sağlıklı yemek, bir de yol yorgunluklarını alacak birer temiz yataktan başka hiçbir şey istemez. Onu bu dervişliğiyle ve kâşif kimliğiyle betimlemek isterim. Ondaki doğa, yurt ve insan sevgisi, A R A L I K C U M H U R İ Y E T
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle